13 Nisan 2014 Pazar

Hasan Cemal’e Mektup: ‘Ülkem, Yüzyıllık Bir Kara ve Basan’


Vahap Işık
Ah Sayın Hasan Cemal..
Şişli’de kırmızı gül, Fatih’te yeşil..
Bir yanınızda Kadir Abi var, diğerinde ise kardeşi Mustafa.
Biri hedefiniz, öteki alternatif..
Ne kadar da yalnızsınız…
İçinizde soba yakın, fırınlı olsun;
içinde de balık yapın, incikefali hoştur, tuzlu olsun..
KARA gelmesin diye BASAN’a oyunu vermek, nöbeti devretmektir.
Koltuk aynı koltuk, şeker aynı şeker..
Ha bir de marol ve maydanoz…
hasan
’30 Mart’ta, gelecek pazar günü son derece kritik bir seçim var.’ diyorsunuz. Bence her seçim kritikti Sayın Cemal. Ben dönemleri 10′ar yıl arayla yazacağım kritiğini siz yapın:
1900-1910′da, bir nevi şuan Akp’ye karşı Chp’yi tutun diyen aydınların oyununa geldik. Sultan Osmanlıya karşı, Paşa İttihat ve Terraki’den yana taraf olduk. Neticede konuşturulmadan öldürülürken, konuşturulup öldürüldük.

1910-1920′de Osmanlı ( Bir nevi Akp) ile İttihat ve Terraki (Bir nevi Chp) nin destek çatışmalarında milyonlarca insan öldü, sadece Ermeniler’den 1 milyonun üstünde insan öldü. Ve ikisi de sadece koltuğu düşündüğü için 3. şahıs ölümleri umurlarında değildi, üstünü kapattılar. Halepçe katliamından sonra toplanan İslam Devletleri Konferansını hatırlayın, orada bir kişi bile Saddam’ın yüzüne, ya da cebinden çıkardığı aynaya tükürdü mü? Şekil farklı ama ne yazık ki içerik aynı içeriktir, zira zulmün elbisesi değişse de, zulüm tektir.
1920-1930′da Hilafet bavulunu topladı. İttihat ve Terraki’nin istediği olmuş, iktidar koltuğuna sağlam bir şekilde oturmuştu. Sadece şefler arasında sahne arkasında bir değiş tokuş olmuş, Enver-Talat ve Cemal Paşa’nın yerini Kemal-İsmet ve diğer Paşalar almıştı. Osmanlı’dan kurtulmak için demokrasi sözü verdikleri Kürdler’i öldürmeye başladılar. Mesela Koçgirî… Mesela İstanbul’daki entellektüel Kürdler’in başlattığı ve resmi tarihe Şêx Saîd isyanı olarak düşen isyan. (Oysa Azad’i Örgütü bu ayaklanmayı başlattı, Şêx Saîd sadece destek vermişti.) Evet Şêx Saîd diye bilinen bu ayaklanmayı bir Şeriat ayaklanması olarak haber etmek için sadece Şêx Said ve birkaç kişinin isyanı olarak gösterdiler. Oysa Cumhuriyet ordusundan ayrılan Kürd Subayları ve o dönemin aydınları artık nedense sadece Kürdler tarafından bilinir. Daha sonra yine İhsan Nuri Paşa ve Arkadaşları Ağrı İsyanını başlattılar. Bu ülke Kürdler olmasaydı kurulamazdı, çok açık ve net olarak tekrar ediyorum, bu ülke Kürdler olmasaydı kurulamazdı ve kurulduktan sonra da Kürdler’e verilen bütün sözler unutulmuş, hatırlatanlar ise cezalandırılmıştı.
1930-1940′da İttihat ve Terraki’nin kökleri iş başındaydı. En belirgini de Dêrsim katliamı oldu.
1940-1950′de İsmet Paşa tek kişilik şovlarına başladı. Ölen ve ölmeyen herkes mezarlıklarda olduğu için suskun bir on yıldı. Dünyanın bir insanı, ellerinde karnelerle ölmemek için ihtiyaç kuyruklarındaydılar. Paylaşım savaşlarının bize bıraktığı eser buydu.
1950-1960′da Osmanlı (Bir nevi Akp) geri döndü. Demokrat Partiyle. Musa Anter ve 49 arkadaşı aleme ibret olsun diye ölmeye bırakıldılar. Musa Anter’in ‘Anılarım’ kitabını okumak bu ‘on yılı’ anlamak için yeter de artar bile. Chp şu anki gibi çağrı yaptı, Demokrat Partinin zulmüne karşı birlik mesajları verdi. Ve insanları kandırmasını da bildi yani, eski bir şoför, yeni bir haritadan bahsediyordu, ancak yol aynı yoldu. insanlar kandılar ve malum 1960 Askeri Darbesi oldu.
1960-1970′de alternatif olarak ortaya çıkan Türkiye İşçi Partisi bir sonraki darbeye kadar iyi bir çizgi çizdi. Şüphesiz Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’dan kaynaklı. İttihat geleneği ise Demokrat Partiyi arattı..
1970-1980′de darbe oldu. Deniz Gezmiş’leri bile bilmek bu on yıl hakkında bir fikir sağlar. Necmettin Erbakan bile ‘hayır’ derken, Chp’li vekillerin küçük bir sayı haricinde neredeyse 100 tanesi evet dedi ve Deniz Gezmiş’ler asıldı.
1980-1990′da darbe oldu. Hilafet ve modern Paşa çekişmesinin onlarca yıllık sonucu olarak Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere, Mamak, Selimiye.. Aklınıza gelebilecek o dönemin neredeyse bütün zindanlarına doluşturulan okumuş yazmış insanlara bir mezbanede olduğundan farklı davranılmadı, ölümler ve kalıcı travmalar yaşandı.
1990-2000′de Uğur Mumcular, Musa Anterler öldürüldü. Yine var olan hükümete karşı birlikte duruş çağrıları yapıldı, SHP dönemi, ki bir şekilde birlik olundu da, ama bu çare olmadı. Birlik çağrısı yapan Milletvekilleri, İttihatı beyinlerinden temizleyemeyenler, karşı tarafa zahmet bile vermeden Leyla Zanalar’ı kendileri yuhaladılar, lince tabi tuttular. Leylalar’ın o dönem meclisteki yemin töreni görüntülerini açıp izlerseniz, asit kuyularını da kimlerin açtığını göreceksiniz.
2000-2010′da Akp geldi. Kırmızı ve Yeşil arasındaki çekişmede 10 yıl boyunca yeşiller iktidarını korudu. Zaten bu ülkede hep iki zihniyet olmuştur, 3. sü ortaya çıkar çıkmaz bir süre oyalanmış, kandırılmış ve sonra da öldürülmüştür. Bu ülkenin sloganı şudur: 2 az, 3 ise çoktur! Bu dönem ne oldu? Milyon güzelleme yapmaya, yemek için salata hazırlamaya gerek yok. Açın ve Pozantı Çocuk Cezaevini araştırın. Çocukların başına ne geldiyse, farkın da olsun ya da olmasın; Edirneli bir halanın da, Hakkarili bir teyzenin de, Sinoplu bir dayının da, Şırnaklı bir amcanın da başına aynısı gelmiştir.
2010- …
Mustafa Sarıgül ile Kadir Topbaş arasındaki mücadele 100 yıllık bir belalar silsilesidir. Bu ülkenin 100 yıldır kurtulamadığı bir madalyondur. Evet bu iki zihniyet ne kadar da birbirine saldırsa da tektir, biri madalyonun kırmızı, ötekisi ise yeşil yüzüdür. Aralarında sürekli bir oy alış verişi yapıp dururlar, Cemaat mesela, Cemaat’in şu günlerdeki manevrası bu oy alış verişine en büyük örnektir.
Sayın Hasan Cemal kendi kendine soruyor:
Benim oyum kime, hangi partiye?..
Sizin mahalle’deki tartışma: Oylar Bölünmesin olabilir, sürekli sistemin iki zihniyeti arasında  seçim yapıp durmak ilkesizliktir.
1960’larda oy kullanmaya başladınız,  kısa adı TİP olan Türkiye İşçi Partisine oy verdiniz. Nitekim ben de o dönemde yaşamış olsaydım her halde Aybar’ın şahsı için aynı partiye oy verirdim.
Daha sonra Ecevit’in CHP’si’ne
Daha sonra Erdal İnönü’nün SHP’sine…
2002 genel seçimlerinde biraz da Kemal Dervişnedeniyle Baykal’ın CHP’sine oy verdiniz..
2002 sonrasındaki seçimlerde ise, oyunuz her seferinde İstanbul’daki kendi seçim bölgenizdeki ‘bağımsız adaylar’a gitti. 1992′de patlak veren bir problem nedeniyle uzunca zaman Cumhuriyet Gazetesi ve Chp ile olan bir mevzunuz var. Onlarca yıl geçti ama hala sıcak. Ve bir röportajınızda ‘1992′de yaşananlar iktidar kavgası mı?’ diye soruluyor. Siz de şöyle cevaplıyorsunuz:‘Çok boyutları olan bir mücadele. Evet bir iktidar mücadelesi ama aynı zamanda bir vizyon çatışması. Bir kuşak çatışması…
Chp ile aranızda ciddi tartışmalar yaşandı. Gündemden sizi düşürmek istediler, bu konuda zaman zaman başarılı oldular da. Kandil’e gittiniz sonra, bütün gazeteciler uyurken size torpil yapıp herkesten saatler öncesinde Gerilalar ile görüştürdüler. Gerilaları bekleyen gazeteciler sizi de onların arasında gelirken gördüklerinde çok şaşırdılar, ama bunu pek sorgulamadılar. Yani Sayın Cemal, gerçekten de ülkenin gündemine iyi yerleştiniz. Ne yazsanız kısa bir süre içinde 10.000′lerce insan okuyor, e yani artık imajınız da demokratik, hazır adınız ve şanınız da almış yürümüşken özgürce davranabilirsiniz.
Oylar bölünsün sayın Cemal! Silaha karşı kılıca, kılıca karşı dar ağacına sarılmaktan bıktık artık. Oylar bölünsün sayın Cemal, yeşil Ergenekon gidecek diye Kırmızı Ergenekon’a sarılamayız! Bütün hayatımızı mahvoldu, bütün hayatımızı tıklım tıklım politikayla işgal ettiler! Sanatı ve Bilimi öldürdüler! Politik güzellemeler için sanatı, öldüresiye planlar için de Bilimi kullandılar! Sizin hedefiniz ve alternatifiniz olan bu iki zihniyet, el ele verip bunları yaptılar Sayın Cemal!

Artık tek hedef var, diyorsunuz. Bu sizin görüşünüz, bence bu tek hedef ve tek alternatif diyen ben merkezciliğinizi terk edin!
Gezi ve 17 Aralık yaşandığı için oyunuzu ‘Kadir Abisinin Sarı Gülüne’ vereceksiniz. Yani sizin derdiniz rantın bitmesi değil Sayın Cemal, kesin birileri sizin egonuzu okşamıyor diye rant el değiştirsin istiyorsunuz.

Sizin derdiniz sadece şu an ki Hükümet! Bu yüzden tek hedefiniz de bu! Ama benim derdim  hepsi Sayın Cemal! Gelmişinden geçmişine kadar…
Sayın Cemal, sizi anlıyorum. Elif Şafak ‘Ermenilerden’ bahsetti diye çok ama çok tanındı. Ünü sınırlarlara sığmadı. Orhan Pamuk da öyle. 1915 deyip kenara çekilmek ile 1915′i sloganın dışına çıkartıp yaşatmak ve sonraki kuşaklar için ölümsüz bir derman yaratmak bambaşkadır. Mesela yıllar önce, sakallarım hala sakal olmamışken ‘Kürdler’ diye bir kitabınızı görüp heyecan içinde alıvermiştim. Hemen dikkatimi çekmiştiniz. Siz de oldukça ünlüsünüz Sayın Cemal.
Size de, Elif Şafak’a da, Orhan Pamuk’a da bir garezim yok. Sizleri oldukça ciddiye alıyorum, inanın hala değer vermesem ciddiye almaz ve bir süredir ara verdiğim makale yazmaya dönmezdim. (En azından seçimlere kadar fikrim buydu.)
Ben de bu seçimde oyumun adını koyuyorum Sayın Cemal, kusura bakmayın siz çok ünlüsünüz, sizin her yazdığınız ben gibi garibanlara ulaşıyor tabi, ama benim bu yazdığım sizin kenarınızdan bile geçmeyecek gibi, yani okuyacağınızı sanmadığım bu yazıyı size yazmak da ayrı bir enteresanlık:
30 Mart’ta sandığa gidip oyumu CHP ve Mustafa Sarıgül’e atmayacağım Sayın Cemal!
Ne verdiler ki ne istiyorlar.
Kadir Abisinden ne kaldı da Sarı Gülünden ne hayır göreceğiz..
Gezi’den dolayı oyunuzu Mustafa Bey’e veriyorsunuz, peki Gezi döneminde Sarıgül ne yaptı Sayın Cemal, o dönem ne yaptıysa seçildikten sonra da aynısını yapacaktır.
İlk kez bu kadar açık konuşuyorum. Gönlümde 3 parti var. Bunlardan birisi BDP, birisi HAKPAR, diğeri ise HDP.
İstanbul’dayım ve bizim mahallede ne konuşulduğu konuşanları bağlar. Tek bir oy bile alsa, kesinlikle kendime en yakın olan partilerden o şehri en fazla tanıyanlardan muhtemel olanı seçerim..
Sıradaki Türkü Hasan Abiye gelsin, sevdaya hürmet ederim:
Beyaz gül kırmızı gül
Güller arasında gelir..
Yarim giymiş beyaz azya
Cuma Namazından gelir
Sazıyam avazıyam
Eli elimde olsun
Dinlenmeye razıyam..

Hiç yorum yok: