19 Temmuz 2014 Cumartesi

Kemalist Paradigmaya Karşı Esirlikten Cumhurbaşkanlığı Adaylığına


 Mahmut Balpetek
 
    Türkiye’de ilk kez cumhurbaşkanını halk seçecek. Bunun şekli bir durum olduğu muhakkaktır. Ancak bununla birlikte ilk kez geleneksel devlet ve onun elitleri tarafından esir olarak nitelendirilen kimliklerden birine mensup bir şahsiyet aday olma hakkı elde etmiş ve aday olmuştur.
demirtaş
Zira, seçimi anlamlı kılan da  budur. Seçimin yarattığı bu olanaktan  beklenen başta emek güçleri olmak üzere, sol sosyalist,  farklı kimlikler, inanç grupları, ekolojist hareketler,  gençler, kadınlar vb. bütün demokratik dinamiklerin çetin bir mücadele  vermek üzere kol kola girerek sistemin burçlarında gedik açması olmalıydı.

Ancak tam olarak böyle olduğunu söylemek mümkün değildir. Mümkün   olmamasının en önemli nedeni,  geleneksel devlet aklı ve elitlerinin farklı siyasal  akımlar üstünde kurduğu  ideolojik hegemonyadır.Bu dolayımladır ki, kendine komünist ya da devrimci diyenlerle, milliyetçi hatta daha da vahimi ırkçı siyasal akımlar aynı siyasal kampanyanın unsurları olabilmektedir.Kısmen Türkiye’ye özgü bu durumun  arka planında daha aileden başlayarak, bütün eğitim mekanizmalarında bize yedirilmiş olan kemalist ideolojinin etkisi göz ardı edilmeyecek kadar derinliklidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimine bakarken öncelikle  geçmişten günümüze Türk elitlerinin, Türk olmayanlara karşı geliştirdikleri paradigmaya çok kısa göz atmakta yarar var. Zira bu paradigmanın dalga boyunun kapsadığı ya da etkisi altına aldığı alan en az paradigmanın kendisi kadar önem arz etmektedir. Bu paradigma sadece kendisi ile sınırlı olmayan özgül bir ağırlığasahiptir.Dolayısı ile birbirinden farklı gibi görünen dünya görüşlerinin kılcal damarlarına sirayet etme kapasitesine sahiptir.
            
             Kemalist Paradigma
  
Çok kısa olarak bu paradigmanın köşe taşlarını teşkil eden değerlendirmelere bir göz atalım.Yıl 1930… Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: “ Dost düşman bilmelidir ki, bu memleketin efendisi Türklerdir. Türkiye içinde yaşayıp damarlarında temiz Türk kanı akmayanların tek bir hakkı vardır; uşaklık ve esirliktir” demiştir.
 Bu sözlerle zamanın bakanı Bozkurt Türklerin imtiyazlı etnisite olduğunun altını kalın çizgilerle çekerek ifade ettiği gibi, kimin uşak ve esir olduğunun da  güçlü bir anlatısıdır. Bu paralelde  birleştirici ve temsil kabiliyetine sahip yegane topluluk Türklerdir. Dolayısı ile yönetme hakkını elinde bulundurması gereken kesimin Türk kimliğinden başkası değildir.
 Yıl  2013…CHP İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler Meclis kürsüsünden   “ Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik ve bağımsızlık diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” diyerek, ideolojik olarak Bozkurt’un yolunda ilerlediğini kendisi tescil etmiştir.
 
  Yıl 2014… Devlet Bahçeli; Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a atfen “ Türkiye’ye düşmanlık besleyen, Cumhuriyet’e diş bileyen, milletin varlığına ve birliğine saldıran bu PKK’lının Cumhurbaşkanı adaylığı yasalara aykırı olmakla kalmayıp milli ruha da hakarettir, ümit ederim ki, YSK  bunu  değerlendirmesine alarak, terörün koyduğu destek, bölücülüğün dümeninden tutmuş bu eş başkan hakkında detaylı ve ayrıntılı inceleme yapmalıdır”
 Bahçeli; bir Kürdün yani uşak ve köle! olarak Türklere hizmet için yaratılmış  kimliklerden birine mensup bir kişinin Cumhurbaşkanı adayı olması halini içine sindirememektedir.Bir ırkçının bu tavrını anlamamak mümkün değildir.
 Yıl 2014… Irak’ın parçalanma riski karşısında Kürt Federe Hükümeti referandum yolu ile bağımsızlığını gündeme aldığını ifade etti. Bu açıklamaya karşı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; “Bağımsız Kürdistan” kurulursa silahlanıp savaşacağız” açıklaması yaptı.
 
 ” Diğerleri”  diye niteledikleri kesimlerin statüsünde olabilecek değişiklikler karşısında öyle tepkisel davranmaktadırlar ki, ırkçılıkları içinde bulunduğu kaptan taşıp sınır ötesine seyahat etmek üzere yola çıkmaktadır. Buraya kadar verdiğim örnekler paradigmanın kendisinin kısa bir özetidir.
 
                Paradigmanın Dalga Boyu
Sağ ideolojinin bütün renk ve nüanslarını bir tarafta tutarak kendilerini sol, sosyalist, devrimci olarak niteleyen kesimlerin cumhurbaşkanlığı seçiminde takındıkları pozisyon üstünden milliyetçi dalga boyunu irdeleyelim.
   Görüş ayrılıkları nedeni ile  iki kongre toplayan TKP’nin, her iki kongrenin  sonuç bildirgelerinin tek ortak paydası; seçimlerde emekten, barıştan , eşitlik ve özgürlükten yana tutum alan cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ı görmezlikten gelmeleridir. Tıpkı onlarda egemen elit aklın küçük bir iz düşümü misali bu durumu görmemeyi tercih etmektedirler. Seçimi boykot etmeleri gerekçeleri ise Erdoğan’ın adaylığı nedeni ile seçimi meşru görmemelerine bağlamaktadırlar. Ekmeleddin’i desteklemek için bundan daha komik bir gerekçe olabilir mi? Daha dün Erdoğan’ın girdiği seçim de beş yüz  bin boyun eğmeyen arayanların kendileri değilmiş gibi, şimdi boykot kararı ile toptan boyun eğmeyi tercih etmiş oldular.Bunun asıl nedeni Kürtlerle yan yana durmanın Kemalizmin ruhu ile bağdaşmayacağındandır. Bir diğer neden ise CHP’nin onları açmaza sokmasıdır.CHP; Emine Ülker Tarhan gibi “aydınlanmacı cumhuriyet kadını “ ya da Muharrem İnce ( gericilikle savaşı amaç edinmiş erkeği!)’yi  aday gösterseydi TKP’nin destekleyebileceği bir aday ortaya çıkmış olacaktı. Cumhuriyetin bekçiliğini üstlenmiş olan TKP’nin , Cumhuriyet elitlerince esir diye nitelendirilmiş bir kimseye oy vermeleri tabii ki eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Bu dolayım ile karar kimseyi şaşırtmış değildir.
    Diğer bir örnek karar da ÖDP parti meclisine ait. ÖDP; TKP’den farklı olarak adayı görmüş ancak, adayın HDP içinden olmasını, kapsayıcı olmasına engel gördüğü için örgütünü seçimlerde serbest bırakmış. ÖDP  PM’si, adayın savunduğu değerlere değinmeden adayın kapsayıcı olmadığına karar kılmış. Bu saptama kapsayıcılığın savunulan değerleri ile değil etnik kökenle ilgili olduğu anlamını içkin kılmaktadır.Nasıl bir cumhurbaşkanı sorusuna verdiği  yanıt ile değil,  geldiği siyasi partiyle ilgilenmiştir. Bu yaklaşım aynı zamanda, Kemalist ideolojide mevcut olan bir belirlemeyi sol siyasal literatüre taşıma anlamına gelmektedir. ÖDP; kapsayıcı olabilmenin  yolunu Türk kimliği ile buluşturmuştur. Bir Kürdün hem Kürt, hem solcu ya da sosyalist olabileceğini ihtimal görmemiştir.Artık kapsayıcılık devrimcilik, sol, sosyalistlik Türklükle eşit tahayyül eder duruma gelmiştir.
      Halkevleri; “ Bu kuşatmayı kırma umudu taşıyan Kürt siyasi hareketinin tercihi , aynı zamanda farklı tercih yaratma konusunda isteksizliği de göstermiştir ki, Batı’nın kapsanması ikinci plandadır, talidir.Sözü edilen kesimlerin ( başta sosyalistler olmak üzere kadınlar, emekçiler, LGBTİ bireyleri; üniversiteliler, Alevilerin Özgürlük mücadelesi Kürt siyasetinin önderliğiyle karşılanmaz”
 Halkevleri çok önemli bir saptama yapmıştır. İçinde Kürtlerin olduğu bir yapılanma nasıl olur da batıyı kapsayabilir. Kürtler doğuludur, doğulu kalsınlar. Yine  kuruluş gerekçesi Kürtleri asimile etmek olan Halkevleri, asimile edemediği Kürtlerin  ağırlıklı olarak içinde bulundukları  HDP’yi ve onun adayı olan Kürt kökenli  birisini nasıl desteklesin.Herkes haddini bilmeli ayaklar baş olmamalı anlayışının, başka türden bir veçhesidir.
   Solun Kemalist ideoloji ile kurduğu bağ, onu teori diye  sırça köşklerde meleklerin cinsini tartışır duruma getirmiştir. Solun yozlaşması anlamına gelen verili durumundan bağlarını koparmadan, Kemalizmin kokuşmuş limanından, açık denizlere doğru yol alması mümkün görünmemektedir.
 
  Böylece; halkın ilk kez seçeceği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sol bütünlüklü davranmayarak güç birliğinde bulunmayarak böylesi önemli  tarihsel bir görevde olumsuz sınav vermektedir.

Hiç yorum yok: