Mahmut Balpetek
Türkiye
de ilk kez Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Yine bu güne kadar
statükonun fraksiyonları arasında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimine,
ilk defa emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan yana güçlerin adayı
da eşlik etti.
Yani
bu seçimi geleneksel cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklı kılan sadece
cumhurun halk tarafından seçiliyor olması değildir.Aynı zamanda statüko
güçlerine karşı yeni yaşam bildirgesi altında başka bir dünyanın mümkün
olduğunu ifade eden halkaların ortak adayının olmasıydı.
Seçim sürecine damgasını vuran amansız çelişki ise Cumhurun halk
tarafından seçiliyor olmasına karşın, devlet olanakları ile sürece
yapılan müdahaleydi. AKP Hükümeti’ nin devlet olanaklarını kullanarak
girdiği seçimde adaylar için fırsat eşitliği , Erdoğan
lehine bozulmuştu.Bu yetmezmiş gibi, havuz medyası ve araştırma
şirketlerinin yaptıkları manipülatif kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını
seçim yasaklarına rağmen yayınlamaları seçmenin sandığa katılımını ve
dolayısıyla seçimi Erdoğan lehine etkilemiştir.
Seçim çalışmalarının kendisi eşitsiz bir süreç olarak
yaşanırken
diğer taraftan da başbakanın miting meydanlarında Demirtaş’a yönelik
sert ifadeleri kışkırtıcılığı oldu. Sokakta HDP adayının çalışmalarına
yapılan saldırıların polisin gözetiminde yapılması, adayın çalışmasını
sabote ettiği gibi,” HDP, mecliste olmaması gereken bir parti” ifadesi
ile, HDP’ lileri linç etmeyi siyasi bir metoda dönüştürmek
istemiştir.Bu yöntemlerin toplamı ile Erdoğan’ın seçilmesi arasında
dolaysız ve doğrudan bir ilişki vardır. Bu dolayım ile seçimler eşitsiz
ve hileli bir ortamda şaibeli olarak gerçekleşmiştir.
Seçime katılımın yurt içinde yüzde 77 oranında kalması, Erdoğan’ın
yüzde 51,7 gibi bir sınırda oy alması, yani yüzde 77’nin, 51,7’ ile
seçilmiş olması, kendisini azınlığın cumhurbaşkanı konumuna getirmiştir.
Erdoğan’ın ifadesi ile söylersek milli irade köşke çıkmayarak, köşk
dışında kalırken, kendisi köşkü milli iradeye tercih ederek köşke
çıkmıştır.CHP milletvekili Melda Onur’un “Erdoğan benim cumhurbaşkanım
değildir” sözünü adeta doğrulamaktadır.
Yeni Yaşama Çağrı
Cumhurbaşkanı
adayları arasında programı, sözü, ilkeleri olan bir aday vardı.O da HDP
‘nin adayı Selahattin Demirtaş idi.Bu programın açıklanması ile
birlikte Demirtaş dikkatleri üzerine topladı. “Yeni Yaşam Çağrısı”
adıyla bir bildirgeyle görüşlerini anlattı. Emek, taşeronlaştırma,
mevsimlik işçi, ekoloji, çarpık kentleşme, yerinden yönetim, kadın,
eşitlik, özgürlük, barış, halkların hakları, eğitim, sağlık, toplumsal
cinsiyet eşitliği gibi hayata dair bir dizi mağduriyet alanlarını
içeren bildirge başka bir hayatın yapılabilirliğini yalın bir dille
anlatmak üstüne kurgulanmıştı. Seçim süresi boyunca da ısrarcı bir
biçimde bu bildirge anlatılmaya çalışıldı.Muhalefet tarihinde nadir
görünen bir siyaset stratejisi devreye konuldu. Sadece iktidarın
eleştirisi üzerinden söz söylemek yerine ezilen sınıf ve toplumsal
tabakaların sorunları ve talepleri etrafında bütünlüklü bir görüş
ortaya koydu. Bu yöntem ile; Kürt sorununu gündemden çıkarmadan ancak
bu sorunla sınırlı siyaset yapıyor algısını görece kılarak,
Türkiyelileşme diye tanımlanan hedefe yaklaşmak açısından son derece
isabetli bir stratejik duruş sergilemiştir.Seçimlerde elde
edilen başarı, Kürt özgürlük hareketi ile sol sosyalist akımların
birikiminin sentezlenmesinin başarısı olduğu gibi, ezilenler için
kitlenen siyaset kapılarının açılmasında işlev görmüştür.
Cumhurbaşkanlığı
seçim sonuçları Demirtaş’ın ve HDP’nin başarısı ile
sonuçlanmıştır.Halkın yeni yaşam çağrısına olan ilgisi seçim öncesinde
kararsız kalan devrimci, sosyalist solda ve gerekse CHP’nin bir
bölümünde kararlarını gözden geçirmede etkili olmuştur.Şimdi, HDP’nin
siyasal duruşundan yana değerlendirmeler yapmaları, ezilenlerin
siyasetin nesnesi olmaktan özne olmaya doğru yol almada umut verici
olmuştur.
Bu Daha Başlangıç
Cumhur Başkanlığı seçiminde HDP’nin izlediği siyaset, Gezi ruhunun
bulutlarını Türkiye’de harekete geçirmiştir. Bütün eksiklerine karşın,
Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye, Gezi’nin talepleri dillendirilmiş,
Gezi’nin ana gövdesi ile rezonans içine girmeyi başarmıştır.
Bu başarı daha başlangıçtır. Cumhurbaşkanı seçiminin özgünlüğü alınan
oyların küçük bir olasılık da olsa, ödünç olma ihtimalini beraberinde
getirmektedir. Alınan oyların kalıcılaştırılması ve yüzünü HDP’ye dönmüş
kesimlere ulaşılması temel görev olarak önümüzde durmaktadır.
Büyük şehirlerin varoşlarında gözle görülen oy artışı, yoksulların
arayışa girdiğini işaret etmektedir. Kent çeperlerine yönelik
yürütülecek sistematik faaliyet sonrası bu bölgeler ile organik bağ
kurulmalıdır. Zira 10 yıla aşkın AKP’nin toplumsal tabanı bu varoşlar
olmuştur. Dolayısı ile tekçi ve diktatörleşen AKP’yi durdurmak
varoşlarda güç kazanmakla mümkün olacaktır.
Devamında AKP politikalarından rahatsız CHP’nin mevcut yapısı ile bunu
durduramayacağının ayırdına varmış beyaz yakalılar ve orta sınıfların
da yüzünü HDP’nin seçimde yürüttüğü siyaset tarzına çevirdiğini bu
siyaset tarzını sürdürerek bu kesimlerin beklentilerine yanıt verilmesi,
başarının kalıcılaşması için son derece önem arz etmektedir. Zira bu
kesimler yıllardır uğradığı dezenformasyon nedeni ile HDP’ye ön yargılı
kesimlerin başında gelmektedirler. Seçimlerde izlenen siyaset tarzı
bu kesimlere HDP oy verilebilinir parti konumuna getirmiştir. Son
derece değerli olan bu değişimi ve dönüşüm isteğini hızlandırmak ve
çoğaltmak seçim sonrası ve genel seçimlerde bu siyaset tarzının
güçlendirilmesi ile doğrudan bağlantılı olacaktır.
Uzun aradan sonra bir başarı öyküsüne sahip olduk. Şimdi sıra
sorunlarımızla cesaretli bir biçimde yüzleşerek, başarı öykülerini
çoğaltmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder