18 Eylül 2014 Perşembe

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Bir Başarı Öyküsü


Mahmut Balpetek
 
 Türkiye de ilk kez Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Yine bu güne kadar statükonun fraksiyonları arasında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimine, ilk defa emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan yana güçlerin adayı da eşlik etti.
harita
Yani bu seçimi geleneksel cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklı kılan sadece cumhurun halk tarafından seçiliyor olması değildir.Aynı zamanda statüko güçlerine karşı yeni yaşam bildirgesi altında başka bir dünyanın mümkün olduğunu ifade eden  halkaların ortak adayının olmasıydı.
  Seçim sürecine damgasını vuran amansız çelişki ise Cumhurun halk tarafından seçiliyor olmasına karşın, devlet olanakları ile sürece yapılan müdahaleydi. AKP Hükümeti’ nin  devlet olanaklarını kullanarak girdiği seçimde adaylar için fırsat eşitliği , Erdoğan lehine bozulmuştu.Bu yetmezmiş gibi, havuz medyası ve araştırma şirketlerinin yaptıkları manipülatif kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını  seçim  yasaklarına rağmen yayınlamaları seçmenin sandığa katılımını ve dolayısıyla seçimi Erdoğan lehine  etkilemiştir.

Seçim çalışmalarının kendisi eşitsiz bir süreç olarak
 yaşanırken diğer taraftan da başbakanın miting meydanlarında  Demirtaş’a yönelik sert ifadeleri  kışkırtıcılığı oldu. Sokakta HDP adayının çalışmalarına yapılan saldırıların polisin gözetiminde yapılması, adayın çalışmasını sabote ettiği gibi,” HDP, mecliste olmaması gereken bir parti” ifadesi ile, HDP’ lileri linç etmeyi siyasi bir metoda  dönüştürmek istemiştir.Bu yöntemlerin toplamı ile Erdoğan’ın seçilmesi arasında dolaysız ve doğrudan bir ilişki vardır. Bu dolayım ile seçimler eşitsiz ve hileli  bir ortamda şaibeli olarak gerçekleşmiştir.
  Seçime katılımın yurt içinde yüzde 77 oranında  kalması, Erdoğan’ın yüzde 51,7 gibi bir sınırda  oy alması,  yani yüzde 77’nin, 51,7’ ile seçilmiş olması, kendisini azınlığın cumhurbaşkanı konumuna getirmiştir. Erdoğan’ın ifadesi ile söylersek  milli irade köşke çıkmayarak, köşk dışında kalırken, kendisi köşkü milli iradeye tercih ederek  köşke çıkmıştır.CHP milletvekili Melda Onur’un “Erdoğan benim cumhurbaşkanım değildir”  sözünü adeta doğrulamaktadır.
                    
Yeni Yaşama Çağrı
Cumhurbaşkanı adayları arasında programı, sözü, ilkeleri olan bir aday vardı.O da HDP ‘nin  adayı Selahattin Demirtaş idi.Bu programın  açıklanması ile birlikte Demirtaş dikkatleri üzerine topladı. “Yeni Yaşam Çağrısı” adıyla bir bildirgeyle görüşlerini anlattı. Emek, taşeronlaştırma, mevsimlik işçi, ekoloji, çarpık kentleşme, yerinden yönetim, kadın, eşitlik, özgürlük, barış, halkların hakları, eğitim, sağlık, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi hayata dair bir dizi mağduriyet  alanlarını içeren bildirge başka bir  hayatın yapılabilirliğini yalın bir dille anlatmak üstüne kurgulanmıştı. Seçim süresi boyunca da ısrarcı bir biçimde bu bildirge anlatılmaya çalışıldı.Muhalefet tarihinde nadir görünen bir siyaset stratejisi devreye konuldu. Sadece iktidarın eleştirisi üzerinden söz söylemek yerine ezilen sınıf ve  toplumsal tabakaların sorunları ve talepleri etrafında  bütünlüklü bir görüş ortaya koydu. Bu yöntem ile;  Kürt sorununu gündemden  çıkarmadan  ancak bu sorunla sınırlı siyaset yapıyor algısını görece kılarak, Türkiyelileşme diye tanımlanan  hedefe yaklaşmak açısından son derece isabetli bir stratejik duruş sergilemiştir.Seçimlerde elde edilen başarı, Kürt özgürlük hareketi  ile sol sosyalist akımların birikiminin sentezlenmesinin başarısı olduğu gibi, ezilenler için kitlenen siyaset kapılarının açılmasında işlev görmüştür.
 
Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları Demirtaş’ın ve HDP’nin  başarısı ile sonuçlanmıştır.Halkın yeni yaşam çağrısına olan ilgisi seçim öncesinde  kararsız  kalan  devrimci, sosyalist solda ve gerekse CHP’nin bir bölümünde kararlarını gözden geçirmede etkili olmuştur.Şimdi,  HDP’nin siyasal duruşundan yana değerlendirmeler yapmaları, ezilenlerin siyasetin nesnesi olmaktan özne olmaya doğru yol almada umut verici olmuştur.
                             
Bu Daha Başlangıç
  
Cumhur Başkanlığı seçiminde HDP’nin izlediği siyaset,  Gezi ruhunun bulutlarını Türkiye’de harekete geçirmiştir. Bütün eksiklerine karşın, Doğudan  Batıya, Kuzeyden Güneye, Gezi’nin talepleri dillendirilmiş,  Gezi’nin ana gövdesi ile rezonans içine girmeyi  başarmıştır.
   Bu başarı daha başlangıçtır. Cumhurbaşkanı seçiminin özgünlüğü alınan oyların küçük bir olasılık da  olsa, ödünç olma ihtimalini  beraberinde getirmektedir. Alınan oyların kalıcılaştırılması ve yüzünü HDP’ye dönmüş kesimlere ulaşılması temel görev olarak önümüzde durmaktadır.
   Büyük şehirlerin varoşlarında gözle görülen oy artışı, yoksulların arayışa girdiğini işaret etmektedir. Kent çeperlerine  yönelik yürütülecek sistematik faaliyet  sonrası bu bölgeler ile organik bağ kurulmalıdır. Zira  10 yıla aşkın AKP’nin toplumsal tabanı bu varoşlar olmuştur. Dolayısı ile tekçi ve diktatörleşen AKP’yi durdurmak varoşlarda güç kazanmakla mümkün olacaktır.
   Devamında AKP politikalarından rahatsız CHP’nin mevcut yapısı ile bunu durduramayacağının ayırdına varmış beyaz yakalılar ve  orta sınıfların da yüzünü HDP’nin seçimde yürüttüğü siyaset tarzına çevirdiğini bu siyaset tarzını sürdürerek bu kesimlerin beklentilerine yanıt verilmesi, başarının kalıcılaşması için son derece önem arz etmektedir. Zira bu kesimler yıllardır uğradığı dezenformasyon nedeni ile HDP’ye  ön yargılı kesimlerin başında gelmektedirler.  Seçimlerde izlenen siyaset tarzı bu  kesimlere HDP oy verilebilinir parti konumuna getirmiştir. Son derece değerli olan bu değişimi ve dönüşüm isteğini hızlandırmak ve çoğaltmak seçim sonrası ve genel seçimlerde bu siyaset tarzının güçlendirilmesi ile  doğrudan bağlantılı olacaktır.
    Uzun aradan sonra bir başarı öyküsüne sahip olduk. Şimdi sıra sorunlarımızla cesaretli bir biçimde yüzleşerek, başarı öykülerini çoğaltmaktır.

Hiç yorum yok: