18 Eylül 2014 Perşembe

HDP ve Siyasal Mitomani


Mahmut Balpetek
İmgeler insanların anlaşma aracıdır. Bu genel doğruya karşın, ezop ya da iç dil oluşturmak amacı ile imgelere yüklenen farklı anlamlar, anlaşmayı zorlaştırdığı gibi, kimi zaman da anlaşmayı imkansızlaştırmaktadır. Bu yöntem, kapalı devre anlaşmayı kolaylaştırırken,farklı kesimler ile diyalog yolunu zorlaştırmaktadır. Tercih edilen bu metodoloji ile murat edilen farklı kesimler ile iletişim kurmak, etkileşim yaratmak değil kendi aparatcığını konsolide etmemektir.
tart
Uzun bir zamandır kimi sol sosyalist hareket ve partilerin Kürt özgürlük hareketi ve onun bağlaşıkları olan sol sosyalist kesimlere karşı kullandığı bu yönteme örnek olarak Deniz Hakan’ın İleri portalındaki yazıdır. Deniz Hakan; barış, müzakere ve funta mentalizm konusunda yazdıkları ile dışarıya kapalı, iç dile meseleye yaklaştığının açık bir şekilde görmek mümkündür.
Kullanılan bu dil ile konunun muhatabı ile tartışmak mümkün değildir. Zira maddi dayanaktan yoksun savları ile sorunun muhatabı ile tartışmak yerine kendi çevresini etkilemeyi tercih etmiştir. Asılsız savlara tercih edilen dil eklenince, sınırlı olan mevcut ilişkileri daha da zayıflatmaktadır.

Yazar; “bu topraklar Türkiye için yüktür” diyor. Şimdi tarikatlarla kavgasını, açılım pazarlığına “koz” yapmış İmralı ve HDP aynısını tersinden söylüyor: Ellerinden geldiğince cumhuriyeti AKP’ye, Türk halkını gericiliğe ve faşizme “verecekler” ve “kurtulacaklar”. Anayasa, Gezi, Reyhanlı, hepsi ne olduğu belirsiz bir “çözüm” uğruna AKP ile pazarlık masasına mezedir ve “belirli” olan tek şey, Türkiye’nin İslamlaştırılmasına destek verirken kendilerinin de İslamcılaştıklarıdır. Bir trajik vodvil izliyoruz; AKP, Kürtleri ve Kürt siyaseti, Türk halkını kandırabileceğine inanıyor. “şeklinde betimlemektedir.
Türkiye’de 30 yıldır süren bir savaş var. Bu savaşın faturası binlerce gencin kanı, milyonlarca insanın yurdundan göçe zorlanması, binlerce fail meçhul (malum) cinayet, bir o kadar çocuğun hayatını kayıp etmesidir. Faturanın bu ağırlığı ile yazarın kullandığı dilin hafifliği arasında kapanmaz bir açı görülmektedir.
Kürt özgürlük hareketi, savaşın sonunda inkar politikasını iflasa sürüklemiş. Ardından sorunu mevcut sistemin sınırlarını kısmen zorlasa da, esas itibarı ile, sistemin kendi formasyonu içinde çözüme ulaştırma noktasına taşımıştır. Zira kapitalizm ile birlikte gelişen ulusal bilinç çoğunlukla ezilen halkların mücadeleler sonucunda egemenler sınırlı çözüm üretmek zorunda kalmışlardır. Başka türlü yüzlerce ulus devlet yerine birkaç sömürgeci devlet ve onun kolonileri olurdu.
Kapitalizmin kısmı çözücülüğünden kastım, sınıfların ve sınırların varlığını sürdürdüğü eşitsizliğin egemen olduğu bir dünyada ulusal sorunun nihai çözüme ulaşmasının mümkün olamadığını ifade etmek içindir. Nihai çözüm her türden sömürünün ortadan kaldırıldığı özgürlükçü, eşitlikçi bir topluma ulaşmakla mümkündür.
Ancak nihai çözüm; bekleyerek ve kendiliğinden gökten zembil ile inmeyeceğine göre bugünden yapılması gerekenler için sistemle mücadele etmek kaçınılmaz güncel bir görev olarak kendini dayatmaktadır.
Bu açıdan baktığımzda, kapitalizmin sınırları içinde ulaşılacak kısmi çözüm için müzakereyi egemen bloğun iktidar fraksiyonu ile sürdürmek tercih değil, zorunluluktur. Zira savaşan güçler arasında barış müzakereleri olur. Dostlar arasında barış müzakeresi yapılması ne kadar absürt ise, savaşanlar arasında müzakere yapılmasını eleştirmek bir o kadar absürttür. Bu bağlamda sistem içi çözüm için anlaşmak ve barışmak rejim ve iktidarla mücadeleyi ortadan kaldırmaz. Sadece silahların, demokratik araçlarla yer değiştirmesi anlamına gelmektedir. Eşitlik ve özgürlük mücadelesi kendini yeni araçlarla yeniden üreterek sürdürecektir.
Kimi sol güçler barış sözcüğünü kendi güncel bağlamından kopararak, Kürt özgürlük hareketini emek, özgürlük düşmanı iktidarla ittifak kuracakmış gibi servis etmektedirler. Bu asılsız algıya karşı en açık cevap, mevcut iktidarla gerek Türkiye’de gerekse bölgede mücadele eden tek gücün özgürlük hareketi olduğu gerçeğidir.
Anayasa, Gezi, Reyhanlı’nın müzakerelere meze olduğu, Kürt özgürlük hareketinin Türkiye’nin siyasal İslamlaşmasına yardımcı olduğunu iddia etmek en hafif deyim ile siyasal mitomaniden başka bir şey değildir.Zira mevcut siyasal pratik yazarın iddealarını doğrulamadığı gibi yalanlamaktadır.
Azami ve Asgari Program
Bütün siyası örgütler uzun ve kısa vadeli programa sahiptirler.Sosyalist örgüt ve hareketler bunu asgari ve azami program diye nitelemektedir.Nihai hedef eşit ve özgür bir toplum olmakla birlikte, bu topluma gidecek yolun yapı taşlarını döşeyecek, kapitalizmin ana parametreleri ile mücadele edecek asgari programlar yaparlar.Örneğin ÖDP bu asgari programı “demokratik Cumhuriyet” olarak nitelerken, bölünmeden önce TKP; Yurtsever Cephe diye tanımlamaktaydı.Nihai hedefi kutup yıldızı yaparak, güncel mücadele sürecinde her siyası örgüt kendi meşrebince çeşitli bağlaşıklar kurarak, yol almaya çalışmaktadır.
Öncelikle şu saptamayı yapmak gerekir. HDP; içinde sosyalistlerin de olduğu, sosyalist olmayan bir partidir. Zira içinde liberallerden, demokratlara değin bir dizi farklı ideolojik politik görüş ve akım vardır. Dolayısı ile içinde bulunan hiçbir politik görüş için nihai hedef programına sahip olmayan,bütün bu siyasal görüşlerin ortak paydası üzerine inşa edilmiş asgari bir programdır. Son dönemde HDP’yi sosyalist bir parti statüsüne yerleştirerek, radikal demokrasi programı üzerinden eleştirmek iyimser bir yaklaşım ile HDP’nin nasıl bir parti olduğunu anlamamak, kötümser yaklaşım ile bakarsak karalama çabaları olarak nitelemek mümkündür.Bu belirlememden çıkacak HDP eleştirilemez sonucu çıkarılmamalıdır.Hiç kuşkusuz HDP bir dizi eksik ve yanlışı içinde barındırmaktadır.Bunu kabul etmek sahici olmayan eleştirileri haklı kılmaz.Yapılması gereken sahici eleştiriler olmalıdır.
Yine bu bağlamda ,başka bir örnek ise 10 Ağustos CB seçiminin hemen sonrası ÖDP eş başkanı Alper Taş’ın birleşik muhalefetin adresi olarak HDP ‘yi göstermesidir. Eş başkanın bu beyanının ardından bu açıklama hiç yapılmamış gibi, birleşik muhalefeti seçim öncesi dinamikler ile aynı mecrada yürütmeye çalışması anlaşılır değildir. Seçim değerlendirmesi açıklaması sonrası açıklamaya uygun olarak beklenen HDP ile ÖDP arasında yeni bir ilişkinin gelişmesiydi. Ancak hiçte böyle olmadı.Bu söylem ile pratik arasında ki, açı farkı izaha muhtaç olarak durmaktadır.
Şimdi basit şekilde soracak olursak, HDP’yi radikal demokrasiyi savunuyor diye eleştiren arkadaşlar, aralarında CHP’li vekillerinde bulunduğu birleşik muhalefet toplantılarında sosyalist demokrasiyi mi yoksa ,diktatörleşen AKP iktidarına karşı asgari müştereklerde nasıl buluşacaklarının yollarını mı tartışıyorlar. Basından izlediğimiz kadarı ile AKP iktidarına karşı asgari bir programda birleşmeye çalıştıkları yönündedir. Bu durumda HDP, radikal demokrasi savunuyor diye HDP ile araya mesafe koymak inandırıcı olmamaktadır. Unutmamak gerekir ki,siyaset inandırıcılığı oranında toplumsal güce dönüşe bilir. İnandırılıcılıktan uzak siyasetin başarı şansı yoktur. O zaman başarmak için esas karine inandırılıcılık olmalıdır.

Hiç yorum yok: