18 Eylül 2014 Perşembe

Havar, Ey Hawar, Hawara Şengal

Mahmut Balpetek

 
  İnsanlık tarihinin en trajik boyutu savaş ve savaşa dayalı göçlerdir. Geçtiğimiz  20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan ”gönüllü” emek göçü dışında, insanlık tarihi hep zora dayalı göç ve sürgünlerle doludur. Yeni zengin topraklar bulmak için ilk çağlardan beri tek tek insanlar, etnik topluluklar ve uluslar o bölgeden bu bölgeye, o ülkeden hatta o kıtadan bu kıtaya göç ve sürgünler yaşamıştır.
sengal
Çoğu zaman kanlı bıçaklı olmuşlar, bu uğurda savaşlar yapmışlar. Galip gelenler, mağlup olanları topraklarından sürmüş, sürülenler ise kendilerine yeni topraklar bulmak için dünyanın dört bir yanına dağılmışlar.

 Uygar toplumdan, teknolojik devrim ve bolluk toplumundan söz edildiği günümüzde olması beklenen, bu türden trajedilerin yaşanmamasıdır. Ancak durum hiç de öyle değil. Emperyalizm tarihsel illiyetine  sıkıca bağlılığını koruyarak, bütün teknolojik gelişmeleri siyasal ekonomik ve ideolojik çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. İnsan hakları, diktatörlük karşıtlığı ve demokrasi söylemi bu ideolojik yaklaşımın yeni enstrümanları olarak sahnedeki yerini almaktadır. Bu bağlamda kullanılan  enstrümanlarda yaşanagelen  değişim,  biçimsel olmaktan ileri gitmemektedir. Dolayısı ile özünde  köklü bir değişime karşılık gelmemektedir.

                          Laleş’te Bir Gün
     2014 Mart ayının başlarında Güney Kürdistan seyahatimizde, Laleş’e gittik. Duhok’a 40 km uzaklıktaki Laleş’e geldiğimizde müthiş bir izdiham ve kalabalık vardı. Uzun bir uğraş sonunda arabamızı park edecek bir yer bulduk. Arabadan inip biraz yürüdükten sonra bir genç görevli yanımıza gelerek ayakkabılarımız ve çoraplarımızı  çıkarmamızı istedi. Çünkü,  Ezidiler’ in kutsal mekanına ayakkabı ile girilmesi gelenek ve inançları açısından caiz değildir. Çok nazik bir şekilde durumu bize izah eden  görevliye,  tam olarak nereden itibaren yalınayak yürünmesi gerektiğini  sordum. 1 km uzaklıktaki mabet merkezine yakın bir yeri işaret ederek, uygulamanın  o noktadan sonra başladığını söyledi ve  yine aynı tonda ekledi. “Gördüğünüz gibi, çok kalabalık  ve orada görevli olmayabilir,  lütfen o noktayı geçecekseniz ayakkabı ve çoraplarınızı çıkarınız.”
   Laleş’i dolaşırken bir yandan da Ezidilerle sohbet etmeye çalıştım. Kendi kutsal mekanlarını özgürce ziyaret ettiklerinden dolayı çok mutluydular. Kürdistan Federe Bölgesinde inançlarını  serbestçe yaşamanın sevincini yaşıyorlardı. Bir Ezidi’nin ifadesi ile rüya aleminde yaşıyor gibiydiler. Çünkü; Orta Doğunun en eski halklarından olan Ezidiler, tarih boyunca 72 kez jenosite uğramış ve geriye bir avuç insan kalmış. Birkaç ay sonra yaşanacak olanlardan habersiz tarihlerinin en güzel günlerini yaşarken büyük bir felaketin kapılarında olduğunu nereden bile bilirdiler.
 
     Gitmeyin Bu Şehir Sizinle Güzel
    Tarih 7 Ağustos… IŞİD tarafından  Şengal’e saldırı gerçekleşti.  Peşmergenin denetiminde bulunan  ve Ezidilerin yoğun olarak yaşadığı bu yerleşkede, Peşmerge hiçbir direniş göstermeden şehirden çekildi. “Kuzuyu kurda teslim etme” özdeyişinde olduğu gibi  Ezidiler, kaderlerine terk edildiler.
    Halbuki, IŞİD’ın Musul işgalinin ardından, hedef alacağı en yakın bölgenin  Ezidi halkının yaşadığı Şengal olacağı çok berrak olarak görünmekteydi. Ancak, Kürdistan Federe Hükümeti bu fikirde değildi ve IŞİD ‘i tehdit olarak görmemekteydi. Dolayısıyla da gerekli  askeri  tedbirleri almadı. Bu yaklaşım,  Ezidi soykırımının nesnel zeminini hazırladı. Bununla birlikte; Ezidiler, tarih boyunca 73  defa soykırımı yaşadılar. Sevinçleri mutlulukları Laleş’teki Ezidinin ifadesi ile bir rüya gibi geride kaldı. Şengal’i Şengal yapan kültürel zenginlik bir viraneye döndü. Ezidiler yine kendi stranlarında ” Heyla l imin xeribe”
( Vay ben garibim) ifade ettikleri gibi garipliğe ve  kimsesizliğe mahkum kaldılar. Şengal, Ezidiler ile güzeldir.Bu şehri onlarla sevdik. Şimdi sevdiğimiz o şehir yok.  Eskiden sevdiğimiz  o şehrin etrafındaki dağlar, o sevdiğimiz insanlar için  kurtuluş ile ölüm arasında arafa dönmüş. Ölüme de kurtuluşa da giden yol tekleşmiştir. Başka yol, çıkış, ihtimal, tercih kalmamış, her yol tek ve yekpare olmuştur. Bu  yolda sağ kalanlar, yaşadıkları felaketin ağırlığından kurtulduklarına sevinemediler. Neden kurtulduk? diye hawar ettiler.
       Hiç kuşkusuz YPG güçleri;  KDP tarafından kazılan hendekleri aşıp Şengal’e ulaşmasaydı, yaşanan felaketin boyutlarını tahmin ve tarif etmek imkansız olacaktı. Zira, YPG  HPG ve Peşmerge güçlerinin yardımına karşın yaşananları anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalırken, yardımların ulaşmaması durumunda yaşanacakları tahayyül etmeye çalışmanın kendisi  kabustan farksızdır.
                   
                         Geliyorum Diyen Kıyım
 
IŞİD’ın Musul işgali öncesi Rojava’da gerçekleştirdiği katliamlar karşısında sesiz kalan KDP, aslında Şengal’in işgaline davetiye çıkarmıştır. Musul işgalinin  ardından Türkiye’ye gelen Federe Kürdistan Başbakanı Barzani’yi  Türk yetkililer,  IŞİD’in kendileri için bir tehlike arz etmediği noktasında ikna ettiler. Bölgedeki stratejik ortağı AKP’nin telkinlerini inandırıcı bulan Federe Kürdistan Hükümeti, IŞİD tehlikesini göz ardı ederek bağımsızlık ilanı üstünde yoğunlaştı. Zira IŞİD saldırıları ile zayıflayacak  Maliki Hükümeti bağımsızlık yolunun önündeki  engelleri temizlemiş olacaktı.
 IŞİD’in hedefi ise Şengal ve Mahmur Bölgesini denetimine alarak, Bağdat ile Akdeniz ve Lübnan arasında Rojava üzerinden geniş bir koridor açmaktı. 
 
 Ancak taraflar burada birkaç noktayı gözden kaçırmışlardı. Obama’nın “biz IŞİD’in yükselişini izliyorduk” beyanı, aslında olası bir müdahale için sürecin kendi lehlerine  dönmesini beklediğini işaret etmekteydi.
 
1, Emperyalist güçler,  bu aşamada bağımsız bir Kürdistan istemiyordu.
2, Maliki Hükümeti  miadını doldurduğu için,  kendileri ile sorunsuz iş birliği içine girecek yeni bir hükümet arayışındaydılar.
3, Kürdistan petrolünün Türkiye üzerinden pazarlanması ve petrol paralarının Türkiye’deki bankalar üzerinden işlem görmesine itirazları vardı.
4, Görece olarak kendilerinin denetimleri dışına çıkma eğilimi gösteren AKP Hükümetini kapsama alanına çekmeyi hedeflemekteydiler.
 
   Emperyalist Güçler IŞİD Aparatı ile Orta Doğunun Fabrika Ayarlarını Girdi
    Emperyalist güçler; Afganistan, Irak, Suriye  müdahalelerinde  bekledikleri sonucu tam olarak elde edemediler. İkinci Körfez müdahalesinden sonra yaşanan  “Arap Baharı”  diye nitelenen süreçte birçok Arap Hükümeti domino taşı gibi peş peşe yıkılırken,  Suriye’de ki,  Esat rejimi bu süreçte istisna kaldı. Bu durumu  ortadan kaldırmak  için başta ABD olmak üzere, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan iktidarları ortaklaşarak Esat’ı  devirmeye kalkıştılar. Ancak geçen zamandan bugüne kadar başarıldığını söylemek mümkün değildir. 
    Emperyalistlerin, doğrudan müdahalelerinin  başarısızlığı ve yarattığı yabancı düşmanlığı kıvamındaki anti emperyalist reaksiyona karşı, değişik müdahale taktikleri geliştirdiler.İşbirlikçileri Katar, Türkiye ve Suudi iktidarları aracılığı ile büyütülen IŞİD, bir dönem sonra  işbirlikçilerin kapsama alanının dışına çıktı. Gerektiğinde onlarla çatışma pozisyonuna girmekten de  imtina etmedi.
   Küresel güçler için müdahalenin şartları oluşmuştu. Tamamen  yerli malı gibi servis edilen IŞİD dış müdahalenin aksine Suni Müslümanlar arasında sempati ve toplumsal taban oluşturdu. Yaptığı katliamlarla , bölge halkları nezdinde  kimden gelirse gelsin her türlü müdahaleyi meşru kıldı. Emperyalist güçler kurtarıcı rolünde gerekli müdahaleyi  yaptılar. Bu müdahalenin amacı Ezidileri soykırımdan kurtarmak değildi. Amaç, Orta Doğu’yu  yeniden çıkarları doğrultusunda dizayn etmekti. Müdahale sonrası gelişmeleri kısaca sıralayacak olursak;
1- Maliki iktidardan uzaklaştırıldı.
2-  Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı bir başka bahara ertelendi.
3- Kürt petrolünün pazarlanması ve hangi bankaların bu ticarete aracılık edeceği yeniden tartışılır hale geldi.
4- AKP Hükümetinin iplerini sıkarak “onayım olmadan bölgede kendi başına   iş çevireme” uyarısı yaptı.
   Orta Doğuya IŞİD üzerinden yapılan müdahalenin  ne kadar başarılı   olduğunu önümüzdeki günlerde birlikte göreceğiz. Ancak bugün yaşananlar Ezidilerin kimler tarafından soy kırıma uğradığını yada uğratıldıklarını bize berrak olarak göstermektedir.
  Son söz yerine, şayet Şengal özgürlüğüne kavuşturulmaz ve Ezidiler kendi yurtlarına dönmeyerek,  Dünyanın dört bir yanına  varlıklarını sürdürmek üzere dağılırlarsa, bunun adı kültürel soykırım olacaktır. Soykırımı engelleyemedik, kültürel soy kırımı engellemek  için bütün halklar haydi dayanışmaya!

Hiç yorum yok: