19 Nisan 2015 Pazar

REEL SOSYALİZM, EKONOMİ, İNSANLAŞMAK VE ÖZGÜRLÜK


İbrahim Özkurt
Korkut Boratav 10 nisan günü Sendika org’ta Reel sosyalizmler:” Kıymetlerini bilelim hatırlayalım” başlıklı bir yazı yazdı.
özgür ins
Korkut hoca, Geçmişin sosyalist ülkelerini kast ederek, “Geniş bir coğrafyada emekçi insanların geçim koşullarının bazı ortak özelliklerini hatırlatmak istiyorum” diyerek ve hatırlatmalarda da bulunarak. Sorunu, uzmanlığı gereği kendisinin de ifade ettiği üzere “sadece emekçilerin temel, kalıcı çıkarlarına öncelik veren bir toplum biçiminin gerçekleşmiş olduğunu vurgulamak istiyorum.” Diyerek, “ güvenceli emeklilik, bedelsiz sağlık, barınma, eğitim sağlayan bir düzen, günümüz dünyasının yüzlerce milyon emekçisi için imkânsız görünüyor” diyor. Ve bu nedenlerle de “kıymetini bilelim” diyor.




BİLELİM DE! DÜZEN NEDEN ÇÖKTÜ? TEKRAR ÇÖKMEMESİ İÇİN NELER YAPILMALI? HOCA SÖYLEMİYOR.
O halde tartışalım. Demokrit “Demokratik bir ülkede yoksul olmak, kralların idare ettiği bir ülkede zengin olmaktan iyidir” demiş. Bu özlü söze katılmamam mümkün değil.
Reel sosyalizmin çöküşünün temel nedenini, Demokrit’in bu özlü sözünde aramak gerekir diye düşünüyorum. Yani bir sistemde yaşayan insanların ekonomik sorunlarının çözülmüş olması o sistemde yaşayan insanların mutlu-memnun yaşamalarına yetmeyeceği gerçeğini..
Tam da burada ARİSTO’nun “İnsan politik bir hayvandır” sözünü anımsayarak sürdürelim yazımızı.
Korkut hocanın sözünü ettiği reel sosyalist ülkelerde emekçilerin ekonomik ihtiyaçları büyük oranda çözülmüştü. Çözülmüştü ama emekçiler adına politikayı seçkinler yaptığı için, emekçiler nesnelleşme halinden politik özne (Aristo’nun insan tarifi) haline geçememişlerdi. Yani kapitalist ülkelerde olduğu gibi, reel sosyalist devletlerde yaşayan emekçiler de insansı nesnelerdi. Birilerinin, (yöneticiler) kendileri adına ekonomik sorunlarını çözmüş olmaları yeterli olmadı ki sistemi sahiplenmediler, çöküşe adeta seyirci kaldılar.
O halde mevcut örgütlenme modellerindeki gibi yöneten-(özne) yönetilen(nesne) ilişkisinin sonlandırılması, herkesin öznelliğinde kolektif yöneticilik, daha değişik deyişle ortak öz yönetimin mümkün olacağı kurumsallaşmaları yaratmak gerekir ki, insanlık kendi inisiyatifi ile kurduğu düzenini sürdürebilsin. Bunu başaramayan insanlığın özgürlük ütopyası sanırım asla gerçekleşemeyecek.
KLASİK ÖRGÜTLENMELERE KISACA BİR GÖZ ATARSAK ÇÖKÜŞÜN NEDENLERİNİ DAHA İYİ GÖRÜRÜZ
Klasik sendikalar ve partiler işçi sınıfının değil, öncülerinin yönetimindeki örgütlerdi. Hala da öyle.. Söz konusu örgütlerde öncü olmayan sıradan işçiler politikada da özne değil. Her iki örgütte, hele de partide sıradan işçiler ( gerçi partilerde sıradan işçiye asla yer yoktu) karar süreçlerine katılamazlar, seçtikleri yöneticiler tam yetki ve inisiyatif ile kararlar alır ve örgütleri yönetirdi. Hala da öyle..
Köylülük ise yedek ve ittifak edilebilir nesneler olarak görüldü. İş bulamayan yığınlar ise Lümpen proleter olarak nesnenin de nesnesi olarak “insan” yerine dahi konulmadılar. Kısacası, devrimin ve reel sosyalist devletlerin öncü ve itici, yönetici gücü olarak, sınıfın ve sınıf dostlarının seçkinleri işaret edildi ve reel sosyalist devletler söz konusu SEÇKİN güçlerce yönetildi. Bunlar yetmezmiş gibi sendikaları da, partileri de, sosyalist devletin tüm kurumlarını da adına profesyonel devrimciler dedikleri ücretli elemanlarla kontrol ettiler. Ne gariptir ki bu kurgunun adına da sosyalist demokrasi dendi. Benim bildiğim iki tür demokrasi var. Birincisi Temsili demokrasi ki, birkaç türevi var. İkincisi ise Doğrudan Demokrasidir. Reel sosyalist ülkelerde her ikisi de uygulanmadı.
Böyle bir sistemin ayakta kalması, özgürleşemeyen “insanların” insanlığı özgürleştirmesi mümkün olamazdı ve düzen çöktü.
EMEKÇİLERİN ÖZNE OLACAKLARI ÖRGÜTLENMELER YARATILAMAZ MI?
Günümüzde yer küreyi tümüyle ele geçiren burjuvazi, kapitalizmi de kendi sınıfsal ihtiyaçlarına ve sınıflar mücadelesine göre yeniden şekillendirmeyi başardı. Proletarya nicel ve nitel değişime uğradı. Ortaya, adına PREKARYA denen bir “sınıf” çıktı. İnsanlar isyan ediyorlar ama yerine ne koyacaklarını bilemiyorlar. Klasik örgütler (sendikalar-partiler) isyanlara ne öncülük edebiliyor ne de isyanları analiz edebiliyorlar. Bu ve benzeri nedenlerledir ki, tüm emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, ÖZNE olacakları, kimsenin kimseyi yönetmeyeceği örgütlenmeleri yaratmak gerekiyor. Sendikaların, işçilerin söz ve karar sahibi(özneler) olacakları, sadece ekonomik-demokratik değil, politik mücadele verecekleri tarzda yeniden tahkimi gerekiyor. Yaşam alanlarında (şehirlerde ve kırsalda) yerel meclisler örmek ve tüm örgütlenmelerin koordinasyonunu sağlayacak mekanizmaları kurmak gerekiyor ki, insanlar ÖZNE olarak kendi geleceklerini kendi elleriyle kurabilsinler. Aksi halde bu sistem emekçilerin özne (insan) olmalarına asla izin vermeyerek iktidarlarını sürdürmeyi başaracaklardır. Ben insanım diyen herkesin her şeyden önce yaşadığı ve çalıştığı alandaki herkesi insanlaştırmak (ÖZNELEŞTİRMEK) için çaba harcamalı diye düşünüyorum ki, insanlık kendisi ile birlikte tüm canlı yaşamı da özgürleştirebilsin. Aksi halde % 1’in kölesi olmaktan kurtulamayız.

Hiç yorum yok: