19 Nisan 2015 Pazar

Son pişmanlık para etmiyor. Seçimlerde sosyalistler, BHH, HDP, CHP


Çetin Serfidan
“Marksist, diyalektik düşünce, analitik ve sınıfsal  analiz bize olayları “önceden öngörebilme” olanağını sağlar. Böyle olması gerekir.
Bu durum, özellikle bu yöntemi kullandığını iddia eden eli kalem tutan fikir erbabına  ve karar alma pozisyonunda olanlara büyük sorumluluk yükler.
Bundan önceki böyle birçok kritik dönemeçte birçok arkadaşlarımız, dostlarımız bu yöntemleri çoğu zaman doğruca kullanamamışlardır.
Bunu da ağır bedelini özellikle işçiler ve emekçiler ve hatta tüm Türkiye halkları ödemiştir.”

 
Sosyalistler yine her seçimde olduğu gibi çok olumsuz (Bağımsız güçlü bir örgütlülük yönünden)  bir durumdayken Türkiye için çok önemli sonuçlar doğuracak bir seçim dönemine ve “seçim birliktelikleri tartışması içinde” giriyoruz.

Tartışmalar birçok yerde özellikle de sosyal medyada, bütün hızıyla ve ayrıntılarıyla sürüyor.
Bu seçimler sonucu “yeni bir Türkiye” nin inşa edileceği bir gerçek. Fakat özü kaçırıyoruz gibi.

Nasıl bir Türkiye’ye doğru?…
AKP’nin niyeti çok açık ve gizlemiyor da zaten. Ama bu sadece“Türkiye’ye özgü” sözcüğü ile kamufle  edilen  sadece otoriter bir başkanlık sistemi ile sınırlı değil bence… Fakat bu kadarı bile demokrasi cephesinde, geniş bir yelpazede, birliktelik sağlamış gibi görülüyor.
Bence gözden kaçırılan esas nokta Erdoğan’ın nasıl bir Türkiye inşa etmek istediğidir.
Bunu defalarca dile getirdiği söylemlerinde, uygulamalarında, kadına yaklaşımda, 4+4+4 eğitim sisteminde, İmam Hatip Okulları’nıyaygınlaştırma, giderek tüm eğitimi İmam Hatipleştirme ve araç olarak kullanacağı artık çok açık olan son “güvenlik yasasında” görebiliriz.
İşçi ve emekçilerin durumu
Ayrıca emeğe yaklaşımında da bunu görebiliriz. Soma olayında, asansör katliamında, birçok iş cinayetlerinde sermayeden yana tavrını açıkça sergiledi.
Ayrıca bir emekli işçi olarak söylüyorum ki her ay işçi emeklilerinin aylığı eriyor. Yapılan maaş artışları sürekli olarak enflasyonun altında kalıyor. Bu da çaktırmadan işçi emekli aylıklarının aşağıya çekilme operasyonudur.
Diğer emeklilerinde durumu bundan farklı değil.
Sosyal sağlıkta tam anlamıyla dibe vurdu ve tamamen sermayeye teslim edildi. SSK ve Devlet hastahaneleri artık dökülüyor. Üniversite Hastahanelerinin durumu da perişan.
Her randevu alış para, muayene para, ilaç farkıda para. Sağlık Ocaklarında Kardiyolog yok. Raporlu kalp hastası olduğunuz halde ilaç yazdırmak için Hastaneye gidip Kardiyolijiye yazdırmak durumundasınız.
Artık emeklilerden de sağlık sigortası primi kesileceği dillendiriliyor.
Türkiye’nin yarıya yakının yoksulluk sınırında, onbeşmilyonunda açlık sınırında yaşadığı yazılıyor çiziliyor.
İşçi sınıfı ve emekçiler böyle yoksullaşırken, işsizlik artarken Türkiye’de dolar milyarderi sayısı da hızla artıyor. Şuan Türkiye’de Milli geliri bizden katbekat yüksek, nüfusu da yaklaşık nereyse üç kat olan Japonya’da bizim kadar dolar milyarderi yok.
Artık herkes görüyor ve dillendiriyor
Artık Erdoğan’ın uyguladığı, ekonomisini sadece rantiyeye dayalı bir büyümeye yaslamış bir Türkiye’nin sorunlarını çözmesi olası görülmüyor. Giderek çıkmaza sürüklendiğini gördüğü için rejimin  daha da otoriterleşmesine yönelecek adımlar atıyor.
Bir çok sosyalist, liberal ve demokrat aydının bu konuda ki uyarı yazılarına ulaşmak mümkün.
Ben birkaç örnek vermek istiyorum.
Nuray Mert 05.02.2015’te Diken’de Bu seçim belki de son seçim: Sonra ya ‘kutsal davaya nefer’olacaksınız ya da da‘hain’başlıklı yazısında olsı tehlikelere  dikkati çekmiş.http://www.diken.com.tr/bu-secim-belki-de-son-secim-sonra-ya-kutsal-davaya-nefer-olacaksiniz-ya-da-da-hain/
Ve Haluk Gerger’in benim dikkatimi çeken iki yazısı
13.12.2014’te  Biamag’ta çıkan yazısı “Yeni Türkiye” İnşa Edilirken Esnaf http://www.bianet.org/biamag/toplum/160753-yeni-turkiye-insa-edilirken-esnaf
22.08.2014te Özgür Gündem’de çıkan yazısı Davutoğlu’nu anlamak
 
******
 
TATIŞMALAR İKİ  ÖNERİDE YOĞUNLAŞIYOR.
Bu seçimde oluşacak meclis görünen o ki ayni zamanda yeni Anayasa’nında yapılacağı Kurucu Meclis” işlevi görecektir ki bunda genel bir mutabakat var gibidir.
AKP’nin isteği de  “KENDİ ANAYASASINI” yapma yönündedir.
Eğer HDP barajı aşamazsa AKP’nin özellikle Kürt bölgelerinde çıkartacağı yeni   milletvekilleriyle Anayasayı tek başına değiştirebilecek bir sayıya erişeceği olasılığı çok yüksek görülüyor.
 
1-  BHH – HDP birlikteliği ve tüm gücümüzle HDP’yi desteklemek.
Bu bence de öncelikli olmalı ve özellikle HDP’nin gerçekçi bir taktik, stratejiyle ve geleceğe dönük bir demokratik toplum projesi ile başarılabilecek bir hedeftir.
Ancak işin ekonomi-politik yanı atlanmamalı. Kitleleri inandıracak bir ekonomi ve demokrasi modeli yani “YENİ BİR DEMOKRATİK YAŞAM PROJESİ” sunulmalı ve iddialı olunmalıdır.
Ama bu sadece HDP ile olmaz. Bu birliktelikten yana olanlar mahalle mahalle halkla birebir ilişkiye geçmemizle mümkün olabilir. Bu tür bir çalışma ile kaybettiğimiz “varoşları” tekrar kazanabiliriz.
BHH içinde “anti-kapitalist Müslümanlar” var mı bilmiyorum, yoksa bu büyük eksikliktir. Anti Kapitalist Müslümanlar, Demokrat Müslümanlar, hatta Müslümanlığı bir yaşam biçimi olarak seçmiş dürüst namuslu Müslümanlarda kazanılmaya çalışılmalıdır.
Ne demokrasi mücadelesi ne de sosyalizm için mücadele Müslüman halkı inançları ve yaşam tarzları ile birlikte kazanılmadan başarılamıyacağı düşüncesindeyim. Bu da bizim gerçekliğimiz.
AKP’nin tabanından oy ve destek alamayan hiç bir hareketin başarı sansı yoktur. Ve biz sosyalistlerin bu seçimdeki hedefi CHPyi zayıflatmak değil, AKP’ye “kaybettirmek” olmalıdır.
 
2- Gündemde önemli yer tutan  CHP,  BHH VE HDP birlikteliği.
Bu sanırım BHH bileşenlerinden ÖDP  gündeme getirdi. BHH gündeminde var mı bilemiyorum. Ancak bu konuda Alper Taş’la ilgili bazı yazılar okudum.
Bence bu hem HDP’ye hem de CHP’ye “oy kaybettirir”
Ancak kutuplaşma, kamplaşma  iyice keskinleştiğinde tüm laiklikten ve demokrasiden yana tüm güçlerin güç birliğinden bahsedilebilinir. Bu da Müslüman kesim kazanılmadan başarılamaz.
Bana da gönderilen bir isteğe uyarak buna bende “imza” attım.
Fakat bu benim de imza atmam ve önerinin kendisi tam da Nasrettin Hocanın GÖLE MAYA ÇALMASI” gibi bir şey, gerçekleşme olasılığı çok zayıf. Aslında benim imzalamamda “faydacı” bir yan da vardı bu birlikteliğe hayır diyen CHP’den  HDP’ye oy kayması olur düşüncesi bende ağır bastı.
Ayrıca bunun CHP’ ye de HDP’ ye de oy kaybettireceğine ve HDP’ye yakınlaşan CHP’ye MHP lehine, HDP’ye de AKP lehine oy yitirteceğine inanıyorum.
 
3-Son seçenek bir olasılık olarak gündeme hiç gelmedi ama  benBOYKOT’un da düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Boykot, hiç etkisinin olmayacağı ya da cılız bir etki yapacağını düşündüğüm bazı seçimlerde farklı nedenlerle dillendirmişti. O zaman karşı çıkmıştım. Çünkü BOYKOT bir duruş sergilemek için kullanılacak bir argüman değildir. Boykot bir sonuç almaya ya da kalıcı politik etki yaratmaya dönük olarak kullanılabilir.
Aşağı yukarı barajın kaldırılması yada uygun bir sınıra çekilmesi konusunda AKP dışında  mutabakat var gibidir. Böyle bir seçim ortamında tek başına bırakılmış bir AKP’nin  ne yapacağının düşünülmesi ve hesaba katılması gerekir.
AKP Böyle bir durumda MEVCUT SEÇİM SİSTEMİ İLE YENİ BİR DEMOKRATİK ANAYASA MECLİSİ  OLUŞTURMAK İÇİN (kurucu meclis) BARAJSIZ YA DA DÜŞÜK BARAJLI BİR SEÇENEĞİ KABULLENEBİLİR.
Ya da herşeyi göze alıp tek başına seçime girebilir mi? Bu durum böyle oluşacak bir AKP  iktidarının meşruiyetine gölge düşürür, hem Türkiye’de hem de dünyada “GAYRİ MEŞRU” kılar.
Bunu göze alamaz diye düşünüyorum.
Çünkü iyi bir kampanya ile bir kısım AKP seçmeninin de (özellikle Kürt seçmen) boykota katılması sağlanabilinir. Hatta AKP’ye oy veren İşçi, Emekçi kesimlerde, samimi dürüst, demokrat sünni Müslümanların da “boykot”a kazanılma olasılığı çok yüksektir.
Bu seçim birçok kişinin dillendirdiği gibi  çok hayati bir önem taşıyor. Hızla bir “viraja” giriyor Türkiye’de araba takla da atabilir yoldan çıkıp uçuruma da yuvarlanabilir.
İleriye dönük “ÜTOPYALARIMIZI  (SOSYALİZME DÖNÜK HEDEFİMİZİ)” unutmadan  “YAŞADIĞIMIZ GERÇEKLERİ” görüp,gerçekçi olarak bugün neler yapabiliriz ya da neler yapılmalıdır, bunları düşünmeli buna göre duruş sergilemeyiz?
 
SONUÇ
Böyle yoğun tartışmaları Anayasa referandumu döneminde de yaşamıştık. O zamanlar birbirimize oldukça serttik. Şimdi dil biraz daha iyi, saflarda yakınlaşmış sayılır. Yetmez ama evet, evet, boykot ve hayırcılar olarak bölünmüştük.
Şimdi birçoğu AKP’nin karşısına kendini konumlandırmış durumdalar, yani bir bakıma ayni saflarda gibiyiz.
Bunlardan biri de Nabi Yağcı.
KÜYEREL‘de 18.02.2015 tarihinde gündemimizdeki seçimlere ilişkin veHDP hakkında bir yazısı yayınlandı. Nabi Yağcı ile bir gün yollarımızın olumlu olarak kesişeceğini ve ayni kulvarda buluşacağımı hiç düşünemezdim. Çünkü yıllar önce yollarımız ayrılmıştı.
Ta 1.TİP dönemine kadar uzanır karşıtlığımız.. O, MDD’ciydi o zamanlar. Eminönü ilçesi üyesiydi. Çok karşı karşıya geldik. Behice Boran’a karşı Beria Önger aday gösterildiği dönemde de karşı saflardaydık. Fakat yollarımız özellikle Sosyalist Birlik Partisi kuruluş yıllarında oldukça sert bir biçimde kesişti. Bir çok konuda bire bir karşı karşı karşıya geldik. Bu süreci değerli dostum İbrahim Özkurt ile birlikte yaşadık. Bir de meşhur referandumda yollarımız kesişmişti. O, o zamanlar AKP’yi yazısında görebileceğiniz gibi AK Parti diye adlandırıyordu ve devrimci ilan etmişti. Referanduma  destek veriyordu Yine karsı karsıya gelmiştik.
Fakat şimdi görüyorum ki AK Parti artık onun için de AKP olmuş. Yazısında bunu açıkça belirtiyor, seçim ve HDP değerlendirmesinde birbirimize çok yakınlaşmışız. Valla açıkçası önce kendimden bir an şüphe ettim, yanlış yerlere mi sürüklendim diye kendimi sorguladım. Özellikle yazısının o bölümlerini defalarca okudum. Sonra hiçbir komplekse düşmeden sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Bu örneği Referandumu hatırlatmak o duruştaki arkadaşlarımızı tekrar yargılamak için vermedim.
Marksist, diyalektik düşünce, analitik ve sınıfsal  analiz bize olayları “önceden öngörebilme” olanağını sağlar. Böyle olması gerekir.
Bu durumözellikle bu yöntemi kullandığını iddia eden eli kalem tutan fikir erbabına ve karar alama pozisyonunda olanlara büyük sorumluluk yükler.
 
Demek ki bu arkadaşlarımız, dostlarımız bu yöntemleri çoğu zaman doğruca kullanamamışlardır.
 
Unutulmamalıdır ki bu ve benzeri olaylarda ve tarihte de birçok kereler görüldüğü gibi sonuçta devrimcilerin, aydınların, karar alma durumunda olanların hatalarını başta işçiler, emekçiler olmak üzere tüm halk katmanları ve halklar ödüyor.
 
Beninki Bu olaydan hareketle bir hatırlatma ve uyarı yapmaktı sadece.
 
Bu seçimlerde umarım devrimciler, sosyalistler, komünistler, liberaller, demokratlar kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar yine ayni hataya düşmeyiz ve çok dikkatli ve sorumluluklarımızın bilincinde davranırız.
Geçmiş deneyimlerimizden de görüldüğü gibi son pişmanlık para etmiyor.

Hiç yorum yok: