19 Şubat 2015 Perşembe

SOL ARACA YENİ TEKERLER GEREKLİ


İbrahim Özkurt
Kapitalist sistem, Reel sosyalizmin çöküşünden sonra solun ve işçi sınıfının şaşkınlığından da yararlanıp, Keynes’çi sosyal politikaları da gün be gün askıya alarak dünya emekçi cephesindeki sömürüsünü daha da yoğunlaştırmaya başlamıştı ki, sol, yavaş da olsa Stalinist örgütlenme anlayışından sıyrılarak daha çoğulcu, katılımcı ve radikal örgütlenme arayışlarına girdi.
dünya
İlk ortaya çıkan Almanya’daki Sol Parti, ( Die Linke)    çoğulcu olmasına karşın, iktidar odaklı anlayıştan arınamadığı ve taban örgütlenmelerine dayanmadığı için hızı kesildi ve başarısızlığı ortaya çıkarak yarattığı umutlarında sönmesine neden oldu.




Almanya ve Fransa başta olmak üzere yükselişe geçen yeşil hareketler de aynı süreci yaşadılar.  Bu ara Güney Amerika’da; Venezüela, Bolivya ve diğerlerinde sol iktidarlar tarih sahnesinde yer almaya başladı. Ne var ki bunların en radikali Venezüela’da dahi beklenen başarı gerçekleşmedi. Zira Venezüela’da 40 bin civarında komünal kooperatif olmasına karşın hükümet, yetkilerini-iktidarını, yerel meclislere ve söz konusu kooperatiflere bırakmadığı, onları merkezden yönetme yolunu seçtiği için, her geçen zaman diliminde iktidarın yozlaştırıcılığı ve kirleticiliği gerçeğiyle yüz yüze sürdürüyor iktidarını. Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Nikaragua örneklerini de bu ara anımsatmakta yarar var. Benzer akıbetleri yaşattılar..
KALICI BAŞARILAR İÇİN
Bu ülkelerin sol yönetimleri, iktidarlarını tabana yayarak merkezi devletin yetkilerinin meclislere, belediyelere devri ve ekonominin mevcut kapitalist işletmeler dâhil komünal kooperatifler şeklinde organizasyonu ve mümkün olan her alanda doğrudan demokrasiyi işleme koyamadığı, temsili demokrasiden, devletçi ve iktidarcı anlayış tan kurtulamadığı için, her tür iktidarın kirleticiliği bir kez daha kanıtlandı derken, komşumuzda Birleşik sol hareketler, Syriza içinde bir araya gelerek iktidara geldi.
DEVRİMLERİ BİR KEZ DAHA ÇALDIRMAMAK İÇİN..
İnsanlık bilim ve teknoloji alanında muazzam devrimler yaşadı yaşıyor. Ne var ki toplumsal alanda yaşanan-yaşatılan tüm devrimler karşı devrimlerle neticeleniyor. Bu nedenle insanlığın ortak ürünü olan bilimsel ve teknik araçlar da hiçbir çağda insanlığın ortak kullanımına sunulamadı. Her tür araç kar ve sömürü mekanizması için egemenlerin hizmetinde kullanıldı. Egemenler her tür bilimsel ve teknik aracı, insanı ve doğayı sömürmek için kullandı. Bu nedenle günümüz tekellerinin %1’inini sahip olduğu maddi güç %50’nin sahip olduğundan daha fazla. Üstelik sanayinin sağladığı her tür ilerleme yaşadığımız gezegeni geri dönülmez bataklığa dönüştürmekte. Bana birisi çıkıp ta, toplumsal devrimin kesintisiz biçimde sürdürülebildiği bir tek devrimi örnek gösteremez. Bir tek Rönesans (aydınlanma ) devrimi kalıcılaşmış, yayılmıştır. O da Avrupa ile (batı) sınırlı kalmıştır.
Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da ( Ki, bu devrimlere her ne kadar burjuva devrimleri dense de, özünde tümü baldırı çıplaklarca gerçekleştirilen devrimlerdi.) ve daha sonra Rusya, Doğu Avrupa, Çin, Küba ve diğerlerinde; Daha sonraları demokratik devrim diyebileceğimiz, Şili, Nikaragua, Brezilya, Güney Afrika, Venezüela, Bolivya v.d.. Tüm bu “devrimler” Parti iktidarları kanalı ile bürokratik devlet kapitalizmine dönüştü.
Yunanistan’da öncekilerden niceliksel de olsa farklı bir siyasi parti iktidara geldi. Öğreniyoruz ki Yunanistan’da bir dizi DAYANIŞMA AĞLARI kurulmuş. Bunlar tamamen yurttaşlar tarafından kurulan ve işletilen sağlık klinikleri, gıda merkezleri, mutfaklar, hukuki yardım merkezleri vb. ağlarmış. (Bu konuya yeniden döneceğim )
Tunus Mısır ve Gezi’de yaşananlara da kısaca değinmekte yarar var. Tamamen kendiliğinden gerçekleşen söz konusu isyanlar saman alevi gibi parlayıp söndü. Çünkü hiç birisinde, ne Rojava’da kilere benzer meclisler ve komünal kooperatifler ve ne de Yunanistan’da ki gibi Yurttaşlar tarafından çalıştırılan dayanışma ağları isyanlardan önce mevcut olmadığı gibi, tüm bu ülkelerin solunda böylesine örgütlenme anlayışı da yoktu..
Yeri gelmişken, Gezi dinamiklerini bir araya getirmeye yönelik çabaların beyhude olduğunu da ifade etmek istiyorum. Çünkü gezi parkında örülen komünlerin gezinin gerçek ruhu olduğunu ve yaşamın her alanında komünlerin ve meclislerin şimdiden oluşturulması gerektiği, söz konusu sol örgütlerin anlayışlarında yer bulmamaktadır. Gezi ruhu yeryüzüne indirilmek isteniyorsa Komünal örgütlenmeleri ve meclisleri sol bir an önce gündemleştirmeli ve hayata geçirmeye başlamalı diye düşünüyorum. İktidarcı anlayışlar sürdürüldüğü müddetçe o ruh asla yeryüzüne indirilemez.
Yazımın başlığına SOL ARACA YENİ TEKERLER GEREKLİ dedim. Geçmişte yaşanan tüm isyan ve devrimler ve alt üst oluşlar iki şey öğretti diye düşünüyorum. Birincisi:  Sanayi devriminin ürünü, askeri tarzdaki hiyerarşik yapılarla kurumsallaşmış, üyeleri nesneleşmiş partiler kanalı ile iktidarı hedeflemekle özgürlüğün kapısını aralansa da, kapı suratına kapandı partilerin. Ve iktidar olan hiçbir sosyalist parti kalıcı toplumsal devrimi gerçekleştirmede işlevli olamadı. İkincisi: Kendiliğinden yaşanan isyan ve devrimler ise; Devrimi gerçekleştiren emekçi halk kitlelerinin, önceden tabanlardan kurulmuş meclisler ve komünal öz örgütlenmeleri, dayanışma ağları vb. olmadığı için, Tunus ve Mısır’da yaşandığı gibi egemenlerin yeni yüzlerle iktidarı yeniden devraldıkları gerçeğiyle yüz yüze kalındı. Kısacası solun klasik tekeri öylesine patladı ki tamiri mümkün olmaması bir yana, tekerin taşıdığı araç küflenerek müzelik oldu ama sol farkında değil.
Tekerin icadını bilimsel ve teknik devrimlerin başlangıcı olarak gösterebiliriz. Toplumsal devrimlerin kalıcılaşması içinse, çok tekerli ve çok çeşitli araçlar gerekli diye düşünüyorum. Bunlar, tüm toplumsal dinamiklerin (özellikle kadınların ve gençlerin) yaşam ve çalışma alanlarında halk meclisler, komünal ekonomik örgütlenmeler, Yunanistan’da ki gibi dayanışma ağları, halk savunma birlikleri vb. örgütlenme çeşitleri olmalı. Daha da çoğaltılabilir. Mevcut sendikalar ise, işçilerin karar süreçlerine doğrudan katılacağı tarzda yeniden organize edilmeli. Sendikalar ekonomik-demokratik mücadele ile sınırlı olmayan, yanı sıra doğrudan politika yapan konumda yeniden tahkim olmalı. Gerektiğinde Kazova’da olduğu gibi işletmeleri kooperatifleşerek komünal ortak mülkiyetlerine geçirmeliler. Diğer demokratik kitle örgütleri ise iç demokrasilerini doğrudan demokrasiyi işletecek tarzda yeniden kurgulamaları gerekiyor diye düşünüyorum. Aksi halde klasik örgütlenmelerde ısrar eden Marksist ve de örgütsüz Anarşistlerin toplumsal devrimlere katkı sunmaları imkânsız diye düşünüyorum. “İlle de bir parti gerekli” deniyorsa ki katılırım, ama parti; Meclislerin, komünal kooperatiflerin, dayanışma ağlarının ve halkın kendi öz savunma birliklerinin yönetim ve denetimlerinde olmak şartıyla. Tabi ki klasik partilerin yönetim organları yerine sadece koordinasyon işlevi görecekleri demokratik tarzda işlevselleştirilmesi şartıyla da.. Hedef ise, devleti ele geçirmek yerine onu demokratik özerk ve konfederasyonlar şeklinde parçalamak olmalı.
68 ve 78 kuşağı sol, zamanımızı fabrika önlerinde, varoşlarda, kırsalda emekçi kitlelere sosyalizmi anlatmak ve onları örgütlemek için kullanırdık. Günümüzün sol gençliğinin bir kesimi köhnemiş sol partilerde, bir kesimi de sanal âlemde ve kent merkezlerinde harcıyor zamanını. Emekçilerin yaşam ve çalışma alanları ise AKP’li muktedirlere terk edilmiş vaziyette. Kürt Özgürlük Hareketi ve Yunanistan radikal solu, kendi özgün yapıları gereği örgütlenmeler üretirken, günümüz batılı gençlerine seslenmek istiyorum. Gençler! Varoşlara, işçi direnişlerine, yoksul mahallelere çevirin yönünüzü. Bakın bakalım kitleler neler talep edecek. İşçi sınıfı demokratik örgütlenmeler mi, İşsiz gençler atölye mi? Veliler çocukları için kurslar mı? Güvencesizler sağlık hizmeti sunulmasını mı? Açlar aş evleri mi? Hukuki yardım mı?.. Kırsala gidin. Köylüler hasat zamanı yardım mı?  Ürünlerini daha iyi fiyatlarla tüketiciye ulaştırmak mı? Kooperatif mi? (Talep etmeseler de siz önerin, hem de üretim ve tüketim kooperatifleri.) Bunlar çoğaltılabilir. Hele siz çıkın verimsiz mekânlarınızdan, karışın yoksul halkın arasına, görün bakın nelerle karşılaşacaksınız? Devrim mi istiyorsunuz? Önce kurtulun örümcek kafalı solcu ağabeylerinizin kapsama alanlarından. Özgürleşin. Ki, özgürlük için bir şeyler başarabilesiniz
Yukarıda Yunanistan’daki olan bitenlere aşağıda değineceğim demiştim. Syriza, düzene adapte olmak istemiyorsa, düzenin kabul edemeyeceği radikal dönüşümleri başlatmak, mevcut dayanışma ağlarını çoğaltmak zorunda. Syriza, büyük sermaye kuruluşlarından fazla vergi almayı programlaştırarak iktidar oldu. Hatta oran olarak %75 gibi oldukça radikal bir rakam vaat etti seçmenine. Kapitalizmin kurtlar sofrasında hiçbir şirket %75 vergiye dayanamaz. Bu nedenle paraların yurt dışına kaçışını önlemeli ve söz konusu işletmelerdeki çalışanlara kooperatifleşerek işletmelerin yönetimlerini ele geçirmeye hazırlıklı olmalarını, bunun için de gerekli düzenlemelerin yapılacağını ilan etmeli.
Bir üçüncüsü, mümkün olan her yerde üretim ve tüketim kooperatiflerinin kurulması için özellikle belediye yönetimlerini şimdiden kaynaklarını kooperatifler lehine aktarması için gerekli yasal dönüşümleri gerçekleştirmeli. Tabi ki belediyelerin Âdem-i merkeziyetçi yöntemle halk meclislerinin özerk yönetimlerine dönüştürmeyi başlatmaları için de gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerekir.
Syriza mevcut ulus devleti mümkün olduğunca demokratikleştirecek mi, yoksa kendisi ile birlikte devleti de sönümlemek için geçmişten farklı taban örgütlenmelerine imkân mı tanıyacak? Hep birlikte göreceğiz. Şayet birinci şık gerçekleşirse, Brezilya ve Güney Afrika’da olanların benzerinden farklı bir beklenti içine girmek, girenleri hayal kırıklığına uğratacaktır.
Kapitalizmin kurulmaya başladığı 1800’lü yıllarda, burjuvazi ve işçi sınıfı tarih sahnesine çıkan üretici güçlerdi. O dönem işçi sınıfının gerçekten zincirlerinden başka kaybedeceği hiçbir şeyi yoktu. O günden bu yana yaşanan sınıf savaşını burjuvalar kazandı ve günümüze gelindiğinde işçi sınıfını esirleştirmeyi, modern kölelere dönüştürmeyi başardı. Günümüzde nitelik değiştiren işçi sınıfının kaybedeceği çok şeyi var. Günümüzde kaybedeceği hiçbir şeyi olmayanlar ise en alttaki işsizler ve çaresizler. Bu çaresizler devrimin öncü ve itici gücü konumundalar. Günümüz isyanları kapitalizmin çeperindeki bu en alttakiler tarafından başlatılıyor. Zira en alttakilerin bu sistemden hiç beklentisi yok. Umutları da yok. Bu nedenle onlarla imkânsız sanılan örgütlenme model ve ağlarını kurmak zor ama imkânsız değil. Dünya devrimi beklentisi içinde olan sosyalistler tek ülkede iktidar olan Syriza hakkında ne diyorlar merak ediyorum? Syriza, lokal bir iktidar olarak neyi başarabilecek sizce? Ben diyorum ki, yakın gelecekte İspanya’da PODEMOS derken, Avrupa’nın çeperinde özgür bir geleceğin temellerinin atılmaması için hiçbir neden yok. Yeter ki, her ülkenin solu, kendi ülkelerinin özgün yapısına uygun en alttakilerle başlayarak yatay örgütlenmeleri örmek için harekete geçsin. Enternasyonal ağlarımızı da örmeyi ihmal etmeden..Üstelik bekleyip görmek yerine yerel ve enternasyonal dayanışma ağlarını şimdiden örmeye başlamalı diye düşünüyorum.
Klasik örgütlenme anlayışlarda çakılıp kalan sol partilerin, faydadan çok zarar verdikleri bir zamanda yaşıyoruz. Zaman daraldı, kapitalist vampirler dünyamızın kanını emip bitirmek üzereler. Bu vampirler gezegenimizi kurtaracak dönüşümü gerçekleştiremez. Gün, kendimizi, zihnimizdekileri radikal tarzda değiştirme ve özgürleşme günüdür. Ki, insanı ve doğayı özgürleştirebilelim. Kaybedecek bir saniyemiz dahi kalmadı.

Hiç yorum yok: