19 Şubat 2015 Perşembe

Laiklik Üzerine


Dario Navaro
Ahmet Hakan’ın Hürriyet’te yayınlanan* İştar Gözaydın‘la din üzerine sohbetinde laiklik konusunda ilginç vurgular yer aldı. Gözaydın’a göre Osmanlı düzeni laikti. Cumhuriyet rejimi ise, Padişahın atadığı şeyhülislam yerine Diyanet İşleri başkanlığını kurarak, Osmanlıda yerleşik olan laiklik anlayışını sürdürmekle yetindi.
laik
Gözaydın, sürekliliği daha da gerilerden başlatarak, Bizans’ın da aynı laik geleneğin bir parçası olduğunu söylüyor. Sosyal yapıların uzun-dönem niteliğini belirtmek açısından, en azından Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçişin sürekliliğini vurgulamak açısından sanırım yerinde bir tespit. Ancak bu sürekliliğe damgasını vurduğu iddia edilen laikliğin ne tür bir laiklik olduğu üzerinde biraz düşünmek gerekiyor. Gözaydın, laikliği devletin din ve dini kurumlar üzerindeki kontrolü olarak tanımlıyor.

SOL ARACA YENİ TEKERLER GEREKLİ


İbrahim Özkurt
Kapitalist sistem, Reel sosyalizmin çöküşünden sonra solun ve işçi sınıfının şaşkınlığından da yararlanıp, Keynes’çi sosyal politikaları da gün be gün askıya alarak dünya emekçi cephesindeki sömürüsünü daha da yoğunlaştırmaya başlamıştı ki, sol, yavaş da olsa Stalinist örgütlenme anlayışından sıyrılarak daha çoğulcu, katılımcı ve radikal örgütlenme arayışlarına girdi.
dünya
İlk ortaya çıkan Almanya’daki Sol Parti, ( Die Linke)    çoğulcu olmasına karşın, iktidar odaklı anlayıştan arınamadığı ve taban örgütlenmelerine dayanmadığı için hızı kesildi ve başarısızlığı ortaya çıkarak yarattığı umutlarında sönmesine neden oldu.

HDP’nin Seçimi, Sophie’nin Seçimi Olmasın Diye…


Ferhan Umruk
HDP’nin seçime parti olarak katılma kararı ya da seçimi, siyasi platformda epeydir olumlu olumsuz eleştiriye tabi tutuldu.
Bitti mi? Hayır, yine de konu tartışılmaya devam ediyor. Kuşkusuz, arzu edenler konunun bu biçimde tartışılmasına devam edebilirler.
Ancak tartışmanın bu biçiminin artık bir karşılığı kalmamış görünüyor.
bhh
Anti-Demokratik seçim sisteminin yüzde 10 barajını aşma hedefine kilitlenen HDP’nin bu yöneliminde kararlı olduğu görülüyor.

Ben Bilmem Merkez Bilir


Tayfun İşçi
Seçimler yaklaşıyor. Adaylık sorunu her partinin en önemli sorunu olarak tartışmalara neden oluyor. Kitleler adayları tartışırken, parti merkezleri adayların tartışılmasını bir kenara bırakıp, seçim için çalışmaların hızlandırılmasını istiyor. İstisnasız her parti bu anlayışta birleşiyor.
yukarıAKP adayların belirlenmesini sultanına bırakmış. CHP’de adayların belirlenmesi başkanın kontenjanında. Parti muhalefeti ön seçim de direniyor. MHP ön seçim sonrası başkanın değerlendirmesinde, adaylarına yoğunlaşmış. Bizim HDP’ de adaylar merkezin havuzunda biriktirilip merkezin değerlendirmesini bekliyor.
Sözün özü; En demokratından en katı merkeziyetçisine kadar, merkez, bütün partilerde adaylık konusunda belirleyici. Merkezcil anlayış yaşamın tüm alanlarını kuşatmış durumda.

TEK ADAM REJİMİNE KARŞI‘’FİLİKALARI’’ YAKMANIN ZAMANIDIR!


Ahmet Doğançayır
Kuşkusuz ne devlet aygıtları arası mücadele, ne de yolsuzluk Türkiye de yeni değil. Ama yaşadığımız süreç söz konusu gelişmelerin artık yönetilemez kılacak düzeyde devlet aygıtlarını kapsadığını ortaya koymuş durumda. Son gelişmeler Türkiye de devlet aygıtının yekpare bir blok olmaktan ziyade, güçlü bir siyasal partinin hegemonyacı yükseliş dönemlerinde bile bir mücadele alanı olduğunu gösteriyor.
erdoğan
Aynı gelişmeler buna ek olarak zenginleşmek ve iktidarını muhafaza etmek adına hükümetin devlet aygıtları düzeyinde bu tür bir parçalanmayı ve güç bölüşümünü göze aldığını, daha ötesi rakiplerini bastırmak adına onun bu yapıyı edinmesini doğrudan desteklediğini ortaya koymuştur.

29 0CAK 1983: ERMENİ YİĞİDİ LEVON EKMEKÇİYAN YILDIZLARA UÇTU !


Sarkis Hatspanian
Bugün, 29 ocak 1983’te Ankara Mamak Cezaevi’nde idam edilerek ölümsüzleşen Ermeni halkının yiğit evlâdı Levon Ekmekçiyan’ın sonsuza uçmasının 32.inci yıldönümü…
levon
Bugün, 7 ağustos 1982’de, uçağı Ankara Esenboğa havaalanına inmesi beklenen dönemin başbakanı Oramiral Bülent Ulusu’ya suikast düzenlemek için beklemedeyken, onun Etimesgut havaalanına inişi nedeniyle ertelenmesi gereken askeri operasyon
hazırlığındaki Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu-ASALA intihar komando birimi komutan yardımcısı, havaalanı güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada ağır yaralı olarak faşist cunta iktidarınca tutsak edilen Ermeni devrimciyle altı ay boyunca aynı mahpusanede politik tutuklu olarak bulunan Karslı bir devrimcinin kalemine ait tarihsel bir tanıklığın ilk kez yayınlandığı gündür de aynı zamanda !

Çapa/Direnen İşçiler Yenilmezler!


Nuri Cemal
İ.Ü. Çapa Hastanesi’nde işten atılan taşeron işçilerinin direnişinin ilk gününde anlaşma sağlandı. Saat 12’de monoblok binası önünde toplanan işçiler ve sınıf dostları, ne polis ablukasına, ne de özel güvenlikçilerin müdahalesine aldırış ettiler. Direniş sloganlarıyla ve kararlılıkla seslerini yükselttiler: “Atılan İşçiler Geri Alınsın!” dediler.

Taşeron sistem işçileri onursuzlaştırmak istiyor.


Nuri Cemal
İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Hastanesi’nde Vurallar A.Ş. taşeron firmasında çalıştırılan taşeron sağlık işçileri işten atıldılar. Kadro hakkı, ücret kesintilerinin geri ödenmesi ve sağlıklı çalışma koşulları için uzunca zamandır mücadele yürüten Çapa taşeron işçileri 19, 20, 21 Ocak tarihinde eylemler ve uyarı direnişi yaptılar.
etha-20120709-capa-isbirakma-06_display
Ameliyathanede çalışan işçilerin başlattığı eylem ve çağrıların muhattabı hastane yönetimi, öncelikli talepleri ise ücretlerin iyileştirilmesiydi. Bu konuda yönetimce kendilerine verilen sözlerin tutulmasını istediler.

İtirafname ve Onursuzlaştırma Çabaları
Çapa taşeron işçilerinin eylem ve çağrılarının önü hastane yönetiminin işten atma tehditleriyle kesildi.

HRANT DİNK: “GELİN 100’LEŞELİM !”


Sarkis Hatspanian
Hrant’ın katlinden 8 sene geçti. Çocukluk yıllarından tanıdığım ve aynı okul sıralarını paylaştığım Musadağlı Hergelian Vartkes’in 2008’den itibaren yarattığı “. sene oldu, ne oldu ?” mesajlı paylaşımlar süreğene dönüşmüş göründüklerinden yürekler yakmaya devam ediyor !
hrant2
Son günlerde sosyal medyadaki forum, yazışma, yorum ve enva-i türden paylaşımlar arasında soydaşlarımızdan birinin sadece 19 gün evvel girdiğimiz 2015’e Vartkesvari bir atıfta bulunarak “100 sene oldu, ne oldu ?” yazması, 2007 ocağında Yerevan’daki soykırım anıtında elinde tuttuğu“1.500.000+1=Hrant Dink”yazılı pankartıyla yüreklerimizi dağlayan, öz evlâdını Karabağ özgürlük mücadelesinde yitirmiş Parantsem ananın parmak bastığı doğru misali “taşın gediğine konması” anlamında bir ilk sayılırdı.

Hrant’ı Anarken Hayaller ve Hakikatler


18 Ocak 2014
Ferhan Umruk
“Hrant’ı anarken, sistemi sorgulayıp dünyayı değiştirmek isteyenlerin de kendi muhasebelerini yapmaları yaşanan gelişmelerle birlikte gerçek bir ihtiyaç. Sorgulayanın kendini de sorgulaması anındayız.”
7 yıl oldu kaybedeli onu. Cinayetin üzerinden tam yedi yıl geçti. Cinayet bir tetikçi çocuğun üzerine yıkıldı ve bu yedi yıl davanın labirent dehlizlerinde süründürülmesiyle geçti. Göz göre göre bir tiyatro sahnelendi. Bin operasyonun failleri bu defa da devletin koruma duvarının ardına saklanarak terfilerle de mükafatlandırıldılar.
hrant
Hani şu Selanik’te Atatürk’ün evini bombalayarak 6-7 Eylül vandalizminin işaret fişeğini ateşleyen Oktay Engin’in daha sonra Türkiye’ye gelerek Eskişehir ve Niğde valiliğiyle mükafatlandığı gibi… Şimdi de gelenek berdevam, şüpheli olmak adeta terfi sebebi olmakta. Ne demişti general Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül için:“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” Osmanlı’dan cumhuriyete tevarüs eden kirli savaş tarzı devletin değişmez karakteri haline dönüştü.

Sosyalizmin Klerikalizm* Karşıtı Politikası/Rosa Luxemburg



Dünya devriminin köşe taşlarından  Rosa Luxemburg, 15 Ocak 1919’da sosyal-demokrat Ebert-Scheidemann hükümetinin emriyle katledildi. Onun anısına  ‘Sosyalizmin Klerikalizm Karşıtı Politikası’ başlıklı makalesini güncelliğini de dikkate alarak sendika.org kaynaklı yayınlıyoruz.
*                                *                              *
I. Monarşi ve Cumhuriyet Dönemlerinde Kilise
Luxemburg
Sosyalizmin klerikalizm karşıtı politikasından bahsedildiğinde sosyalist bakış açısıyla dini inançlara saldırmanın kast edilmediği açıktır. Kitlelerin dini, ancak, toplumsal süreçlerin insana hükmetmesi yerine insanın toplumsal süreçlere hükmedip bunları bilinçli olarak yönlendirdiği zaman bugünün toplumuyla birlikte tamamen ortadan kalkacaktır.

Yerelde Komünizm Olmaz


Umut İleri                                                                                                  27.12.2014
Komünizm’in ; yoksulluğun değil ZENGİNLİĞİN paylaşımı olduğunu,insanların komünler biçiminde ellerindekini paylaşarak yaşayamayacaklarını anlattık.
Komünizm’in İLKEL KOMÜNAL TOPLUM olmadığını anlattık.
marx
Komünizm’in ancak üretici güçlerin gelişmişlik düzeyinin en üst seviyede olduğu döneme karşılık geldiğini yazdık.
Hatta bu konuda örnek de verdik.
Bizim derdimiz ; on beş kişiye bir veya iki ekmeği paylaştırmak değil,on beş ekmek üreterek onbeş kişinin her birine bir ekmek verebilmektir dedik.
Komünist Toplumun ne olduğundan bir haber bazı firari akıllılar,üretici güçlerle ,üretim ilişkileri arasındaki zorunlu uygunluk yasası gereği bir birlik sağlanmadan,mülkiyet ilişkileri bu birliğe yönelik düzenlenmeden komünizmin,yerelde bir kaç komün girişimiyle olabileceğini sanıyorlar.

Yolsuzluk ve Darbe İkileminde Toplumsal Çürüme


 Ahmet Doğançayır
17 Aralık ‘Operasyonu’ ve sonrasında ortaya çıkan kargaşanın esası yolsuzluk olmayabilir, hatta sadece bir vesile olmuş da olabilir. Vesile olduğu politik savaşın gölgesi, başka herhangi bir şeyin üzerini örtecek kadar büyük olabilir.
erdoğ
Ama ortada yolsuzluk diye bir olay, böyle bir konu vardır. Ortaya çıkan skandal mecliste herkesin anlayabileceği bir dille anlatılmış, yüzüne tebliğ edilen bakan sanki konu kendisiyle ilgili değilmiş gibi dinlemiş ve konu hakkında ne o, ne de bir başkası ‘’yolsuzluk varsa üzerine gidelim’’ dememiştir. Medyanın yolsuzluk olaylarını büyütmeye yönelik ilgi veya ilgisizliği, politik güç dengelerine ve kendisinin o politik güç dengeleri içindeki yeriyle bağlantılı olduğu açıktır.

HAZİRAN DİRENİŞİNİ AMASIZ FAKATSiZ YÜKSELTMEK İÇİN


İbrahim Özkurt

Birkaç ay önce mail adresime aşağıya yapıştırdığım yazıyı göndermiş oğlum. Yazı, bir noroloji doktorunun otizm, şizofreni, depresyon, MS gibi, TIP biliminin tedavisi mümkün değil diyerek sürece terk ettiği hastalıkları nasıl iyileştirdiğine dairdi. Doktor, “TIP biliminin hastalıkları kutucuklara koyduğunu, bağırsak ile beyin ilişkisini kurmadığını, doğru beslenme ile birçok kronik hastalığın iyileşeceğini “söylüyor.

Not: Önce aşağıya yapıştırdığım söz konusu yazıyı okumanızı öneririm. Çünkü benimki bir çığlık yazısı…

HAZİRAN DİRENİŞİNİ AMASIZ FAKATSiZ YÜKSELTMEK İÇİN

Dünyamız TIP biliminin de, günümüz yeşil hareketler dâhil tüm sol politik hareketlerinde tedavi etmekte yetersiz ve başarısız olduğu KANSER vakasıyla adeta can çekişiyor.
meclis
Yani, başta insan olmak üzere kentleri, denizleri, ormanları, nehirleri, atmosferi, içme suları vb. ile kısacası tüm organları ile bir bütün halinde kanserleşmiş durumda. Bu bir virüs değil. Virüs olsaydı tedavisi de kolay olurdu.

Dünyamızdaki tüm canlı-cansız organizmaların doğal gelişimden-doğal halinden sapması, saptırılması hali… Bu sapkınlık halini, doğaya aykırı bir tarzda işletilen kapitalist sistem üretti. (Daha önceki sınıflı toplumlarında rolü olmasına karşın o zamanlar kanserleşme söz konusu değildi) Bilindiği gibi kanser erken teşhis edilirse ameliyat ile tedavisi mümkün. Gecikirse, ışın tedavisi (radyoterapi) ve kimyasal tedavi (kemoterapi) uygulansa da tedavi oranı çok çok düşük.

Fikret Başkaya’dan Osmanlıca “tartışmalarıyla” ilgili kısa not


Fikret Başkaya
  1. Son Milli Eğitim Şura’sında, Osmanlıcanın ders müfredatına alınması yönünde tavsiye kararı çıkmasının ardından, bir “tartışma” başladı. Arapça, şûrâ, konuşmak için toplanma, konuşma yeri anlamındadır ve orada ne konuştukları malûm… Orada söz konusu olan, AKP hükümetinin yapmak istediğini birilerine söyletmekten ibaretti. Öyle zannedildiği gibi, bilimsel, entellektüel, pedagojik kaygılar asla söz konusu değildi ve olması da zaten mümkün değildir. Türkiye o tür kaygıların var olduğu bir ülke olsaydı, eğitim sistemi böylesine yerlerde sürünür müydü?

KİM İÇİN HUKUK? NE İÇİN ADALET?


Ahmet Doğançayır
Bugün toplumun çoğunluğu sonuç alamayacağını bile, bile ‘bağımsız’ yargının üzerinde baskı oluşturarak adaleti onun alanında kurmaya çalışıyor. Oysa adalet ezilen kesimler üzerinden varlığını sürdüren ekonomik ilişkilerin yüceltilmiş bir görüntüsünden başka bir şey değildir. Kapitalist toplumda adalet mülkün temelidir, mülksüzleştirilmişlerin değil. Çoğunlukla ‘’yüce Türk adaletine’’ inanıp sığınmak,’’Yüce mahkemelerin kararına saygı duymak’’vb. terimlerle yargıya duyulan saygı neyi sağlamlaştırıyor onu görmek lazım.

HDP, Baraj, Anayasa Mahkemesi ve Seçimler

                                                                          

Ferhan Umruk
2015 genel seçimlerine doğru yaklaşırken siyaset sahnesinde iki önemli gelişme gerçekleşti. Birinci önemli gelişme, Halkların Demokratik Partisi’nin hem bir süredir Eşbaşkan olan Selahattin Demirtaş’ın yaptığı açıklamalarla, hem de HDP heyetinin son İmralı ziyaretinde Abdullah Öcalan’ın açıklamasıyla seçimlere parti olarak katılma kararı almış olmalarıdır.
soru
İkinci önemli gelişme ise, HDP’nin seçimlere parti olarak katılma kararı akabinde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın yaptığı hamledir. Haşim Kılıç, Habertürk gazetesinden Muharrem Sarıkaya’ya Anayasa Mahkemesi’nin seçimlerde uygulanan yüzde 10 barajının hak ihlali yarattığına dair yapılan bireysel başvuruyu gündemine aldığını açıkladı.

Gerçeklikten Kopan Barış Süreci


Mahmut Balpetek
      Barış süreci; kelimenin tam anlamı ile yılan hikayesine dönmüş durumdadır. Kuşkusuz ki,  sırtında  tarih küfesi olan bu girift sorunu  çözmek çok kolay değildir.
labirent
İktidarın, bu realite  karşısında  atması gereken adım, “açılım”diyerek, Özgürlük Hareketine el ense çekmek olmamalıdır.  Bunun aksine çözüm yolu,  bütün barış potansiyellerini en son zerresine kadar devreye sokmak ve harekete geçirmekten geçer. 
   Peki, yakın tarih açısından sorunun en uzun muhatabı olan AKP, nasıl bir yol izliyor? Yakından bakıldığında  esasen “yapıyormuş” gibi davranmaktadır.

HANGİ ŞİDDET, NE İÇİN HOŞGÖRÜ


Ahmet Doğançayır
Ülke gündemi bizzat R. T. Erdoğan tarafından her gün biraz daha geriliyor, toplum bilinçli bir şekilde bir birbirine düşman edilmeye, kutuplaşmaya ve çatışma ortamına çekilmeye, hatta iç savaşa doğru sürüklenmeye çalışılıyor. Erdoğan kitlesel şiddet dalgalarının en büyüğünü sokaklara çağırıyor.
şiddet
Her gün nefret ayinleri düzenleyen Erdoğan, siyasi yok oluşunu geciktirmek için Türkiye’yi kasıp kavurmayı göze almış, seçimler yaklaştıkça daha tehlikeli bir zemine çekiyor. Emrindeki polisin kendini protesto edenleri öldürmesini, kör etmesini bir bakıma keyifle izliyor, Gezi’ de kendisine karşı çıktığını düşündüğü gençlerin en sert yöntemlerle bastırılmasını istemesi, gençleri öldürüp kör eden polisleri kahraman ilan etmesi bu yüzden.

KANSERLEŞEN GEZEGENİMİZİ KURTARABİLECEK MİYİZ?


İbrahim Özkurt
Otonom Yayıncılık Editörü Cengiz Bayson’un 21.o9.2014 günlü Özgür Gündem gazetesinde SOSYALİZM KAVRAMI “ DEMOKRATİK ÖZERKLİK KAVRAMINDAN” DAHA GERİ BİR KAVRAMDIR. Başlıklı yazısını, tartışılmaya değer bularak birkaç tartışma grubu ile paylaşmıştım.
soru
Yazarın görüşlerini tartışmak yerine Türkiye solunun özünde ve pratiğinde içselleşen, yeni bir şey söyleyeni mahkûm etmeye yönelikti yazılanlar. Oysa ki, en yakınımızda iki yılı aşkındır yaşanan bir pratik var ve söz konusu pratik, bizim ülkemize de ve bölgemizde önerildiği gibi tüm dünya için ve her bölgenin kendi özgünlüğünde uygulanabilirliği iddia edilerek özgürlüğe açılan kapı olarak görülüyor Demokratik Özerklik..