3 Mart 2014 Pazartesi

“BOZUK DÜZENDE DÜZGÜN ÇARK OLMAZ” DİYEN, PİR SULTAN BUNU NİYE DEMİŞ OLABİLİR?


Rıza Aydın
Pir Sultan’ın “Bozuk düzende düzgün çark olmaz” demiş.
Bu konu hakkında bir yazı yazmam istediğinde beri, düşünüp danışıyorum.
pir
Eşe, dosta, kendi kendime, soruyorum, Pir Sultan bu sözü söylemiş ama niye söylemiş acaba? Sözden de anlaşıldığı kadarıyla, bu bir reddiye. Bu söz, bozuk düzende düzgün çark olduğunu söyleyenlere karşı, bir reddiyeye benziyor. Acaba o günlerde, bunu Pir Sultana söyleten ne olmuş olabilir? Uzun yürüyüşler yaparak dalıp bunu düşünüyorum.

Fuat Köprülü, Yunus Emre’yi anlatırken şöyle der: “… her şahsiyet, hattâ Yunus Emre gibi ibtidâi ve işlenmemiş bir lisâna rûhun his inceliklerini samimiyetle yaşatacak ilâhi bir mâhiyet veren dahîler bile, mutlakâ sosyal çevrelerinin mahsûlüdürler.”1
 Fuat Köprülünün bu izahı, Marx “İnsanların varlıklarını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklardır”2 deyişinin farklı bir söylenişidir. Hal böyleyse, bizim de Pir Sultanın bu sözünü anlamamız için, Pir Sultanın yaşadığı o dönemde, Alevi dünyasında yaşanılanlara bir göz atmamız gerekir.
Pir Sultanın asıldığı dönemle ilgili, Abdulbaki Gölpınarlı ile Pertev Naili Baratav’dan, sonra en kapsamlı araştırmaları yapan Ali Haydar Avcı, bunun 1550 yılından sonra ki bir dönemde yaşandığı kanaatindedir. Hal böyleyse bizimde, Pir sultanın bu sözünü anlamamız için, öncelikle o tarihsel süreci incelememiz gerekir.
1242 yılında, Babalıların, başlattığı huruç eylemi ile Mooğ akınlarının zayıflattığı, Selçuklu devletinin uç beyleri olan Türkmen beyleri, bulundukları bölgelerde kendi devletlerini kurarlar. Kimi tarihçilerin, bu devletleri küçümsemek için, bunlara beylik demelerine siz bakmayın, bunlar birer padişahlıktırlar. Roma İmparatorluğu ile Avrupa’nın birikimine dayanan Osmanlı Hanedanlığı, süreç içinde bu Türkmen devletlerini önce işgal eder, sonrada ilhak edip kendisine katar; işgal edilen her yerde buna tepkilerde olur. Osmanlının en son işgal edip, kendi topraklarına kattığı devlet, Dulkadıroğlu devletidir. Dulkadiroğlu devletinin kuruluşunu, İsmail Hakkın Uzunçarşılı, 1339, Rafet Yinanç ise, 1337 yılı olarak veriyor; ancak devletin oluşum sürecinin daha öncelerden başladığı konusunda bütün tarihçiler hem fikir3. Osmanlı devleti, 1517 yılında işgal ettiği Duladiroğulları devletini 1522 yılında ilhak edip kendi topraklarına katar4. Yurtları ile törelerine saldırılan Türkmenler, buna bir tepki olarak 1527 yılında, Şah-ı Kalender diye ünlenen Kalender Çelebinin5 öncülüğünde huruç ederler; Kanuninin Defterdarı Celalzade Mustafa Çelebi, bu başkaldırıları “Türkmenleri isyanı” diye nitelendirmektedir.6
Oluşumundan bu yana, Hacı Bektaş Dergâhı, Dulkadıroğlu devletinin sınırları içinde bulunuyordu. Hacı Bektaş’ın efsaneleşmiş hayatının anlatıldığı Velayet Namede, Hacı Bektaş’ın Dulkadirlilerle olan ilişkisi -kıssadan hisse- şöyle anlatılır. “Hacı Bektâş-ı Velî, Rum ülkesine, Türkmen içinde, Zülkadirli ilinde Bozok’tan girdi.”7 Velayet Namede Hacı Bektaş’a, Dergâhın, buradan başka bir yere götürmesinin teklif edildiği, Hünkâr’ın ise bunu kabul etmediği “Hırkadağı” başlıklı bölümde, -kıssadan hisse- şöyle anlatılmaktadır: “Hünkâr, Sulucakaraöyük’te, Kadıncık’ın evine yerleşince kerametini işitenler, ziyaretine gelmeye başladılar. Fakat huzurunda toplanan muhipler ve halifeler, köyün havasından incindiler. Hünkâr’a bir yolla anlatalım da deniz kıyılarından bir yere gitsinler, bizde bu sayede sıcak bir yerde karar edelim dediler. Birgün toplanıp Hünkâr’a, burasının yeli pek çok, durmadan esiyor diye söz açtılar. Hünkâr, erenler, bizi ziyarete geliyorlar, onun için çok yel esiyor dedi. Gene bir gün, bu Karaöyük’ün karı fazla, soğuğu şiddetli, erenler bir alçak ve deniz kıyısı yerde karar etselerde gelen abdallar, çıplaklar, garipler de rahata kavuşsa dediler. Hünkâr bu sözlerden incindi. Hakk’a giden hak uğrun hakkıyçin dedi, bu yerden daha soğuk ve daha yüksek bir yer olsa gider oraya yerleşirdim dedi.
Halifeler, Hünkâr’ın Sulucakaraöyük’ten gitmeye razı olmadığını anladılar, artık bu işe ait hiçbir sözde bulunmadılar.“8
Dulkadiroğlu Devleti, Osmanlılarca önce işgal edilip, sonrada ilhak edilince, Osmanlı devleti buraya da kendi törelerini dayattı. Alevilerin buna tepkileri şiddetli oldu, Kadıncık ana ile Hünkâr’ın suplundan gelen9, Şahı Kalender diye anılan, Kalender Çelebinin öncülüğünde 1527 yılında Huruç ettiler. Alevilerin bu eylemi bastırıldıktan -yaklaşık olarak 25 yıl- sonra, Osmanlı devleti, 1552 yılında Hacı Bektaş Dergâhını yönetmesi için etkili bir adamını buraya gönderdi. Bu kişi, Alevi dünyasında Sersem Ali Baba diye bilinen, Kanuni Sultan Süleyman’ın kaynı, meşhur Server paşadır.10
Osmanlı devletinin atadığı11 Sersem Ali Dedebabanın, 1552 yılında Sulucakara Öyük’e –ikinci kez- gelip, Hacı Bektaş Dergâhı’nı yönetmeye başlamasıyla, Alevi dünyasının merkezi olan Hacı Bektaş Dergâhındaki üç yüz yıllık bir gelenek bozulur; Hacı Bektaş Dergâhı, oluştuğu günden buyana, üç asırdır Dergâhı Çelebiler yönetmekteydiler, Osmanlının Sersem Ali Dedebabayı buraya atamasıyla, üç asırlık bu gelenek bozulup “Çelebiler dönemine” son verilir. Hacı Bektaş Dergâhını, Çelebilerin yerine, Osmanlı devletinin atadığı, Sersem Ali Dedebaba gibi adamların yönetmeye başlaması, Alevi dünyasında 9 şiddetinde bir depremin etkisi gibi bir etki oluşturur, bu Alevi dünyasında Çelebiler ile Babağan kolu diye bilinen o meşhur ayrılığın doğmasına yol açar. “Babağanlar” denilen Osmanlı yanlıları, şehirlerdeki Alevi Dergâhlarını ile tekkelerini ele geçirirler, Osmanlının erişemediği ücra köylerdeki Aleviler ise eski geleneklerini sürdürür; işte buradan “Köy Aleviliği”, “Şehir Aleviliği” denilen farklılık doğar. Herkes bu ayrılıkta kendi safını belirler, arada gel gitler olur vs.
Bence Pir Sultan Abdal, “Bozuk düzende düzgün çark olmaz” sözünü, Osmanlı Devleti adına, Kanuni Sultan Süleyman’ın kaynı, Sersem Ali Babanın, Hacı Bektaş Dergâhını yönetmeye başlamasıyla, baş gösteren Alevi yolundaki bu ayrılık için söylemiştir. Bu söz Pir Sultan Abdal’ın, Alevi yolundaki ayrılıkta “Babagan kolu” diye bilinen, Dedebabalığa karşı tutum alışının bir ifadesidir.12
Bilindiği gibi Babagan kolu diye bilinen Dedebabalar, Mücerretlik denilen evlenmemeyi savunurlar, mücerretliği savundukları için onlarda, evli olan dört canın bir olup yola girmesi usulüne dayanan yol kardeşliği yani müsahiplik yoktur; Çelebilerin Hünkâr ile Kadıncık ananın sulbundan geldiğine inanmadıkları için, onlara “İdris hoca oğulları”13 derler. Pir sultanın bu konulardaki bazı nefeslerini buraya alarak bu yazımı bitirmek istiyorum.
Aşk ile. Ali Rıza Aydın. 14 Şubat 2014.
PİR SULTAN’IN SAFI BURDAN BELLİ
Hacıbektaş tekkesinin dışından
Dediler bir suna esti yalınız
Ayırdılar yareninden eşinden
Dediler bir suna esti yalınız
Eşinden ayrıldı Beştaşa vardı
Kuru göllerde çok savaşlar kıldı
Ayrılık haberin Mucurdan aldı
Dediler bir suna esti yalınız
Aştımola kırlangıcın Belini
Avcı rasgelirse yolar telini
Arzulamış gider dostun ilini14
Dediler bir suna esti yalınız
Pir Sultan Abdalım gözlerim paslı
Tutu kumru gibi kafeste belsi
Hünkar Hacı Bektaş Velidir nesli
Dediler bir suna esti yalınız.
********
MÜCCERREDİM DEYÜ DAVA KILANLAR
Mücerredim deyu dava kılanlar15
Murtaza Kırkların başı değil mi?
İmamlar anası Kırklar aynası
Fatıma Ali’nin eşi değil mi?
Bilmem küstah mıdır Âdem’e tapan
Adem’in başında gülleri kokan
Dişi kuş değil mi yuvayı yapan
Erkek aslan ise dişi değil mi?
Anamız Havva’dır atamız Adem
Onlardan ayrılmaz yüzümüz bir dem
Havva anamıza hor bakan adam
Tanrının hışmından şaşı değil mi?
Havaya hor bakıp kendini yakma
Lanet halkasını boynuna takma
Muhammet Ali’nin yediği lokma
Anı sunanların işi değil mi?
Pir Sultan Abdal’ım cümlesi ekber
Murtaz’Ali değil mi onlara rehber
Şah İmam Hüseyin Zülfikar Kanber
Pençe-i Al’aba başı değil mi?
Bence bu nefesler Pir Sultanın 1552 de hangi safta olduğunu gösterir. Başka söze gerek yok ama iki dize daha yazayım. Anlayana saz olsun. Bu deyişler yok kardeşliğini yani müsahipliği anlatıyor.
İptida tâlip olunca
Düşmana galip olunca
Dört can bir kalıp olunca
Menzili bi-nihayettir16
***
Dört kardeşiz bir kalıpta yatarız
Gömlek birdirbir vücuda çatarız
Kendimizi ateşlere atarız /
Ateş nedir duman nedir kül nedir17
Ali Rıza AYDIN- Adana. 14 Şubat 2014
1  Fuad Köprülü. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. S.217
2  Karl Marx, Ekonumi Politiğin Eleştirisine Katkı, önsöz, Ankara 1976 sayfa 25 (sol Yayınlar)
3  İismail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu devletleri, Ankara 2011 sayfa 169, Rafet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, önsöz
4  Dulkadiroğlu Devletinin resmi hayatı 185 yıl sürmüştür.
5  Alevilerin literatüründe – dilinde Çelebi sözcüğü, Hünkâr ile Kadıncık ana diye de bilinen Fatma bacının sulbünden gelen nesle denir. Konu için Rıza Aydın’ın, “Kadıncık Üzerine Tefekkür” adlı kitabının ilgili bölümüne bakılmalıdır. Bu yazıma şu web sitesinden erişebilirsiniz:http://www.mersinyasam.com/news/38158.html
6  Celalzade Mustafa Çelebi, Tabakâtü’i Memalik ve Derecâtü’l – Mesâlik, (Muhteşem Çağ adıyla yayımlandı) sayfa129, 130, 132, 133
7  Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayet – Name, sayfa 21.
8  Abdülbaki Gölpınarlı, Velayet Name, sayfa 35-36
9  Rıza Aydın, Kadıncık Üzerine Teffekkür” İstanbul, 2014, sayfa 37, 38, 39
10  Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, Cem Vakfı yayını, sayfa 290 – 291. Şakir Keçelinin eleştiriletine cevap adlı yazımda konu daha geniş incelenmiştir.
11  Ahmet Cevdet Paşa Tarihinde bu atamalarla ilgili şöyle denir: “Hacı Bektaş türbesinde bir şeyh ölünce, halefi İstanbul’a gelir, ocaklılar onu merasimle Ağakapısı’na götürürlerdi. Burada şeyhe Yeni Çeri taç giydirir, sonra Şeyhe Babıâli’de ferace giydirirlerdi.” Cevdet Paşa Tarihinden seçmeler cilt iki sayfa 274
12  Bu konuda “Alevilikte yol ayrımları”, “Şakir Keçelinin eleştirilerine cevap”, “Kadıncık üzerine tefekkür” adlı yazılarım incelenmelidir.
13  Bedri Noyan, Bütün yönleriyle Bektaşilik Alevilik, sayfa 321; Rıza Aydın Kadıncık ana üzerine Tefekkür, sayfa 52, 53.
14  Kalender Çelebinin hareketin başında Safevi devletine gitmeyi istediği bilinir bu sözü ona atıftır.
15  “Bu deyiş 1552’den sonra Hacı Bektaş Dergâhına Sersem Ali Babanın postişin /Dedebaba olarak atanmasından sonra Bektaşiler arasında ortaya çıkan “mücerretlik” tartışması ve bölünmesiyle ilgilidir. Bu bağlamda bu tartışmada duyarsız kalmadığı anlaşılan Pir Sultan’ın yaşadığı dönem açısından da ayrıca tarihsel bir önemi vardır.” Ali Haydar Avcının Pir Sultan’ın bu deyişine yazdığı dipnot. Ali Haydar Avcı, Pir Sultan Abdal, Nokta kitapları 2008 Ankara, Sayfa576-577
16  Abdülbaki Gölpınarlı – Pertev Naili Boratav, Pir Sultan Abdal, Der yayınları 1991 İstanbul, 47. Şiir, Sayfa 133 – 135 (sonraki baskılarda sayfa numaraları tutmadığı için şiirin kitaptaki numaralarını da yazdım)
17  Abdülbâki Gölpınarlı – Pertev Naili Boratav, Pir Sultan Abdal, Der yayınları 1991 İstanbul, 29. Şiir, Sayfa 167

Hiç yorum yok: