3 Mart 2014 Pazartesi

Otoriterleşen Türkiye’de Kürtler Özgürleşebilir mi?


 ”Sansür, HSYK ve MİT yasaları ile Kürt sorunun                                                çözümü arasında doğru orantılı bağ kurmak,                                                          Kürtlerin taleplerinin demokratik ortamda                                                               verilmeyecek kadar meşruluktan uzak                                                                         olduğunu anlatmaya çalışmaktır.”
Mahmut Balpetek
17 Aralık’ta   ortaya çıkmaya başlayan yolsuzluk zinciri, Türkiye’de yeni bir siyasal dönemin kapısını araladı.
dikta
HSYK düzenlemesi, internet sansürü ve MİT yetkilerini artırmayı amaçlayan yasal düzenleme topyekun otoriterleşme hamlesine dönüştü. AKP, yapılan yolsuzluğu görmezden gelerek, olup biteni paralel yapının  (cemaat) darbe girişimi olarak topluma takdim etme yolunu seçti.
    İktidar ile cemaat arasında  başlayan paylaşım kavgası ne kadar sarih ise büyük yolsuzlukların yaşandığı da o kadar gerçektir.AKP gerçek anlamı ile bir ustalık evresi yaşamaktadır.Cemaatin ortaya attığı öne sürülen kayıtlar karşısında Nazi Almanya’sının Göbels’ini aratmayan bir savunma demagojisi içine girmiş durumdadır.  AKP;  bir taraftan  cemaat için “ ihalelerden pay istiyorlardı, iş adamlarına şantaj yolu ile istediklerini yaptırıyorlar ” diyerek  iktidar ortağı olduğunu tescil ederken öte yandan  bu paralel yapıdır, yaptıkları darbe girişimidir salvolarına baş vurmaktadır. AKP iktidarı, darbe girişim söylemi ile yolsuzluk skandalını örtmeye çalışmaktadır.
   Ancak bir noktayı bilinçli bir biçimde  atlamış görünüyor:Darbeyi silahlı güçler yapar. İleri sürülen darbe girişiminde tek bir silah ya da silahlı güç yok iken toplumun darbe girişiminin varlığına inanmasını istemek, toplumsal akılla alay etmektir
   Bu salvolardan tanıdık gelen argüman ise paralel devlet  ifadesidir. Zira, KCK’ye atfedilen suç, yapılanmanın paralel devlet inşa etmesiydi. AKP ‘nin paralel devlet ve darbe aforizmasını  yeniden devreye sokmasının nedeni, bir taraftan yolsuzluğu örtme çabası iken, diğer yandan siyasette  getirisi olan bir söylem olmasındandır. Bu nedenledir ki, AKP bütün zamanlarda bu konuyu siyasi malzeme olarak kullanmaktadır.
    Söz konusu olan iktidar çatışmasının  veciz anlatısı; Göbels’in “ Ein yolk-tek millet-ein reich-tek devlet-ein führer-tek lider) sloganında saklıdır. AKP cemaat ile arasında yaşanan  gölge savaşının  toplumsal hayata etkisi  ise ekonomik olarak  yoksullaşma, siyasi olarak otoriterleşmedir.
                               Yasaklar ve Kürt Sorunu
 Bir siyasi anlayış neden darbeye karşı çıkar? Bu soruya  normalde verilecek yanıt, darbenin  bütün demokratik  hayatı ortadan kaldırarak, yerine diktatörlük inşa edeceğindendir. Peki bir an için paralel yapının varlığına ve darbe girişiminde bulunduğuna inanalım. Darbeyi boşa çıkarmanın yolu olan demokratik mekanizmaları çalıştırmak yerine, demokratik hakları son kırıntısına kadar ortadan kaldırma girişimini nasıl izah edeceğiz? Bu durumun tek izahı var. O da AKP’nin çok boyutlu yolsuzluk bataklığına saplandığı gerçeğidir.
     Yargıdan kaçmanın yolunu HSYK’da Adalet Bakanını tek yetkili kılmak, internet sansürü ile denetim altına almak, sosyal medya üzerinden gerçekleşen haberleşmeyi engellemektir. MİT yasası ile de diktatörlüğünü güvence altına alacak istinat duvarını örmektir. Böylesi bir gerçeği Göbels’in demagojilerini aratmayacak biçimde normalleşme ya da sivilleşme olarak anlatmaya çalışmaktadırlar.
 Yargıdan kaçışı darbeyi tasfiye etmek olarak, internet sansürünü özel yaşamın dokunulmazlığı için MİT yasasını da Kürt sorunun çözümü için gerekli düzenlemeler gibi servis etmektedir.
     Düzenlemelerden biri olan MİT yasası ile Kürt sorunu üzerinden bakmaya çalışırsak; İnsanlığın diyalektik gelişiminde tüm sorunlar gibi ulusal sorunda da,  çözüm çizgileri sorunun doğasıyla çakıştığı ölçüde çözüme kavuşabilinir. Eşitlenme ve özgürleşme talepli Kürt sorunun çözülebilmesinin ön koşulu  yasal ve anayasal alt yapının geliştirilmesinden geçer. Türkiye’nin Avrupa yerel yönetimleri şartına koyduğu şerhi kaldırarak sorunla çözüm çizgisini yakınlaştırabilmesi mümkündür.  AKP’nin yapmaya çalıştığı MİT yasası sorunu çözümünden uzaklaştırmanın ötesinde çözümsüzlüğü dayatan çizgiler taşımaktadır. İçerde ve dışarıda operasyon yapma, her türlü kişisel bilgiye ulaşma yetkisi  verilmesi ve yargı denetiminin dışına çıkarılması kelimenin gerçek anlamıyla JİTEM’leşmek demektir. Zira yaşanan paylaşım kavgasının AKP açısından yorumu;  “derin devleti bitirdik, sıra derin cemaatte”  şeklindedir. Tam da bu hedef, yapılan düzenlemenin gizeminde saklıdır. Bu iki derin yapıdan boşalan çukuru,  katıksız bir şekilde karacağı harçla doldurmayı hedeflemektedir.  Bu da kirli savaş yıllarına geri gitmek anlamındadır. Kaldı ki, Kürt sorununun çözümünde muhatap, rejimin kendisidir. Bu muhataplık,  MİT ya da  devletin buna benzer  aparatları değildir. Dolayısıyla atılması gereken adımların adresi meclistir. Yoksa AKP’nin yapmak istediği gibi devletin karanlık ve kirli dehlizleri değildir.
               Kürt Halkının Çıkarı, Türkiye Halklarının Çıkarları İle Ortaktır!
 Kürt sorunun çözümü demokratik Türkiye’de yatmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Kürtlerin özgürleşmesi arasında diyalektik  bir bağ vardır. Bu açıdan çözüm süreci güzergahına bakıldığında, atılması gereken  adımları şöyle sıralamak mümkündür:
   Müzakereler yasal zemine kavuşturulmalıdır.
   Siyasal irade olarak iktidar muhatap olarak ortaya çıkmalıdır. Meclis bütün kurumları ile sürece dahil edilmelidir.
   Siyasi partiler yasası,  anti demokratik maddelerden arınmalıdır, seçim barajının kaldırılmalıdır.
   Demokratik bir anayasa bütün demokratik kurumların katkısı ile  yapılmalıdır.
   Sorunun kendisi haline gelen Ankara merkezli idari mekanizma yerini yerinden yönetimlere terk etmelidir.
  Aleviler ve farklı inanç guruplarının üstündeki baskılar kaldırılmalı, her inanç gurubunun kendini ifade edebileceği hukuksal ve toplumsal atmosfer yaratılmalıdır.
  Kadınların toplumsal yaşama katılımını engelleyen ayrımcı yasalar kaldırılmalıdır.           Kadınların toplumsal hayata eşit, sosyal bir bileşen olarak katılımının kanalları
 açılmalıdır.
 Gençlerin eğitim, barınma, ulaşım ve istihdam sorunu kamu güvencesi altına alınmalıdır.
 Herkesin erişebileceği kolay ve bedelsiz sağlık hizmetleri sağlanmalıdır.
 Taşeronlaştırmaya son verilmeli, sendikalaşma hakkının önündeki keyfi ya da yasal engeller kaldırılmalıdır.
  Toplu sözleşme ve grev hakkı yasal çerçevesi emekçiler lehine değiştirilmelidir.
  Kent arazilerinin yağmalanması ve doğayı tahrip eden yasalar kaldırılmalı, insan merkezli imar planları devreye sokulmalıdır. HES’lerin yapımı  durdurulmalı, alternatif enerji politikaları geliştirilmelidir….. Yani  çözüm için,bir bütün olarak Türkiye, demokratikleşme sürecine girmek durumundadır. AKP’nin çözüm diye sunduğu, yasakçı otoriter anlayışın kendisi, sorunun doğasına uygun çizgilerle çakışmadığı gibi çatışır durumdadır. Dolayısı ile çözümle ilişkilendirilemez.
     Sansür, HSYK ve MİT yasaları ile Kürt sorunun çözümü arasında doğru orantılı bağ kurmak, Kürtlerin taleplerinin demokratik ortamda verilmeyecek kadar meşruluktan uzak olduğunu anlatmaya çalışmaktır. Bu tutum   sorunu çözmekten uzak, halkları karşı karşıya getirmeye dönük kirli oyunun küçük bir parçasıdır.Zira; Urla’da, Kadıköy’de, Eskişehir’ de HDP’ ye karşı gerçekleşen saldırılar, bunun kanıtı gibidir.

Hiç yorum yok: