3 Mart 2014 Pazartesi

Hocalı katliamı ve ırkçı pankart


Hektor Vartanyan
Hocalı katliamı ve ırkçı pankart
Bu memlekette bir “öteki” iseniz, sistemin dışına itilmiş, hor görülmüş ve yok sayılmışsanız sık sık canınızı burnunuza getiren badireler ile yüzleşmek durumunda kalırsınız. Önceki gün  Şişli Camii önünde toplanan yaklaşık 30 kişilik bir grup Agos’un önüne “Yaşasın Ogün Samastlar (ki zaten yaşıyor), Kahrolsun Hrant Dinkler (sizin bu dinmeyen nefretiniz öldürdü)” “Azerbaycan’a selam, Mücadeleye devam” yazılı bir pankart astılar. Artık kanıksadığımız iğrenç bir taciz daha yaşandı.  Hrant Dink aramızdan koparılalı 7 yıl oldu, kimse hesap vermedi. Yetmedi  suikaste karışan ne kadar kamu görevlisi varsa bir bir terfi ettirildi. Ki bunu artık hepimiz biliyoruz. Katillerin terfi ettirildiği bir hukuk sisteminde kendilerine“Alparslan Türkeş’in Askerleri” diyen kuklaların, Agos’un önünde pankart açabilmelerine mi şaşıralım? Başka acaiplik mi kalmadı cihanda? Mevzu Kürtler, sosyalistler ve diğer ötekiler olduğunda o meşhur TCK md.215′i “Suçu ve suçluyu övme” tabirini bonkörce kullanan devletimiz ne hikmettir ki açıkça bir katili öven pankartı, maktülün katledildiği yere asan grubu bu kapsamda değerlendirmedi. Irkçı pankartı asan grubu, Hrant Dink anmasında, 17 derecede, Agos’un önünde beyaz bere takan polis teşkilatına şikayet etmek. İşte bizTürkiye Ermenilerinin çaresizliği.

Pankartta bir hususa ise ayrıca dikkat çekmek gerek:
“Azerbaycan’a selam, mücadeleye devam. “ (Azerbaycan’a selam, sömürüye devam demek daha doğru. ) Burada ırkçı grup, 22 sene önce Azerbaycan ve Ermenistan arasında vuku bulan Karabağ Savaşı esnasında meydana gelmiş Hocalı Katliamı/Soykırımı/Trajedisi’nin faturasını Türkiye Ermenilerine kesiyor.
Maalesef bu pek çok Türk’ün düştüğü ve ayırtına varmak için de açıkçası pek çabalamadıkları bir yanılgı. Yine de biz meramımızı anlatalım. Misal, Türkmenistan Türklerinin Çinlilere yaptığı bir soykırımdan Türkiye Türklerini mesul tutmak ne kadar mantık dışı ve tutarsız ise, Ermenistan Ermenileri ve Azeriler arasında meydana gelmiş bir katliamdan Türkiye Ermenilerini sorumlu tutmak da o kadar mantık dışıdır. Düşünüyorum, benim Türkiyeli bir Ermeni olarak Azeriler ile ne gibi bir alıp veremediğim olabilir? Aklıma hiçbir şey gelmiyor.
Hocalı Soykırımı’na giden süreci ele aldığımızda husumetin salt Karabağ Savaşı’na dayanmadığını idrak etmekle mükellefiz. Sovyetler’in dağılması ile birlikte Ermeniler ve Azeriler arasındaki gerginlik çatışmalara dönüştü. Uluslaşma sürecini yaşayan iki devlet arasında nüfus alış verişi yaşandı. Her iki taraftan insanlar topraklarından kopartılıp göçe zorlandı. Bu çatışmaya hazır ortam maalesef 27 Şubat 1988 yılında Sumgayit Pogromu(katliamı/olayları)’nun yaşanmasına yol açtı. Bu katliam başta Bakü olmak üzere Azerbaycan’ın “Ermenisizleştirilme” sürecinin başlangıcıdır. Apartmanlara girildiği, yağma ve tacizin yaşandığı bu katliamın bilançosu ağır olmuştur. SSCB Başsavcılığı’na göre resmi kayıtlara 32 Ermeni ve 6 Azeri ölü olarak geçmiştir. Bu tip elim hadiselerde mağdurun beyanını esas almak gibi bir prensibe sahibim. Mağdur olarak Ermeniler can kaybının 100′ün üstünde olduğunu ve SSCB’nin uluslararası infiale yol açmamak için ölü sayısını düşük tuttuğunu bugün dahi iddia ederler.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ Savaşı sırasında Hocalı Kasabası, çatışmaların yoğunluğunun arttığı bir dönemde önem kazanmaya başladı. Tepelik bir konumda olan Hocalı Azerbaycan ordusu tarafından top atışı yapmak için kullanılyordu. Ermenistan kuvvetleri ise savaşta üstün konuma geçebilmek için bu tepenin alınması gerektiğine inanıyordu. Hocalı Kasabası Ermenistan kuvvetleri tarafından aylarca bombalandıktan sonra 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gecede, zaten her tarafı sarılmış olan Hocalı Kasabası’nı ele geçirmek için nihai saldırı gerçekleştirildi. Bölgede görev yapan BM İnsan Hakları İzleme (HRW) ve Memorial Topluluğu katliama tanıklık açısından en mühim iki örgüttür. Hocalı Kasabası sakinleri kendileri için oluşturulan “güvenli koridor“dan Azerbaycan’ın Ağdam kentine doğru yol aldıkları sırada Ermenistan ordusu tarafından üzerlerine ateş açılmıştır. Uluslararası hukukun gerekleri çiğnenerek sivil insanlar acımasızca katledilmiştir. Ayrıca katliamın 27 Şubat 1988 Sumgayıt Pogromu’nun yıl dönümüne denk getirilmiş olması da ayrıca aşağılık bir intikam amacını yansıtmaktadır. Mevcut Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, İngiliz araştırmacı-yazar Thomas De Waal’e verdiği röportajda bu iğrenç emeli ifşa etmiştir:
“Azeriler hep şunu düşündüler, Ermeniler masum insanlara el kaldırmazlar… Bunu kırmak lazımdı, öyle de oldu. O askerlerin arasında Sumgayit’ten, Bakü’den kaçanlar olduğunu da dile getirmek lazım. Hocalı’da sivil nüfus vardı. Bir etnik temizlik vardı burada, başka türlü de olamazdı. Ama bu metodu biz yaratmadık. Onlar yarattı.”
“Güvenlik Koridoru”nda katledilen yüzlerce masum sivilin arkasından bu kadar soğukkanlı ve umursamazca konuşabildikleri için nefret ediyorum ırkçı insanlardan. Bu zelil katliamı savaş şartları ve diğer bir takım bahaneler ile örtmeye çalışmak da son derece çirkin bir uğraştır. Yukarıda da belirttiğim gibi bir katliamda mağdurun beyanını esas alırım. Azerbaycan’ın resmi kayıtlarına göre Hocalı’da, 83 çocuk, 106 kadın ve 70′den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri katledilmiştir.
Agos Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, 28 Şubat 2013 tarihli Agos yazısında şöyle diyordu:
“Bundan 21 yıl önce Hocalı’da yaşanan, büyük bir katliam ve bir insanlık trajedisiydi. Biz Türkiyeli Ermeniler, o gece orada ne olup bittiğini yakın zamana dek bilmezdik. Hâlâ da bilmeyenimiz veya bilmek istemeyenimiz çoktur.
Türkiye devletinin resmi yalanlarına benzer bir propaganda malzemesi olarak görürdük Hocalı’yı; hâlâ da öyle görürüz. Bu nedenle, daha adını duymaya başladığımız andan itibaren, zihnimizde “yalan” etiketini yapıştırıp yüksekte bir rafa kaldırıp unuttuğumuz olaylardan olmuştur Hocalı.”
Türkiye Ermenileri olarak Hocalı konusunda sağlıklı bir tutum geliştirmeye başladığımızı gözlemliyorum. Şahsen faili olmadığım, tarafı olmadığım bir katliamı, sırf soydaşlarım gerçekleştirdi diye inkar edecek değilim. Ruhunu her türlü milliyetçilik, ırkçılık ve fanatizmden arındırmaya çalışan bir birey olarak hiçbir acıya sağır kalmamamız gerektiğine inanıyorum. Ki bu saydığım defolardan arındığında insanın vicdanı berraklaşıyor. Fanatizm ise maalesef dimağımızı kör ediyor. Bugün Türkiye’de biz Ermenilerin maruz kaldığı da bu kör fanatizmdir. 1915 Soykırımı’nın 100. yılı yaklaşırken,Türkiye Cumhuriyeti kozlarını Aliyev diktatöryasıyla birlikte oynamaya karar verdi. Hocalı Katliamı üzerinden “Ermeni Soykırımı yoktur, asıl onlar Hocalı’da katliam yapmıştır” savı ileri sürülüyor. Halbuki 1915 Soykırımı’nın muhatabı Anadolu Ermenileri ve Türkiye iken, Hocalı Katliamı’nın/Soykırımı’nın tarafları Ermenistan ve Azerbaycan’dır. Bir birinden bağımsız olan bu iki olay ile “1915′te Soykırım yaşanmadığı” savunusunda bulunmak başta taraflar bazında olmak üzere her açıdan tutarsızlıktır.
Hocalı Katliamı, Türkiye Ermenileri için taciz vasıtası olarak sürekli kullanıla gelmiştir. Taksim’deki meşhur “piç mitingini” hatırlıyorsunuzdur. Çıldırmışçasına “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz P..siniz” sloganı atan kalabalığı duydukça; “Benim kendi memleketimde can güvenliğim var mı?” diye sormadan edememiştim kendime. Hocalı Katliamı’nda katledilen insanları anmak şöyle dursun, o masum insanların anıları sömürülerek Ermeni karşıtı bir nefret mitingiydi gerçekleştirilen. En son Agos’un önüne “Hocalı Soykırımı’nı anma” bahanesi ile asılan pankart, devletin 2015 yaklaşırken Hocalı Katliamı’nı aşağılıkça sömürmeye devam edeceğini gösteriyor. Rober Koptaş’ın yazısında bahsettiği kara propaganda da tam manasıyla bu duruma tekabül ediyor.
Hocalı Katliamı’nın üzerinden 22 yıl geçti. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş hala devam ediyor. İki tarafın uzlaşmazlığı yüzünden hala kan akıyor. İnsanlar bir birlerinin seslerine kulak vermek yerine, infilak eden patlayıcı silahlarla sağır olmuş vaziyetteler. Türkiye ise Hocalı üzerinden Ermeni nefretini körüklemeye devam ediyor. Katilleri sahiplenen nesiller yetiştiriyor. Tek özelliği fanatiklik olan tek tip bireyler, devletin çizdiği resmi rotada, hiç sapmadan yol alıyorlar. Ve barış güvercinimiz Hrant Ahpariğimiz’in anısını kirletirken, katilleri sahiplenip terfi ettiriyorlar.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar misali, Hocalı Katliamı/Soykırımı’nı da ben anlarım. Benim anlayışım, Agos’un önünde pankart açan Türk ırkçılarınınki gibi sömürü kokan bir anlayış da değildir.
Milliyetçilikten, ırkçılıktan ve fanatizmden azad edilmiş bir vicdanın hiçbir acıya kör kalması mümkün değildir. Böyle bir vicdanın, katilleri sahiplenip, mazlumları lanetlemesi olası değildir. Hocalı Katliamı/Soykırımı’nda (nasıl tanımladığınız yaşanan acıları azaltmıyor) yaşamını yitiren tüm masum sivillere rahmet diliyorum. Katledilişinin 7. yılında Hrant Dink’i ve katledilişlerinin 22. yıl dönümünde Hocalı sakinlerini, tüm insanlık adına asla bir daha tekerrür etmemesini dileyerek, saygı ve matemle anıyorum.

hektorvartan@gmail.com

Hiç yorum yok: