3 Mart 2014 Pazartesi

Ceylanpınar’dan Rojava’ya Bakmak, Ya da Karşı Yaka Memleket


“ Kirveyiz, kardeşiz, kanla  bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan içimiz
Pasaporta ısınmamışız
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına… “
                                                   Ahmet Arif
 
  Mahmut Balpetek
     Uzun bir aradan sonra, Nusaybin’den, Ceylanpınar’a uzanan bir yolculuğa çıktım. Önceki gezilerim hüzün yüklü olurdu.
m balpetek
Kendi topraklarında  ecneb (yabancı) olarak görülen bu halk vatandaşlık haklarına sahip değildiler. Bu gidişim de karşılaştığım manzara modern zamanların bu  kölelerinin Spartaküs’leştikleri  biçiminde özetlenebilinir.
     9 Şubat Pazar günü Ceylanpınar’da yani Rojava’ya en yakın yerden karşı yakayı seyire koyuldum. Karşı diye tanımlamak istediğim suni bir şekilde emperyalist güçlerin karşı hale getirdiği yerdir. Zira sahici olan ise, karşı dediğim bulunduğum yerin parçası, tamamlayıcısıdır.Bu bütünün parçası olma saptaması, sadece coğrafik olarak değil aynı zamanda  ekonomik, politik ve sosyolojik açıdan da geçerlidir. Rojava sadece Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin……. değil,  ozanın deyimi ile “karşı yaka memleket”  ifadesinde olduğu gibi, eşitlik, özgürlük  için mücadele eden bütün güçlerin de karşı yakası  ve kavgasının memleketidir.
     Ceylanpınar’da oturduğumuz yer;  Rojava’nın ( Serıkehni ) kentine en yakın nokta olan Öğretmenevi’nin bahçesiydi. Bahçe sınır noktası ile kod farkından dolayı ova içinde  çevresine hakim bir tepe görümünde. Tam altımızda Türk askeri  aralıksız olarak siperi güçlendirme ve yükseltmeye çalışıyorken, “karşı yaka’da”  askeri açıdan sakin, sessiz hatta ıssız idi. Ancak, sol tarafımda kalan buğday silosu ve un fabrikası kompleksinden oluşan yapıda hummalı bir faaliyet görünmekteydi.   Kamyonlar  boş olarak girdikleri tesise, yüklenmiş olarak  hızla farklı istikametlere doğru yola çıkıyorlardı.
        AKP iktidarının sınıra inşa etiği duvarlara, kapıları kapatmayı eklemiş. Ayrıca buna ek olarak Rojava’ya geçişi sınır illerin valilerin iznine tabi kılmış. Bu  durumda  geriye bize, “karşı”  yakadaki hewaller, yoldaşlar  ya da tanıdıklarla telefon  aracılığı ile iletişim  kurmak kalmıştı.Yapılan görüşmelerde ” El-Nüsra ve Irak-Şam İslam Devleti güçlerinin, YPG güçleri tarafından yenilgiye uğratıldıkları dağılan çete bakiyeleri kırsaldan Rojava dışına çıkacak yol aradıkları ancak YPG güçlerinin kuşatması nedeni ile  bunu başaramadıklarından dolayı kısmı çatışmaların yaşandığını ancak yaşananların, kaçan çetelerin hayatta kalma çabaları dışında bir anlam taşımadığı” şeklindeydi.
   Dakikalar geçiyor, sınırın bu yakasında  askerler olağan üstü güvenlik tedbirleri alıyor. Ancak “Karşı”  yakada sanki hiçbir YPG gücü yokmuş gibi bir görüntü hakimdi.  Bütün anti militarist düşünce kodlarımıza karşın aramızda bir tartışma başladı, Rojava’nın sınırlarını kim koruyor? YPG savunma güçleri nerde? burası Ortadoğu, bu devrim savunmasız başarıya ulaşılmaz derken, kendinden emin bir biçimde YPG savunma güçlerinin sınıra paralel yürüdüklerini gördük.  Ellerinde uzun namlulu silahlarla sınıra paralel yürüyen YPG güçleri bir taraftan aldırışsız bir  bakışla siperle uğraşın askerle, diğer  yandan manalı bir şekilde  devrimi selamlayan bizlere her şey yolunda edasında yavaş ve sakin yürüyüşleri ile  gözlerden kayıp oldular. Bunu diğer savunma güçlerinin geçişi takip etti. Kendilerini korumak amaçlı siper kazmadan süren bu yürüyüşler, komşusunu düşman görmediğinin mesajı gibiydi. Ellerindeki uzun namlulu silahlar ise devrimi  koruma kararlılığının ifadesiydi.
 Rojava devrimini çaldırmadı, sıra devrimi  derinleştirerek korumakta
 
 Rojava’da Batı Kürdistan Demokratik Özerk Yönetimi, Yasama Meclisini ilan etti. Ardından Amed kentinde toplanan yönetim, anayasa niteliğindeki “Toplumsal Sözleşme”yi kabul etti. Sözleşmede Suriye’yi demokratik bir ülke olarak tanımladı. Batı Kürdistan; “üç kanton” halinde Efrin, Cezire, Kobani) bu ülkeye bağlı olarak değerlendirildi. 52 parti, örgüt, sivil toplum örgütü, gençlik ve kadın hareketleri ile 15 bağımsız kişiyle oluşan Yasama Meclisi’nin 67 üyesinden oluştu.Demokratik Özerk Yönetim’in “Toplumsal Sözleşme”si (Anayasa) oy birliği ile kabul edildi. Yeni sözleşmede Suriye demokratik bir ülke olarak tanımlanırken, Rojava ise üç kantona ayrılarak bu ülkeye bağlanmış oldu. Sözleşmede Cizîre Kantonu’nun resmi dilleri Kürtçe, Arapça ve Süryanice olarak kabul edildi. Ancak bölgedeki tüm diğer dillerin öğretilmesi de karara bağlandı. Sözleşmede ayrıca kadının yaşama eşit katılımı, çocuk, işçi ve çevre haklarının güvence altına alınması, toplumsal ekonomi gibi maddeler de öne çıktı.
     Toplumsal sözleşmede Kürt ve Kürdistan vurgusunun öne çıkmaması devrimi toplumsal kılan temel öğelerden biri olarak göze çarpmaktadır.  Bir başka ifade ile devrim kendini sadece etnik kimliliğin özgürleşmesi ile  sınırlamamıştır, aynı zamanda kadın, çocuk, çevre ve emek meselesini çözmeyi başat hedef olarak görmüştür. Rojava devrimi öncelikle kadınların ve yoksulların devrimidir. Rojava devrimini farklı kılan bu özelliğidir. Bu dolayım ile milenyum çağının devrimi olmaya namzettir. Başka bir ifade ile başarılması durumunda iletişim çağının devrimsi  değişimi değil, sahici devrimi olma yolundadır.Burada hassas nokta emekçilerin, kadınların ve çocukların gerçekleştirdikleri devrimi kendi elleri ile bürokratik mekanizmalara teslim etmemeleridir.Doğrudan demokrasinin mekanizmalarını geliştirerek, devrimi sürekli çocuk ve genç tutmalarıdır.Zira yaşlanan devrimin ölmesi kaçınılmazdır.Bu açıdan bakıldığında  Rojava devrimi çocuktur ve emperyalist güçler tarafından boğula bilme riski taşıyor denebilir. Bu risk vardır, ancak bu riski boşa çıkartacak olan devrimi bürokratik ve yaşlı kılmak değil çocuk  tutmaktır. Çocuğun ele avuca sığmazlığına ve elastikliğini devreye sokmaktır. Yaşlanan, donan, erilleşen devrim karşı devrime dönüşme yoluna girmiş demektir. Çocukların, devrimin çocuk kalması, sürekli çocuk merakıyla öğrenip gelişmesinin sorumluğu hepimizin omuzundadır. Her devrim çocuktur. Çocuk kaldıkça devrim olma  halinin sürdürülmesi mümkündür.

Hiç yorum yok: