12 Ağustos 2013 Pazartesi

Gezi Direnişi, Ezilenlerin Hareketi ve Öz Örgütlenmeler


N.Cemal
‘Ezilenler’ en çetrefilli kavramlardan birisi olup sınıf indirgemecilerden ikamecilere kadar uzanan geniş bir yelpazede ‘işçi sınıfına dair’ değerlendirilmekten çok burjuva içerikteki ‘halk’ kavramıyla eşleştirilir. Çoğu kez siyaseten böyle ‘tercih’ edilir. Sınıfsal açıdan mahkûm edilebilmesi ve ideolojik açıdan bertaraf edilmesi için bu gerekli ve zorunlu bir başlangıç gibidir.
gezi 10
‘Ezilenler’ kavramını sınıfsal içeriği ve ideolojik kapsamını anlayabilmek için Gezi Parkı Direnişi’nin fünyesini oluşturduğu isyan hareketinin siyasi tanımlamalarına bir göz atmamız yeterlidir:
1- ‘Gezi Direnişi ve isyan, kendiliğinden ve örgütsüz de olsa bir işçi sınıfı hareketidir…
2- ‘Gezi Direnişi ve isyan, işçi sınıfıyla sınırlanamayacak genişlikte bir halk hareketidir…
İlk bakışta ve girizgâh itibariyle iki temel yaklaşım da doğru gibi görünmektedir; tabi ki nereden ve nasıl baktığınıza bağlı olarak.
Ezilenler Kendi Kurtuluşlarının Öznesidir:
Ezilenlerin refleksleri ve buna bağlı toplumsal hareketleri, her zaman kendi kalkış noktalarından oluşur. Feminist Hareket’ten Ezilen Ulus Hareketi’ne, LGBT Hareketi’nden Ekoloji Hareketi’ne kadar, bu yönde birçok örnek sıralanabilir. Buna ayrı bir bağlamda Sınıf Hareketi’ni bile ekleyebilmek mümkündür. Ezilmişliğinin niteliği ve kalkış noktası itibariyle hiçbir soyut indirgemeciliğe ve ideolojik amentüye paye vermez, veremez. Direnir! Çünkü o kendisi için yola çıkar. Kendi kurtuluşunun öznesidir. Bir programatik bütünlüğün ve genel hedefin ‘iradi’ bileşeni ol(a)madığı sürece de bu durum değişmez…
O kendisi ve kendine ait olan hedef için yola çıkmıştır…
Bu durum bir ‘örgüt’, ‘önderlik’ mahrumiyetinden kaynaklanmaz. Bilakis, kendi örgütünü bile bu kaynaktan yaratma gücüne sahiptir ve yaratır da. Bu olgu ezilenlerin hareketinin (ve tabi ki sınıf hareketinin de) özünde yatar. Bu olguyu ‘devrimci bir dinamik’ olarak tanımlayabiliriz. Tam da bu nedenle ‘öncü’ değil öz örgütlenmedirler. Kendileri için kurulmuş ‘iradi’ bir örgüt değil, kendilerinin kurduğu öz örgüttür…
Gezi Direnişi’nin, ardından gelen isyan ve toplumsal patlamanın aynasında öz örgütlenmenin devrimci dinamiklerini de, rüşeym halindeki fiziki varlığını da bütün açıklığıyla görünür kılmamız mümkündür…
Siyasi özne iddiasında olan ‘öncü’ örgütlere ve hatta emek ve meslek örgütlerine rağmen Gezi Parkı’nda oluşan yedi forum örgütlenmesi ve parka yönelik polis saldırısının ardından parklara yayılarak sayıları 100’ü bulan ‘Park Forumları öz örgütlenme dinamiklerinin fiili bir dışa vurumundan başkaca bir şey değildir.
Ezilenleri Birleştiren İsyan Noktası:
‘Kentsel Dönüşüm’ denilen doğa talanına tepkinin bir ürünü olarak Gezi Parkı’na sahip çıkan çevreciler ardı ardına devletin vahşi polis saldırılarına maruz kaldılar. AKP Hükümeti ve her şeye muktedir olduğu sanrısına kapılan Başbakan Erdoğan’ın polis saldırılarıyla sindirebileceğini sandığı ekolojik direniş bir anda çığ gibi büyüdü. Ekolojik direniş bir anda Ekoloji Hareketi’ni de içine alan ama onunla sınırlı kalmayan bir isyan hareketine dönüştü…
Direniş ve isyan Feminist Hareket’ten LGBT Hareketi’ne, Kürt Hareketi’nden, tek tek işçilerden ve özellikle de ‘beyaz yakalılar’ olarak adlandırılan plaza çalışanlarından oluşan Sınıf Hareketi’ne doğru hızla yayıldı. Öğrenciler ve işsizler isyanı tam zamanlı olarak sahiplendiler. Futbol takımlarının taraftar diri canları sürece enerji kattılar. Ulusalcılar (milliyetçiler) bu akıntıda yer almaya çalıştılar. AKP’nin ‘egemen’ İslami söylemlerinin karşısına ‘devrimci’ İslami söylemlerle çıkan siyasal İslamcılar sürece dâhil oldular. Sosyalist hareketin farklı sektörleri ise, isyan hareketini siyasal açıdan yeterince çözümleyemeseler de, farklı tarz ve yöntemlerle ‘önderlik’ etmeye yöneldiler. Siyasal ve sınıfsal muhtevası yeterince anlaşılamayan ve talepleri iyi okunamayan sosyal patlamalara yol gösterici bir müdahalenin ne denli yapılıp yapılamayacağını da bir kez daha hep birlikte göstermiş oldular…
İsyanımızın ‘örgütsüz’ gençleri neredeyse bütün mesleki ve siyasi örgütlere, “bizleri temsil edemezsiniz” diyen açık uyarılarda bulundular. Kendilerini doğrudan temsil edecekleri yol ve yöntemler, örgütlenme araçları aradılar. Park forumlarıyla kısmen de olsa buldular, yarattılar…
İsyan hareketinin politik zeminini ve taleplerini ‘Özgürlük ve Demokrasi’ olarak özetleyebiliriz. AKP Hükümeti nezdinde somutlanan sistemin baskı politikaları Başbakan Erdoğan’ın şahsında ete kemiğe bürünüyor ve karşımıza çıkıyor. Şüphesiz ki bu durum sadece ekonomiyle sınırlandırılamayacak bir genişlikte olan neo-liberal politikaların sonucudur…
İsyanın bütün öznelerinin AKP Hükümeti’nin neo-liberal baskı ve sindirme politikalarının hedefi ve mağduru olduğu açık bir gerçeklik. İşte bu gerçekliğin zemini ve ortaya çıkardığı ‘Özgürlük ve Demokrasi’ talepleri ezilenlerin hareketini birleştiren noktadır.
Bu Daha Başlangıç:
Gezi Direnişi sürecinde ezilenlerin geniş cephesi içinde yer alan emekçi yığınların şiarları ‘sınıf eksenli’ talepler ol(a)madı. Elbette ki ‘Özgürlük ve Demokrasi’ gibi siyasal taleplerle ‘sınıf eksenli’ ekonomik talepler birbirinden tamamen ayrılmamalıdır. Fabrikaların ve sanayi işçilerinin isyan hareketi içinde görünür bir ağırlığının olmamasını bu hareketin ‘iş ve emek’ eksenli taleplerle yola çıkmamasıyla açıklamak yeterli olmayacaktır. Sorun; sınıfın ekonomik ve siyasi örgütlerinin yetersizliği ve güçsüzlüğüdür. Ne sendikaların ne de sınıfa yol gösterme iddiasında olan devrimci örgütlerin isyan sürecinde belirleyici bir siyasal etkisi olabilmiştir…
İsyan ve direniş sürecinde kendini görünür kılan sınıfın ‘yeni’ yüzü ‘beyaz yakalılar’ olmuştur…
İşçi sınıfının ekonomik ve siyasi bir belirleyen olduğu ve önderlik ettiği mücadelelerde sınıf içi bir bileşen olarak kalanlar hep ezilenlerin farklı sektörleri olmuştur. Bu genel bir gerçeklik ve sınıf temelli siyasal bir doğrudur -ki meramımız da budur. Gezi Direnişi ve isyan sürecinde ise durum tersine dönmüştür; İşçi ve emekçiler bu süreç içinde ezilenlerin geniş cephesinin bir unsuru olarak kendilerine yer bulabilmişlerdir. Hayat boşluk tanımaz: Ezilenler kurtuluşlarının öznesidirler. Bu gerçeklik; ‘Marksizm’i tepetaklak etmek’ olarak algılansa ve ‘kabul edilemez’ bulunsa da; yalnızca ve yalnızca gerçeğin devrimci olduğunu bir kez daha gözlerimizin içine sokmuştur…
Ezilenler, ‘Özgürlük ve Demokrasi’ özlemleriyle ayağa kalkmış ve bunun önündeki tek engel olarak gördükleri AKP Hükümeti’ne ve Başbakan Erdoğan’a başkaldırmıştır. Kendiliğinden hareketin isyan dalgası en saf haliyle görünür durumdaki hedefine yönelmiştir…
İsyanın en somut kazanımlarından birisi hiç şüphesiz ki öz örgütlenme nitelikleri taşıyan Park Forumları’dır. İsyanın öznesi olan ezilenlerin bütün eğilimlerini yansıtmaktadır. İşlevsellikleri sürdüğü müddetçe de hayat hakkı bulacaklardır. En önemli nokta ise öz örgütlenme anlayışının bir araç ve siyasal kültür olarak yerleşebilmesidir…
Öz örgütlenmeler, sınıfın ve ezilen yığınların kendilerinin oluşturduğu, doğrudan demokrasiyi ve temsili esas alan kendi örgütleridir. ‘İradi’ ve siyasi örgütler / partiler ise sınıfa ve ezilenlerin geniş cephesine yol göstermek amacıyla oluşturulan devrimci örgütlerdir. Birbirleriyle çelişmezler ve birbirlerinin alternatifi değillerdir…
Sınıfın, ezilenlerin geniş cephesini kucaklayacak olan devrimci önderliğine olan hayati ihtiyaç ise hala sürüyor. Ekonomik ve siyasal gelişmelerin ‘yeni’ niteliklerini görmek, sınıfın ‘yeni’ yüzüyle yüzleşebilmek kaydıyla: Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam!

Hiç yorum yok: