12 Ağustos 2013 Pazartesi

Gladyo’yu Aklayan Dava


Mahmut Balpetek
 Yakın tarihimizin önemli bir davası karara bağlandı. Ancak, bu davadan beklenen sonuç gerçekleşmemiştir. Beklenen neydi? Kontr-gerilla yada Gladyo faaliyetlerinden dolayı yargılanmalarıydı.
ergenekon 1
Özellikle 1990′lı yıllarda gerek Kürt coğrafyasında yaşanan gaz çukurları, toplu kıyımlar, faili meçhul cinayetler gerek ise batı coğrafyasında yaşanan kıyımlar, Gazi olayları gibi üstünde sır perdesi duran karanlığa mahkum kalmış olayların ardındaki güçleri ortaya çıkarmak gibi bir işlev üstlenmemiştir. Bir anlam ile barış sürecine de katkı koyması beklenen davada, olması gerekenin yerine sadece hükümete karşı darbe girişimi suçu hedeflenmiştir. Yani hükümete karşı işlenen suçlar için yargılanmaları yeterli görülmüştür. Dolayısı ile sınırları önceden çizilmiş çerçeve dahilinde yargı süreci işletilmiştir. Bir başka ifade ile dava süreci eski iktidarın kalıntıları ile yeni rejim arasındaki hesaplaşmaya dönüştürülmüştür. İktidar bu dava süreci ile şu mesajı vermiştir. Benim kontr-gerilla ile hiçbir sorunum yok, devletin halka karşı suç işlemesi gayet doğaldır. Benim istediğim, gizli, açık, sığ derin bütün devlet aparatlarının sadece benim emrime amade olmasıdır. Kaldı ki, Roboski, Antep, Reyhanlı Gezi’de yaşanan katliamlar bu iktidar döneminde bu iktidarın kontr-gerillası tarafından işlenmiştir. Sivas vahşetinin davası bu iktidar döneminde kapatılmıştır. Bu da yetmez diyerek davanın Avukatlarının çoğunu Milletvekili yaparak ödüllendirmiştir. Dolayısı ile bu yargı süreci tıpkı kendinden öncekileri gibi, tarihsel bir yüzleşmeye vesile olmamış rutinin ötesine gidememiştir. Kontr-gerilla yeni organizasyonu ile aklanmış en derin hali ile AKP’nin emrine amade yoluna devam etmektedir. Bu sonuç başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bütün mağdurların kabuk bağlayan yarasını yeniden kanatmıştır. Halkların mağduriyetleri, karşısında Devlet korunmuş ve aklanmıştır. Şimdi karşımızda iddia edildiği gibi demokratikleşmek durumu yerine, karar öncesinden daha otoriter ve ürküten bir devlet var.
Uluslararası Af Örgütü Ergenekon davası konusunda bir bildiri yayınlayarak kararın arkasında soru işaretleri bıraktığına dikkat çekti. 1990’lı yıllardaki hak ihlallerinin soruşturulmadığına dikkat çeken Af Örgütü, “Bu durum aynı zamanda ihlaller konusunda adaletin yerine getirilmesinin güvence altına alınmayacağı demek oluyor” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ergenekon davasında sonuçların açıklanması ardından tartışmalar başladı.
Uluslararası Af Örgütü bir bildiri yayınlayarak Terörle mücadele mevzuatı ve Ergenekon gibi davalara bakmakla yükümlü olan Özel Ağır Ceza mahkemelerinin sorunlu yapısına dikkat çekerek 1990’larda gerçekleşen insan hakları ihlallerinin soruşturulmamış olmasını eleştirdi.
Uluslararası Af örgütünün sitesinde yayınladığı bildiride şöyle denildi:
“Ergenekon sanıkları ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu bir suç ağının parçası olmakla suçlanıyordu. İnsan haklarının korunması açısından bu tarz suçlamaların etkili bir şekilde soruşturulması ve sorumluların adil bir şekilde yargılanarak adalet önüne çıkarılması hayati önem taşıyor.”
 Af Örgütü 1990′lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin ise, “1990’larda gerçekleşen insan hakları ihlallerinin soruşturulmamış olması, Ergenekon kovuşturmasının o karanlık döneme ışık tutma imkânını kullanamayacağı anlamına geliyor. Bu durum aynı zamanda ihlaller konusunda adaletin yerine getirilmesinin güvence altına alınmayacağı demek oluyor” ifadelerini kullandı.
Bu dava bir kez daha gösterdi ki, rejimin gündeminde insan hakları ihlallerini yargılamak gibi bir sorun yoktur. Doğası gereği bundan sonra da ihlaller sür git devam edecektir. AKP bu dava süreciyle bundan sonra yaşanacak ihlalleri kendi tekeline almış durumdadır. Bundan sonra yaşanacak ihlallerin tek faili vardır, o da AKP’dir.
 
Barış ve Ergenekon
Bu dava barışa katkı koyması açısından tarihi bir fırsattı. Ancak bütün itirazlara karşın, bu fırsat AKP tarafından bilinçli bir şekilde berhava edilmiştir. Bu davanın Kürt coğrafyasında yaşanan sayısı on binlere varan faili meçhulleri  açığa çıkarmak için değerlendirilmemiş olması, suçluların aklanması olarak okumak mümkündür. Aklanan Gladyo’nun suç ortağı onu, koruyan ve aklayan AKP iktidarıdır. Başta Tansu Çiler, Mehmet Ağar, A takımı, dönemin iç işleri bakanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri ve JİTEM olmak üzere bütün  failli meçhullerin emrini  veren ve uygulayanlar açığa çıkmadıkça, tekrarının olmayacağının garantisi yoktur. Daha davanın başladığı ilk günden başlayarak müdahil olmak isteyen faili meçhul yakınlarının talebinin dikkate alınmaması bugünkü sonucun habercisiydi. Yargılanmalarında ısrar etmekte maksat, ilkel bir intikamcı anlayışın tatmini değil, yaşananların bir daha tekrarlanması için bunları gerçekleştiren suç odaklarının dağıtılması içindir. Ancak iktidarın mahkeme aracılığı ile aldığı pozisyon, tekrarlanmaması değil tekrarını garanti altına alınmış durumdadır.
AKP bu itirazları bir tarafa iterek, eski rejimden devir aldığı bütün kurumları kendi bünyesine içkin kılacak şekilde restore ederek yürüyüşünü sürdürmektedir. Kürt sorunu tarihiyle yüzleşmekten kaçan bir anlayışla nasıl çözülecek bu soru şimdi herkesin merakına mazhar olmuş durumdadır.
Cadı Avı Ve Çağdaş Engizisyon Mahkemeleri
Son günlerde yaşanan Devrimci Karahgah davası, Gazi Antep, Reyhanlı vahşetleri ve Gezi parkı direnişi sonrası açılan davalar  kaygılanmamız için yeterli emareler sunmaktadır. Bu davaların ortak paydası ihtivalarının iddia makamının laboratuvarın da kurgulanmış olmasıdır. Olmayan örgütlerin militanları hükümete karşı suç işlemekle itham edilmektedir. Tıpkı Hopa’da Metin Lokumcu’nun cenazesine katılan, ÖDP üyelerinin, gizli örgüt militanları olarak basına servis edilmeleri. Devrimci Kararhgah davasında işkenceci ile işkence edileni aynı örgüt çatısı altında birleştirmeleri. Gaziantep vahşetini dağda olan birine ihale edip bu kurgu etrafında bir dizi suçsuz insanı sanık olarak yargılamaları. Reyhanlı’da vahşet için açılan davada bunlardan farklı değildir. Bu örnekleri çoğaltabileceğimiz yeteri kadar dava var. Bu örneklerin bize gösterdiği önümüzdeki günlerde sıkça duyacağımız bir suç türü imal edilmiştir. Bu suçun adı” hükümete karşı işlenen” suçlardır. Bu suç türünün sınırı ve cezası tam bir muammadır. Gerçekleştirdiği demokratik eylem ya da açıkladığı bir fikirden dolayı, her muhalif potansiyel olarak her gün bu suçu işlemeye namzettir. Tencere tava çalan kadın, duran adam, zamlara karşı çıkan öğrenci bu suçu işlemektedir.
Milli iradeyi! hiçe sayan bu türden davranışları yapanların, er ya da geç cezalandırılmaları, memleketin milli çıkarları! açısından gerekliliğin ötesinde bir zorunluluğa dönüşmüştür. Yaz AKP gereğini düşündü…

Hiç yorum yok: