22 Ağustos 2013 Perşembe

Mısır, Suriye, ‘Emperyalist Demokrasi’ ve İkiyüzlülükler


Mahmut  Balpetek
Mısır’da yaşanan darbe; çağımızda Emperyalizmin darbeler ihtiyaç duymadığının dolayısı ile otoriter rejimlere karşı demokrasilerden yana tutum aldığı varsayımını çürüten niteliktedir. Bu aynı zamanda emperyalist güçlerin, Irak, Afganistan, Libya, Mısır ve Suriye’de yaptıkları her ne varsa, yeryüzüne demokrasi getirmek adına yaptıkları sanısının kocaman bir yanılsama olduğunun ikrarıdır.
Emperyalizm
Mübarek rejiminin yıkılmasına yardım eden emperyalist güçler, hemen ardından, yönetime gelen İhvan iktidarına karşı darbeyi desteklemekte ilkesel bir sorun görmediler. Bir başka açıdan ise ilkeli davrandılar. Çıkarlarının gereği neyse öyle pozisyon aldılar. Zira emperyalistlerin insanlığa karşı demokratikleşeceğiz diye verilmiş bir sözü yoktur. bunu emperyalizme vehim eden, sosyalist sistemin çöküşünün ardından emperyalizmin “demokratik” karakter aldığını iddia eden akılı evvel aydınlardır. Ancak emperyalistler, geleneksel davranışlarını yenileyerek ki, başka türlüsü mümkün değildir.
 Neredeyse insanlığın gönenci için bağış edilmiş bir sistem olarak tanımlamaya çalışılan yeni emperyalizm teorisinin hayal mahsulü olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiler. Emperyalist kapitalist dünya çıkarları söz konusu olduğunda dün nasıl davrandı ise bugün de öyle davrandı bundan sonrada öyle davranacaktır. Savaş rantını  bir tarafa bırakıp insan merkezli yönelimlere girmek emperyalist ideoloji ile bağdaşan bir tutum değildir. Bundan sonrada olması mümkün değildir.
                Kazanma hırsı nedeni ile Emperyalist güçler tek bir seçeneğe oynamazlar. Bütün olasılıkları dikkate alan bir yerde durarak, kazanan ile kazanmayı hesaplarlar. Yani sorun bölgesinde kazanma ihtimali olan güçlerle farklı düzlemde ilişkilenir, bunu yaparken, kazananın  üniformalı yada sivil olması ile ilgilenmezler. Çıkarları ile çatışan  veya farklı  nedenler ile istemedikleri iktidarları pekala darbe yolu ile yıkar veya yıkmaya çalışırlar. Bu dolayım ile zaman zaman solun da gündemine giren  emperyalizm mi? Diktatörlük mü? İkilemi etrafındaki ayrışmanın sahici olmadığı bir kez daha tescil oldu. Diktatörlük ve emperyalizm aynı madalyonun iki yüzdür, iki ayrı seçenek değildir. Ezilenler başka bir seçenek, yani kendi seçeneklerini yaratmadan iki gibi görünen tek seçeneğe mahkum kalmış olacaklardır. Bir başka ifade ile kendi seçeneklerini yaratmadıkları için ezilmeye sömürülmeye mahkum kalacaklardır. Emperyalizm için en büyük tehlike ezilenlerin kendi seçeneklerini yaratmalarıdır.
         Mısır’da gerçekleşen Amerikan destekli darbe ve ardından yaşanan kıyımlar insanlığın emperyalizm belasından kurtulmadan, eşit, adil, özgür bir gelecek kuramayacağının resmini yeniden çizmiştir. Aynı zamanda darbe, Ortadoğuda ittifakların yeniden dizilmesini de beraberinde getirmiştir. Örneğin Suriye’de İttifak halinde olan Suudi Arabistan ve Türkiye, Mısır’da, Suudiler darbecileri desteklerken, Türkiye İhvan hareketini destekleyerek ayrışmış durumdadır. Aynı şekilde Suriye’de ayrı kamplarda yer alan İran, Türkiye Mısır’da aynı ittifak içinde yer almaktadır. Bu ayrışımları çoğaltmak mümkün. Bu ayrışmaların çoğu zaman etnik, mezhep ve din farklılıklarına dayanıyor olması, Ortadoğu’yu bölgesel savaş riskine sürüklemektedir.
           Türkiye’nin bölgeye dönük izlediği alt emperyalist politikalar nedeni ile yaşanan her yeni gelişme karşısında iki yüzlülüğü yeniden faş olmaktadır.
           “Son katliamlarla Mısır’da demokrasi inşa edildiği yalanı külliyen çökmüştür. Vatandaşına silah doğrultan, milletin iradesine ve varlığına tahammül edemeyen bir anlayış demokratik bir düzen kurmaz. Artık kimse geçiş süreci palavralarına inanmaz. Darbe işbirlikçilerinin başta Müslüman kardeşler olmak üzere halkın iradesine ve sandıktan çıkacak sonuca rıza göstereceğinin garantisi yoktur” yazar aynı makalenin devamında şunları yazmakta. “Demokratik yetersizlikle suçlanan İhvan yanlıları demokratik direnişin nasıl olacağını herkese göstermiştir”. Bu sözlerin yazarı Başbakanın danışmanı milletvekili Yalçın Akdoğan’dır.
             Bakın Rojava’da destekledikleri paramiliter güçlerin yaptıkları katliamlar yokmuşçasına davranmak, Mısır’da İhvana karşı yapıldığı için katliama karşı çıkmanın demokratlıkla ilgisi yoktur bu olsa olsa ikiyüzlülüktür.
            Müslüman kardeşlerin marjinalize edilerek yok sayılmasını kabul edilir görmüyorken, pekala Kürtlerin yok sayılmasını haklı görebiliyor. Kürtlerin statüsüzlük durumlarının devamı için bu ülke vatandaşından topladığı vergileri para ve silah olarak paramiliter güçlere peşkeş çekmeyi problemli görmemektedir. AKP’nin devredeki politikalar ile Sisinin Mısır’da devreye soktuğu politikalarının paralelliği nasıl olur da birini diktatör, ötekini demokrat yapabilir.
           Hükümetin bütünü tarafından koro şeklinde ifadelendirilen” vatandaşına silah doğrulatan bir anlayış demokratik bir düzen kuramaz ve meşru değildir” Tamam bu kabulümüz. Roboski’de, Gezi’de, Lice’de silah doğrulduğunuz insanlar vatandaş değil miydi? Öldürdükleriniz sayısı az mı diye meşruiyetinizi tartışmaz sayıyorsunuz. Katliam sayı ile ölçülmez bir zihniyet sorunudur. Bu bağlamda Mısır darbecilerinden geri kalır yanınız yoktur.
               Mısır’da anti demokratik bulduğunu Türkiye’de demokratik bulmak nasıl bir çarpık mantıktır. Sandıktan çıkmış olmak demokratik olmak için yeterli gören bu anlayış, ben seçildim ne yaparsam yapayım yine de demokratım iddiasındadır. Ama gerçek bu değildir.
           Beylik bir ifadedir hatırlatmakta yarar ver Hitler seçimle geldi.  Dünyayı savaşa sürükleyerek, milyonların katliamına neden oldu. Savaş onun ve iktidarının sonu oldu. Seçilmiş olması Hitler’i demokrat ya da meşru kılmadığı gibi seçimle gelmiş olması AKP’nin de otoriter uygulamalarını demokratik kılmaz. Sandık fetişizmi yapmak, yapılanın kendisi yerine kimin yaptığına bakarak pozisyon almak çifte standartçılıktan başka bir şey değildir.
           Kaldı ki, günümüzde temsili demokrasi krizi yaşanıyorken, bir de ona pranga yaptığınız baraj ile kazandığınız seçimin ne kadar demokratik olduğu da ayrı bir tartışma konusu. Yetmezmiş gibi devlet bütün kurumlarını ve mali olanaklarını partinizin emrinde kullanarak kazandığınız seçimlerin kendisi meşru değildir. Meşru seçimle bile gelseniz demokratik direniş bir haktır bunu kabul etmek durumundasınız.
          İhvan hareketinin demokratik direnişini sempati ile desteklerken, gezi direnişin de ortaya konulan demokratik direnişe şiddetle kana bulamakta beis görmediniz. Gezi direnişçilerini terörist ilan ederek, gerekirse taksime asker çıkarırız tehditleri savuran sizler askeri kışlasından çıkararak, siyaset alanına kendi elinizle çekmiş olmuyor musunuz? Askere kendi iktidarınız adına katliamlar yaptırdığınız müddetçe, askerin kendi adına darbe ve katliam yapma potansyelini besliyorsunuz demektir.Dolayısı ile Mısır ya da Filistin’de katliamlar yapılıyor diye, ağlamanız timsahın göz yaşlarından başka bir şey değildir.

Hiç yorum yok: