Mahmut Balpetek
Günler önce medyanın
uyumlu bir koro edası ile büyük buluşma diye nitelediği Başbakan
Erdoğan ile Kürdistan Bölgesel Başkanı Barzani buluşması, tarih 16 kasım
2013 gösterdiğinde gerçekleşmiş oldu. Buluşma öncesi başbakanın ilk
kez Diyarbakır Belediye’sini ziyaret etmesi havanın yumuşamasında önemli
etmen olmuştur. Görüşme, büyük bir buluşmadan öte, iyi tasarlanmış, AKP
mitingi şeklinde seyir etti.
Başbakanın, Kürdistan Bölgesel Başkanı Mesut Barzani şeklinde
ifadesinin ardından hükümet kaynakları, Erdoğan’ın bugün ilk defa
kullandığı “Kürdistan” ifadesine de sınırlı bir açıklama getirdi.
Kaynaklar, Irak anayasasında bölgenin bu şekilde adlandırıldığını ve
Erdoğan’ın bu nedenle “Kürdistan” ifadesini kullandığını söyleyerek,
bunun bir tercih sonucu değil uluslar arası diplomasinin gereği olduğunu
açıkladı. Neden ne olursa olsun bu ifadeyle devlet aklı Kürdistan gerçeği ile yüzleşir olacak.
Devamında çok önemli bir ifade ise; Başbakan’ın ” bu sınırlar
cetvelle çizilmiştir” diyerek sınırların suni olduğunu anımsatmasıydı.
Ancak konuşurken unuttuğu şuydu: Cetvelle çizilmiş olduğunu söyleyerek
eleştirdiği sınırlara, duvar örenin kendi iktidarı olduğu gerçeğidir.
Bu gerçeklik başbakanın okyanusta rotasız ilerlemeye çalışan bir gemi
kaptanı olduğu görüntüsü verdi.
Sıkça, BDP’yi barışa engel gösterdiği konuşmasında, bölgede tek
partinin hakim olmasına müsaade etmeyeceklerini deklare etmeyi de
ihmal etmedi. Her ne kadar Hükümetin başka bir yetkilisinin gündemimizde
yoktur diye ifade etmiş olsa da Başbakanın “dağdakiler inecek,
cezaevleri boşalacak” sözlerini seçim suyuna yazdırmamak bu sözlerin
takipçisi olmak, barış güçlerinin önümüzdeki dönemde görevi olarak
ortaya çıkmıştır.
Barzani; “Savaşın kazananının olmadığını, çağımızın müzakere ve
diyalog çağı olduğunu, barış sürecini desteklediğini, Kürt ve Türk
halkları kardeştir” diye sürdürdüğü konuşmasını “ yaşasın özgürlük”
ifadesi ile bitirdi. Erdoğan’ın kurmayları dahil kimsenin bir adım
sonrasını görmediği, hukuk zeminine oturtulmamış sürece desteğini beyan
etmesi aynı zamanda AKP’ye hovardaca verilen kredi niteliğinde
olmuştur. Zira alan, AKP’nin alanıydı. Meydanda barışın diğer tarafı
yoktu. Dolayısı ile kurduğu sözün muhatabı İktidardı.
Şıwan Perver ve İbrahim
Tatlıses ‘in birlikte yaptığı kısa düet, her iki sanatçının da barışa
olan özlemlerini dile getirmesinin ardından Başbakana yapılan övgüler
ve dualar ile sürmesi düşündürücüydü.Çünkü; ikisinin de bu sürecin
başbakanın projesi olduğu algısının dışa vurumuydu.
Kürtler nezdinde itibarlı
siyaset ve sanatçı eşliğinde tipik bir AKP mitingi, Amed’e çıkarmaya
dönüştü. Çokça bayrak ve pankartın hakim olduğu alanda az da olsa
Kürdistan bölge bayraklarının alanda sallanıyor olması simgelerin
mitleştirilmesinden normalleşmeye doğru bir ilke sahne oldu. Yine bir
ilk olan Başbakanın “Kürdistan Bölgesel Başbakanı” ifadesinin TRT’nin
sansürüne takılması, kurumun lügatında “Kürdistan” sözcüğünün yasaklı
yerini koruduğunun ifadesiydi. Bu durum bize hukuki zeminden yoksun olan
bir ifadeyi kullanan Başbakan bile olsa sansür mağduru olmaktan muaf
olmayacağı gerçeğini bir kez daha göstermiştir. Bir başka pencereden
bakıldığında ise; atılan her adımın semeresi tek başına sahibine geri
dönmez misali, Kürdistan sözü ve Kürdistan bayrağı defacto olarak
yasaklı olmaktan sıyrılarak barış ve demokrasi güçlerinin hanesine
kazanç olarak akmıştır.
Sergilenen tablo; bölge halkının özlemini gideren hüzün dolu
bir kurguya sahipti. Bu durumun farkında olan başbakan ve kurmayları,
başkalarına kaptırmamak için ağlama seanslarını performans etmeyi ihmal
etmediler. Bu vesileyle Kürt halkının diline, kulağına ve duygularına
hitap etmiş oldular. Bölge bir hayal alemine girmiş gibiydi, “hayaldi
gerçek oldu” sloganında olduğu gibi.
Nikah salonuna geçildiğinde yeni bir sürpriz ile karşılaştık,
mecliste Kürtçe yemin içtiği için 10 yılı aşkın hapisle cezalandırılan
Leyla Zana, salonda nikah şahitlerinden biri olarak sahnede ki yerini
almıştı. Meydanda ki, seremoninin bir benzeri salonda da tekrarlandı.
Bir cümle herkes barışa şahitlik yapmaktaydı. Bize düşen barışa bütün
kalbimizle evet demektir.
Görüntünün Ardında Kalan Gerçek
Saatler akşama doğru ilerlerken şov yerini görüşmeye bıraktı. Bir
saat 20 dakika süren bir toplantı gerçekleştirildi. Görüşmeye, Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın katıldı. Edinilen bilgiye
göre görüşmede, liderler toplu açılış töreninde verdikleri mesajları
değerlendirdi. Toplantıda, Türk ve Kürt tarafının dört başlıkta
mutabakata vardığı da belirtildi. Mutabakata varılan başlıklar şöyle:
1- Barzani, çözüm sürecine destek vermeye devam edecek.
2- Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) PYD’nin kurmak istediği defacto yönetime Kuzey Irak Kürt Yönetimi müsaade etmeyecek.
3- Kürt petrolünü Türkiye üzerinden dünyaya pazarlayacak boru hattından petrol en geç 1-1.5 ay içinde akmaya başlayacak.
4- Habur sınır kapısına paralel iki sınır kapısı 1 ay içinde açılacak.
1- Barzani, çözüm sürecine destek vermeye devam edecek.
2- Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) PYD’nin kurmak istediği defacto yönetime Kuzey Irak Kürt Yönetimi müsaade etmeyecek.
3- Kürt petrolünü Türkiye üzerinden dünyaya pazarlayacak boru hattından petrol en geç 1-1.5 ay içinde akmaya başlayacak.
4- Habur sınır kapısına paralel iki sınır kapısı 1 ay içinde açılacak.
Bu anlaşmayla görülmüştür
ki; yaşananlar bir şov görüntüsünden ibaret olduğudur. Petrol anlaşması
ile yeni kapıların açılması maddelerini bir an konu dışı bırakalım.
Rojava’da yaşanan devrime
karşı sadece tutum almak değil, yaptırım ve müdahale de bulunmasını da
içeren anlaşmanın ikinci maddesi, kurulan ittifakın amacını anlatmaya
yeter de artar.
PYD’nin kurmak istediği
defacto yönetime Kuzey Irak Kürt Yönetimi müsaade etmeyecek ifadesi bu
nasıl olacak sorusunu gündeme getirmektedir.
YPG Bağdat’ın kontrolünde
bulunan Til Koçer ( Yarubiye) kapısı’nı El Kaide’den alarak Rojava’ya
bir nefes borusu açmıştır. Böylece Peşhabur’u açmayan Barzani’nin kozu
zayıflamıştır. Bu dolayım ile kapı üzerinden yaptırım yapamayacağı çok
açıktır. Geriye kalan tek şık Rojava’da kendine yakın parti ve
hareketleri YPG karşısında savaşa sokmaktır. Yeterli olmaz ise, yine
bu paralelde direkt müdahale etmektir. Barzani bu anlaşma ile üstlenip,
altına girdiği yükümlülük, bunun dışında başka bir şeyi
andırmıyor.Üstlendiği bu görev Kürtlerin sonu olmasa da iç çatışma
felaketinin kıvılcımını çakma riskinin başlangıcıdır.
Barzani, çözüm sürecine
destek vermeye devam edecek biçimindeki formüle edilmiş birinci madde
üçüncü madde ile birlikte yok hükmüne düşmüştür. Rojava’da halkın
iradesi ile savaşacağının yükümlüğüne girerek, barışı desteklemeye
nasıl devam edecektir. Zira barış ve savaş denkleminin oturduğu zemin
Rojava’dır. Bunu ıskalayan barışı sahici olmaz.
Bol dualı ve ağlamaklı
şovun ertesi gün, 17 kasım sabahı Rojava’dan Nusaybin’e giriş yapmak
isteyen üç Kürdün özel timlerce öldürülmesi hayal hangisi gerçek
hangisi sorusunu yeniden beyinlere kazıdı. Evet bir gün hayal yaşandı
Amed’e sonraki gün gerçek yeniden sardı hayatımızı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder