28 Kasım 2013 Perşembe

TKDP’nin Kurulması Ya da Kürt Siyasetinin Evrimi!


Mahmut Balpetek
          Barzani’nin Diyarbakır ziyaretinin  siyasi sonuçlarına bir yenisi daha eklendi. Yaklaşık yedi aydır hazırlıkları süren, Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisinin (TKDP) kuruluşunu hızlandırma kararına varmış ve kamuoyuna ilk açıklamasını yapmıştır. Sertaç Bucak’ın yaptığı açıklama hem zamanlama hem kurmak istedikleri partinin tarihi, siyasal amacı  ve  biçimi açısından dikkat çekicidir.
kürt yoksul
      Herkesin kendi görüşü doğrultusunda parti kurması siyasetin ontolojisi gereğidir.  Dolayısı ile parti, hareket, forum oluşturmak gayet doğaldır ve öyle olmalıdır. O zaman denebilir ki; “dikkat çekicilik   bunun neresindedir?”Bu  sorusunun yanıtı  yazının devamında görülecektir.
      TKDP 11 Temmuz 1965’te kuruldu. Genel başkanlığına avukat Faik Bucak getirildi. Türkiye’de Kürtlerin özerkliğini talep eden partinin genel başkanı Av. Faik Bucak 4 Temmuz 1966 yılında uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Açıklamayı yapan Sertaç Bucak,  Faik Bucak’ın oğludur. Sertaç Bucak, Hak ve Özgürlükler Partisi( HAK-PAR) ikinci olağan kongresinde parti genel başkanı seçilmiş sonrasında bu partiden ayrılmıştı. Sertaç Bucak, 2011 seçimlerinde AKP’ye yakın duruşu ile aynı partiden milletvekili olacağı söylentilerini tekzip etme gereği bile duymamıştı. Seçimler sonrasında, Barzani  KDP’sinin finansörlüğü ve garantörlüğünde TKDP’yi kurmaya çalışmalarına katılmış, yaklaşık yedi aydır “Kürt Demokrasi Platformu” adı ile Diyarbakır ve Hewler’de (Erbil) toplantılar yapmıştı. Anayasa değişikliği ardından adında Kürt olan TKDP’yi kurmayı amaçlamışlar. Ancak Barzani’ni Diyarbakır’a gelişi ile oluşan atmosferin yanı sıra yeni anayasanın çıkmaza girmesi,  onları parti kurmak için hızlanmaya teşvik etmiştir.
                           Bir Kürt Aydının Sistem ile Kurduğu İlişkiye Kurban Gitmesi!
            Taraf gazetesinin 20 Kasım Çarşamba tarihli  haberinde, TKDP’nin tarihçesi ve genel başkanı Av. Faik Bucak’ın uğradığı silahlı saldırı hakkında yıllardır bize anlatılanların eksik olduğunu yeniden  anımsattı. Kürtlerin siyasal tarihinde iç çatışmalarda hayatını kaybeden çok değerli insanlar oldu.  Faik Bucak’ın ölümünden sonra yerine geçen Sait Elçi ve Dr. Şıwan lakaplı Sait Kırmızı Toprak ardı ardına katledildiler. Sait Elçi ve Dr. Şıwan’ın ölümleri şekil itibarı ile başka bir yazının  konusudur.
            Bu ölümlerin önemli  kısmı tabu haline getirilmiş bu saik ile neden ve ne için öldürüldükleri tartışılmaz kılınmış. Burada  amacım  tarihsel kimliklerin  kişiliğine dönük polemik  yaratmak değildir. Tartışmaya konu olan KDP ve onun ideolojisine dairdir.
       Kürtlerin sınırları içinde olduğu devletlerin, ortaklaştıkları payda aşiret ve şeyh yapısını desteklemek olmuştur. Zira devletler var oluşları gereği bu yapıdan güç almaktaydılar. KDP  ezen devletlerin, sacayağı anlamına gelen  sistemden,  tedrici olarak kopmak, ideolojik olarak bu yapıyla savaşmak, yapıyı çözmek için mücadele etmek yerine bunu veri kabul etmek yolunu seçmiştir. Ölen  Kürt aydınlarına saygımızı  saklı tutarak, kişiliklerinden bağımsız olarak ölümlerine neden olan KDP’nin, sistem  ile kurduğu  ideolojik  bağ  sorgulanmalıdır.
 Faik Bucak’ın ölümü üstünden KDP zihniyeti ve tarihi ile yüzleşmek kaçınılmaz olmuştur.  1960’lı  yıllarda Siverek  kanlı bir aşiret kavgasına sahne olur. Sedat Bucak’ın dedesi Ali Bucak, kendi akrabası İhsan Bucak tarafından sokakta öldürülür. Devamında akrabalar arasında kan davası baş gösterir. Faik Bucak bu kan davasında Sedat Bucak’ın  babası  Hakkı Bucak ve amcası Mehmet Celal Bucak lehine tutum almıştır. Kürtler arasında ki bu büyük kan davasında  taraf olmuştur.
     Yıllardır  Faik Bucak’ın  Kürt siyasi kimliği nedeniyle devlet tarafından faili meçhul cinayete kurban edildiği iması hakim algıydı.  Adnan Bucak kaynak yayınlarından yayınlanan “ Fırat’ın Sırtındaki Kan Bucaklar” adlı biyografisinde  Faik Bucak’ın neden,  nasıl ve kim tarafından öldürüldüğüne açıklık  getirmiştir. Kitap;  Faik Bucak’ın kan davasında taraf olması nedeni ile  aralarında kendisinin de bulunduğu Siverek’li  “Eşkiya  Bekiro” lakaplı Bekir Güler ve bir grup  tarafından Kara Köprü’de saldırı sonucu öldürdüklerini ifşa  etmiştir. Bu vesile ile Kürtlerin siyasal tarihinde karanlık bir noktayı aydınlatmış oldu.  Kürt siyasi çevreleri, bu durumu tartışmak ve buna neden olan ideolojik arka planı sorgulama görevi ile karşı karşıyadırlar.
   Zira bundan  murat edilen, katilin kim olduğunun ötesinde Kürt bilincinin taşıyıcısı olan seçkinlerin, coğrafyadaki geleneksel sistemle kurdukları ilişkidir. Ne yazıktır ki kurdukları rabıta kendileri için  mezar olduğu gibi, çoğu zaman ulusal bilincin gelişim raylarına sürtünerek yavaşlatmaya neden olmuştur.
                                            
Kürt Siyasal Hareketinin Evrimi 
    Kürtlük bilinci,  önce bölge şeyhlik kurumu ve aşiret yapıları üzerinden gelişir. Bu durum ulusal bilinç kıvılcımının çakılması anlamında gerekli olduğu kadar önemli bir adımdır. Ancak işin diyalektiği gereği, kıvılcım sonrası güç ilişkilerinin  değişkenliğini dışlamaz. Tıpkı üniversite eğitimi alan seçkin aile çocukları aracılığı ile gelişimin bir üst boyuta sıçraması gibi. Bu her iki evrenin ortak özelliği gelişim sürecinde ağa ve şeyh kurumunun etkin olmasıdır. TKDP’nin ideolojik  hattı ve  kuruluşunda seçkinlerin aldığı inisiyatif doğası gereği kimlik ile sınırlı  talebe sahip olmuştur. Devamında kısmen sosyalist ideolojinin etkisinde kurulan DDKO liderliğinin de, tam olarak bu durumdan muaf olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak, DDKO sosyalist fikirlerin etkisi ile kimlik talebinin yanına yokluk, yoksulluk sorunlarını ekleyerek günümüz Kürt özgürlük hareketinin embriyonunu oluşturmuştur. Bu dönemden sonra Kürt ve Kürdistan söylemi, sosyalizm kavramı ile ortak anılmaya başlamıştır.
   1970’li yıllar;  Kürt parti ve hareketlerinin  en  kitlesel yıllarıdır. Bu yıllarda bile prizmanın altında kitlesel olarak geniş yoksullar, tepesi ise bir avuç seçkinden oluşmuştu. Söze konu olan  dönem aynı zamanda  Kürt hareketlerinin kitleselleşmesinin hız kazandığı dönemdir. Denilebilir ki,  varsıl ve seçkin bloğun Kürt hareketlerinde etkisi geriletilmiş olsa da tam kırılamamıştır. Ontolojisi gereği sistemden beslenen blok, siyaseti sistemin sınırlarında tutma direncine karşın,  sosyalizm kavramıyla  tanışmış yığınların siyaseti sistemin dışına çıkarma çabası bu döneme damgasını vuran özeliktir.
    Yine bu evrede Kürt siyası dinamikleri, dışarıya doğru  akıtamadıkları  için biriktirmek durumunda kaldıkları enerjileri, iç bölünmelerin nesnel zeminini oluşturmuştur. Buna eşlik eden kendini tekrarlama hali içine girme kaotik durumu büyütmüştür. Devamında bölünmeler yolu ile oluşan, irili ufaklı bir dizi Kürt hareketi aralarında rekabet ve çatışma yaşamıştır.  Sistemle  başarılamayan mücadele yerini iç kavgaya bırakmıştır.
 Baldırı Çıplaklar Hareketi ya da Alışkanlıkları Öldürmek
    Yeni bir toplum yaratmanın önündeki en büyük engel eskinin mirası ile oluşagelen  alışkanlıklarıdır. Bu alışkanlıkla mücadele etmeden, mevcut sosyolojik durumu veri kabul etmek aslında değişmemenin başka bir halidir.
      Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde geçen, Niyazı Usta’nın hikayesi bu duruma tipik bir örnektir: Mehdi Zana’ın ustası TİP (Türkiye İşçi Partisi)  üyesi terzi Niyazi usta yaşadığı, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde kurtuluşun sosyalizm ile mümkün olacağını savunur, bu doğrultuda propaganda yapar.  Günlerin birinde kahvede yapılan bu merkezli bir tartışmada, ustaya sorarlar; “ haklısın ama sosyalizmin gelmesi için ne yapmalıyız?” Usta;  işe her gün caddeden geçip kimseye selam vermeyen Ensarioğlu’na (ağa) saygı duruşuna geçer gibi ayağa kalkmaya son vermekle başlayabileceklerini söyler. Bu önermede herkes hem fikir olur. Ertesi günün sabahı usta, dükkanın kapısından Ensarioğlu ağanın caddeden geçmesi durumunda oturan ahalinin tepkisini ölçmek üzere caddeyi gözler. Ensarioğlu (ağa) caddeden geçince, kahvelerde oturanlar ayağa kalkmazlar ama oturdukları iskemleden  hafifçe doğrulurlar. Ardından usta yine; “ yapacağınızı yaptınız” diye sert çıkışınca, yanıt verirler,  “ usta bu kez hareket eden biz değil alışkanlığımızdı.”
      1978 yılının  başlarında Kürt özgürlük hareketinin  bölgede filiz vermesi ile birlikte yoksul maraba çocukları siyasette pozisyon tutmaya başladılar. Uzun olmayan bir süre içinde, kitlesel boyut kazanan hareket, kısa bir süre sonra 12 Eylül askeri müdahalesi  ile kesintiye uğramıştır.
      1984 yıllarında başlayan silahlı mücadele ile birlikte, yeniden kitleselleşme eğilimine giren Kürt siyasal hareketi,  geleneksel değerler ile arasına mesafe koymayı stratejik hedef olarak görmüştür. Ancak bu duruşa,  başat engel oluşturan bölge insanının alışkanlıklarıydı. Bütün bu zorluklar karşısında uzun soluklu bir savaşım sonuç vermeye başlamış. Yoksul işçi, köylü çocuklarının kırlarda ve şehirlerde aldığı pozisyon maya tutmuştu. Bunun sonucu olarak hem kimlik hem de eşitlik ve özgürlük eksenli bir mücadele boy vermiştir.
     Geleneksel kadın algısı, kadının eşit bir paydaş olduğu anlayışı ile yer değiştirme  trendine girmiştir.Kadınların toplumsal statüsü onların lehine hızla değişmiştir. Doğu toplumunun ataerkil zihniyetini geriletilmek üzere amansız bir mücadele verilmiştir.
   Uzun ve inatçı bir mücadele ile yüzü   aşkın yerelde belediye yönetimi, parlamentoda temsil ile günümüzde sahici ana muhalefet haline gelmiştir.
     Baldırı çıplak marabaların  çocukları olan  bu kadın ve erkeklerin başarısı, varsıl- seçkinler bloğu tarafından korkulacak boyuta gelmiştir.
     Rojava’da  bu baldırı çıplaklar, işi daha da  abartarak  devrim yapmaya kadar ilerletmişlerdir. Geleneksel varsıl ve seçkinler bloğunun yeniden inisiyatif alma çabasına yön veren sosyal psikolojinin altında, baldırı çıplakların engellenemez   başarı öyküsü yatmaktadır.
     ÖSP (Özgürlükçü Sosyalist Parti) ve   HAK-PAR legal alanda siyaset yapan iki Kürt partisidir. Bu iki partiyi yok sayarak, BDP’nin  bölgede kimseye siyaset yapma izin vermiyor diye veryansın etmek bu partilerden haberdar olmamak, ya da kasti yapılmış bir demagojiden başka bir şey değildir.
     TKDP’nin kuruluşu ile birlikte bölgeye demokrasi gelecek sanısı yaratmak, karşılığı olmayan bir AKP umacısıdır. Zira kurulacak parti, AKP’nin bölgedeki maymuncuğu olmamasını dilemek bir temenninin ötesine geçmeyeceğe benzemektedir.
  Barış İçin Taraf, Savaş İçin Taraftar Aranır
    Uzun zamandır AKP’nin kendi Kürt’ünü yaratmaya dönük çaba içinde olduğu sır değildir. Barzani’nin gelmesi petrol ve gaz ticareti anlaşmasının yanına bir de kendi sponsor ve garantörlüğünde TKDP’yi kurma startı vermesi, Kürtler için de beklenen sınıfsal kırılma fayını yeniden tetiklemiştir. Kodlanmış tanımları bir kenara bırakıp, deşifre ifadelerle anlaşır olarak tartışmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor. Ben kendi adıma bu yöntemi deneyeceğim.
   Varsıl ve seçkinlerden oluşan tarihsel bloğun önemli bir kesimi, mütemadiyen iktidar partileri  içinde  yer almıştır. Ancak AKP’nin on bir yıllık iktidarı süresince izlediği Kürt politikası bölgede onun itibarsızlaşmasını hızlandırmaktadır. Korucu ailelerinin  bir bölümünün  BDP’ye geçmesi bu itibarsızlaşmanın sonuçlarından sadece biridir.
   Bloğun milliyetçi olan kanadı, AKP’nin yanında ama içinde olmamıştır. Şimdi devreye sokulan “mega proje” ile bu kanadın, Kürt özgürlük hareketini geriletmek üzere işlev  yüklendiği gibi, Kürt hareketinin parçalanması, giderek tasfiye edilmesi amaçlanmaktadır.AKP, buna paralel  olarak  siyasal izdivaç içinde olduğu Barzani’nin üstünden, dört parçadaki Kürtlere içerden müdahale etmeyi amaçlamaktadır.
   AKP,  barış için muhatabı ile derinlikli bir müzakere yapmak yerine, politikasına taraftar toplamaya çalışması, barışa katkı koymaktan uzak bir yaklaşımdır. Zira barış için bir samimiyet karinesi  müzakereden kendisidir.

Hiç yorum yok: