22 Kasım 2013 Cuma

BÜYÜK SANATÇI TUNCEL KURTİZ DE YILDIZLARA UÇTU ! GÜLE GÜLE TUNCEL AĞPARİK, YILDIZLARA SELAM SÖYLEMEYİ UNUTMA BENDEN !

Sarkis Hatspanian

“Denizleri olmayan ülkenin Amirali” seni hiç unutmayacak !
Bugün Ermeni sinemasının en emektar oyuncularından Sos Sarkisyan’ın Yerevan’da toprağa verildiği gün Facebook sayfamda onun anısına paylaştığım bir yazıya not düşen Dersimli bir sayfa arkadaşımdan bir başka değerli tiyatro ve sinema oyuncusu olan ve 30 yıl öncesinden yakınen tanıdığım Tuncel Kurtiz’in vefatını öğrendiğimde anlatılmaz bir suçluluk hissine kapılarak kendi kendimi ayıpladım. “Kara haber tez ulaşır” sözü bu kez doğruluk ayarını kaçırmıştı besbelli
Tuncel
Tuncel Kurtiz abiyle 1982 sonu, 1983 yılında değerli ağabeyim Yılmaz Güney’in mahpusaneden ve “T.C.”-den kaçırılmasını sağlayan ve O’nun bazı filmleriyle birlikte 1982 Cannes Film Festivali’nde Elen film yönetmeni Constantin Costa-Gavras’ın KAYIP adlı filmiyle Altın Palmiye ödülüne layık bulunan YOL filminin de prodüktörü olan Yeşilçam dünyasının “Kerim Abi” diye bildiği, taşıdığı sahte pasaportta adı Kerim L. PULLİ olarak yazılı soydaşım Keğam Manukyan vasıtasıyla, çekimleri Fransa’da gerçekleştirilen DUVAR filminin yapım aylarında tanışmıştık.

Benim, “Kerim Abi”-Keğam Manukyan’a her defasında Ermenice ABİ anlamına gelen “KEĞAM AĞPARİK” diye hitap etmemi gözlemleyen Tuncel abi, biraz da gırgırına tabii… “Eee, Sarkis kardaşım, Kerim abin AĞPARİK oluyor da ben neden AĞPARİK olamıyorum peki ?” diye bana takıldığında ona “Keğam ağparik bir Ermeni de ondan ona ağparik diyorum, eğer sen de Ermeni olsan sana da derim” diye cevap verişime “Eh be ağparik, bizim ne olduğumuz belli mi sanki, kimisi Balkan göçmeniyiz diyor, kimisi Kafkasyalı… neyin-nesi, kelin fesi olduğumuzu anlamadan da bu dünyadan göçüp gideceğiz herhal” diye için için içerlemişti.
“Kerim Abi”-Keğam Manukyan ağparik, Ermeni Ulusal Hareketi’nin yurtsever öğrenci gençlik saflarındaki aktif militanlığımı ima eden bir lakap takmış olduğundan bana hep AMİRAL diye hitap ediyordu. Bir gün bunun ne anlama geldiğini ona soran Tuncel Kurtiz’le Yılmaz Güney’e “Bu idealist gencimiz denizleri olmayan Ermenistan’ın amirali olmaya soyunmuş olduğundan ona AMİRAL ünvanını uygun görüyorum” deyip işin içinden çıkıvermişti. O günden sonra Tuncel Kurtiz her karşılaştığımızda bana hep “Denizleri olmayan ülkenin amirali” diyor ve “Düşüncelerine olan bağlılık, kararlılık ve herşeye inat, inadına…inadına doğru bellediğin yolda yürümeye devam edişine hayranım inan !” diye eklemeyi de hiç unutmuyordu.
Bir gün, Yılmaz Güney’le söyleşi yapmak amacıyla Tuncel Kurtiz’in İsveç’ten yakınen tanıdığı Kürt gazeteci-yazar Mahmut Baksi film setine gelmiş ama birbirlerine her nedense düşmanca denilecek cinsten pek soğuk davranmışlardı. Akşam yemeğinde bu soğukluğun nereden kaynaklandığını hem Tuncel Kurtiz, hem de Yılmaz Güney’in ağzından dinleme şansım olmuş ve Mahmut Baksi’nin taa 1970’li yılların başlarında Stockholm’den onunla, Zülfü Livaneli hakkında Türkçülük, Kemalistlik, devletçilik, vs. türü suçlamalarda bulunuşuna şimdilerde anti-Kürtçülüğün de eklenmiş olduğunu (!) öğrenip, hayret etmiştim.
“Kürtçülük” meselesiyle ilgili olarak Yılmaz Güney’le çok defalar konuşmuş olduğumdan, onun baba tarafından SEVAVERAK adlı Ermeni şehrinden Siverekli bir Zaza, ana tarafındansa Muş’un Varto’sundan bir Kürt, ama hiç bir akrabası olmayan anneannelerinin 1915 yetimi bir Ermeni kızı olma güçlü ihtimalinin de gözönünde bulundurulmasıyla yarı da Ermeni sayılması gerekirken, neden kendisinin Kürt olarak lanse edilmesine ses çıkarmadığını, Tuncel abinin de olduğu bir sohbette ona doğrudan sormuş ve “Her ağacın meyvesi de, rengi de, tadı da biribirinden ayrıdır, insanlık eğer elmayla, armudu, erikle, portakalı birbiriyle karıştırmayacak kadar uygarlaşmışsa, insanların çeşidini niye ayıramasın ki ?” diye çok somut bir örnek de vererek, Türk, Kürt, Zaza ve Ermeni halklarının da biribirlerinden çok farklı olduğu konusunda üstelemiş ve ardından da “Aynı Türk devletinin Kürt halkı için yaptığının benzeri bir davranışta bulunarak, öz babanın bir Zaza oluşunu görmezlikten gelir de onu Kürt sayarsan, o zaman kuru kuru Türkçülük yapanlardan ne farkın kalır ki abi ?” deyivermeme, o büyük insan “Denizleri olmayan ülkenin amirali, sen sadece Ermenistan’a değil, inanıyorum Kürdistan’a da denizi getirirsin alimallah !” diye şakayla karışık bir cevap vermişti.
Hararetli sohbetimizin ardından sadece birkaç ay sonra herkesin bildiği video kayıtlı röportajında ona kimliğini soran gazeteciye “BABAM ZAZA, ANAM KÜRT !” diye cevap vermiş olmasında benim dışımda başka kimin, kimlerin, ne denli emeği var bilemesem de, yadsınmaz bir doğruyu O şahane insanın ikna olması sayesinde dünya aleme alenen söylemesindeki payım için kendi kendime hep gurur duyduğumu ve bundan böyle de duyacağımı itiraf etmek durumundayım.
Yıllar, çok yıllar sonra artık yerleşik olarak yaşadığım Doğu Ermenistan’dan Köln’de yaşayan ailemi ziyarete gidişlerimden birinde, orada yaşayan ortak bir dostumuz sayesinde buluştuğumuz Tuncel abiyle memlekete dönüşümden bir gece önce bir Yunan lokantasında, saatlerin nasıl ilerlediğinin farkına dahi varmadığımız felekten bir gece çalarcasına unutulamaz bir birliktelik yaşamış ve belleğimizde de, yüreğimizde de hep canlı kalacağından hiç kuşku duymadığım Fransa anılarımızı tazeleme fırsatını olabildiğince cömertçe kullanmıştık.
Ayrılık vakti gelip de, birbirimizden ayrılmak için sarmaş-dolaş iken O değerli insanın bana “Bak evlat, ben Ermeni değilim ama seni her hatırlayışımda her nedense kendimi hep sizlerden biri gibi, bir AĞPARİK gibi hissediyorum ya, bunu sana borçlu olduğumu sanıyorum, inan !” deyişine bir de “Hele hele senin hayatını koyduğun Ermenistan’ına yerleşmiş olduğunu öğrendikten sonra bu duygu benden hiç ayrılmaz artık !” diye ekleyince, doruğuna ulaşan duygularımızın sesine uyarcasına her ikimizin de zaten yaşarmış olan gözlerinden damla damla akıveren yaşların yanaklarımızı olabildiğince ıslatıp çenemiz aşağı şıp şıp damlayarak kaldırımı ıslatışı hiç umurumuzda değildi tabii !
O gün, orada bir taksiye atlayıp gecenin karanlığına karışıp giden büyük sanatçının ardından kendi kendime söylenircesine gayr-ı ihtiyari “Güle güle ağparik !” diye mırıldanışımı da, şimdi onun yıldızlara uçuşundan sonra yazabildiğim bu anıları da tüm dost insanlarla paylaşabilme şerefine nail olduğum için anlatılmaz bir rahatlık hissediyorum inanın !
İşte böyle dostlar… büyük sanatçı Tuncel Kurtiz’i de sonsuzluğa yolculadık.
GÜLE GÜLE TUNCEL AĞPARİK… YILDIZLARA SELAM SÖYLEMEYİ UNUTMA BENDEN, “DENİZLERİ OLMAYAN ÜLKENİN AMİRALİ” SENİ HİÇ UNUTMAYACAK, İNAN !

Hiç yorum yok: