Mahmut Balpetek
Ulus devletin ayırt edici özeliklerinden biri de sahip olduğu
sınırlarıdır.Bu sınırlara nasıl yaklaştığı ise ülkenin iç ve dış
politikası ile ilgili olduğu kadar, ülkede ki, rejimin karakteriyle de
alakalıdır.Dünyada aralarındaki sınırları kaldırmaya çalışan,
kaldıramadıkları durumlarda sınırları silikleştiren devletlerin yanında,
sınır yetmez , mayın gerekir, o da yetmez duvar örülmelidir diyen
Türkiye gibi ülkelerde vardır.
Duvar kavramı, savaş tarihi ile yaşıttır. İnsanlığın sınıflara bölünmesi dolayımı ile ortaya çıkan çıkar çelişkisi ile birlikte tarih sahnesine çıkmıştır.
Duvar, insan topluluklarını birbirinden ayırması nedeni ile bölen bir işlev görür. Bu bazen güvenlik gerekçesi ile bir şehri surlarla çevirmek gibi ortaya çıktığı gibi, bazen ikinci dünya savaşı sonrası Almanya özelinde Sosyalist sistem ile Kapitalist sistemini bir birinden ayıran küresel ölçekte işlev üstlenebiliyor. Keza kürenin kuzeyinde bulunan zengin devletlerinin, kürenin yoksulları olan güneylilere uyguladıkları vizenin de bir başka duvar olarak ortaya çıktığı görülebilinir. Vize duvarı ile kuzeyin zengin devletleri, gasp etikleri kürenin tümüne ait zenginlikleri, yoksulardan korumaktadırlar.
Duvarın kapsadığı alan, bunlarla da sınırlı değildir. Cezaevi duvarları, karakol duvarları, kent zenginlerinin, yoksullarından kendilerini korumak amacı ile yüksek duvarlarla çevrilmiş siteler inşa edilmesi. Akıllı olarak adlandırılan şehrin sırtına bir hançer gibi saplanan uzun beton duvarlarla örülü yapılar, özgürce akan dereleri beton duvarları hapis ederek HES’lere dönüştürülmesine kadar geniş bir işlev görmektedir.
Kullanım alanı ne kadar geniş olursa olsun üstlendiği işlev insanları ayırmak bir yer de hapis etmek , yaşam alanına sınır getirmek ve bölmek maksatlıdır. Bu dolayım ile duvar imgesi siyasal sınıfsal kodlara sahip bir kavramdır. Bazen zenginleri yoksullardan korumak, bazen iki mazlum halkı birbirinden uzaklaştırmak, bazen de aynı halkı ikiye bölmek için egemenlerce inşa edilmektedir.
Duvar kavramının sınırlayıcı ve bölücü işlevi nedeni ile her zaman beton ya da taştan inşa edilmesi gerekmez, bazen sınırlara konulan mayınlar, bazen ise Suriye’de 1970 yıllarda inşa edilen “Arap kemeri” diye adlandıran insan topluluklarından örülen duvarlar olarak ortaya çıkabilmektedir.
Geçen yüz yıllın başlarında dört ülkenin sınırlarına taksim edilen Kürt halkı aralarında hiçbir koşulda beşeri ilişki gelişmemesi için konulan sınırlara, 1950 yıllarda DP iktidarı tarafından mayın döşenmiş , aynı zihniyet sahibi, AKP iktidarı ise Rojava sınırına duvar örmektedir. Sınır, mayın yetmedi duvar aslında üç ayrı engel barikat duvar ardı ardına örülmesinde ki, tek amaç Kürtleri ayırmak bölerek beşeri ilişki kurmalarını engelleyerek küçük guruplar halinde duvarların sınırlarına sıkıştırıp daha kolay eritmektir.
Rojava’da Utanç Duvarı
Yüz yıldır Kürtleri bölmek için değişik duvarlar örüldü bugün de örülmeye devam etmektedir. Kah zorunlu iskan yasaları ile yerinden yurdundan koparılarak bilmedikleri bir başka coğrafyada yaşamaya mahkum edilmeleri, kah Suriye ‘de” Arap kemeri “ diye adlandırılan kendi coğrafyasında, iletişim ve dayanışmalarını engellemek için aralarına Arap nüfus yerleştirerek duvar örülmesi. Dahası, duvarlara Dersim, Zilan, Halepçe gibi onlarca katliam eşlik etti. Bir halkı yok etmek için geliştirilen bu duvar ve imha politikalarının bir yenisi Rojava’da bugün yaşanmaktadır.
AKP’nin Suriye politikasının iflas etiği herkesin malumudur. Buna mukabil, AKP’nin bu politikayı inatla sürdürmesinin nedeni, ısrar sonucu yanlış politikadan kendi açısından doğru sonucu elde etme ihtimalidir. Rojava halkına katliam anlamına gelen duvar, insanlık nezdinde mahkum olmaktan kurtulamayacağı gibi, Kürt halkı tarafından er ya da geç sınırları ile birlikte yıkılmaya mahkum durumdadır.
Başbakan’nın 25 Ekim günü partisinin genişletilmiş il temsilcileri toplantısında “ barış süreci devam ediyor” yönünde ki, açıklaması her ne kadar sevindirici olsa da, gerçeklik duygusundan kopmuş bir politikacının açıklamalarının ötesinde bir anlam ifade etmez türdendi. Zira bugün için barışın ipi Rojava’da düğümlenmiş durumdadır. Rojava’da AKP’nin vekaleten sürdürdüğü savaş, akabinde örülen duvar ile kesilen insanı yardım nedeni ile halkın açlığa mahkum bırakılması, aynı zamanda barışa vurulan sert ve yıkıcı darbelerdir. Bunları görmeden barış konusunda iyimser sözler söylemek, ne yaptığından habersiz olmanın yanı sıra sorunun derinlikli boyutunu kavramamaktır. Kavranmamış bir sorun ve muhatabının beklentilerinden uzak tutum içinde olmak, barışı inşa etmekte işlev görmeyeceği aşikardır. Geriye Kürt dinamiğini barış yolunda bölmek, parçalamak onları güvercin kartal gibi benzetmeler ile aralarına kama koymak bu vesile ile kendine yol açmak kalır.
Duvar kavramı, savaş tarihi ile yaşıttır. İnsanlığın sınıflara bölünmesi dolayımı ile ortaya çıkan çıkar çelişkisi ile birlikte tarih sahnesine çıkmıştır.
Duvar, insan topluluklarını birbirinden ayırması nedeni ile bölen bir işlev görür. Bu bazen güvenlik gerekçesi ile bir şehri surlarla çevirmek gibi ortaya çıktığı gibi, bazen ikinci dünya savaşı sonrası Almanya özelinde Sosyalist sistem ile Kapitalist sistemini bir birinden ayıran küresel ölçekte işlev üstlenebiliyor. Keza kürenin kuzeyinde bulunan zengin devletlerinin, kürenin yoksulları olan güneylilere uyguladıkları vizenin de bir başka duvar olarak ortaya çıktığı görülebilinir. Vize duvarı ile kuzeyin zengin devletleri, gasp etikleri kürenin tümüne ait zenginlikleri, yoksulardan korumaktadırlar.
Duvarın kapsadığı alan, bunlarla da sınırlı değildir. Cezaevi duvarları, karakol duvarları, kent zenginlerinin, yoksullarından kendilerini korumak amacı ile yüksek duvarlarla çevrilmiş siteler inşa edilmesi. Akıllı olarak adlandırılan şehrin sırtına bir hançer gibi saplanan uzun beton duvarlarla örülü yapılar, özgürce akan dereleri beton duvarları hapis ederek HES’lere dönüştürülmesine kadar geniş bir işlev görmektedir.
Kullanım alanı ne kadar geniş olursa olsun üstlendiği işlev insanları ayırmak bir yer de hapis etmek , yaşam alanına sınır getirmek ve bölmek maksatlıdır. Bu dolayım ile duvar imgesi siyasal sınıfsal kodlara sahip bir kavramdır. Bazen zenginleri yoksullardan korumak, bazen iki mazlum halkı birbirinden uzaklaştırmak, bazen de aynı halkı ikiye bölmek için egemenlerce inşa edilmektedir.
Duvar kavramının sınırlayıcı ve bölücü işlevi nedeni ile her zaman beton ya da taştan inşa edilmesi gerekmez, bazen sınırlara konulan mayınlar, bazen ise Suriye’de 1970 yıllarda inşa edilen “Arap kemeri” diye adlandıran insan topluluklarından örülen duvarlar olarak ortaya çıkabilmektedir.
Geçen yüz yıllın başlarında dört ülkenin sınırlarına taksim edilen Kürt halkı aralarında hiçbir koşulda beşeri ilişki gelişmemesi için konulan sınırlara, 1950 yıllarda DP iktidarı tarafından mayın döşenmiş , aynı zihniyet sahibi, AKP iktidarı ise Rojava sınırına duvar örmektedir. Sınır, mayın yetmedi duvar aslında üç ayrı engel barikat duvar ardı ardına örülmesinde ki, tek amaç Kürtleri ayırmak bölerek beşeri ilişki kurmalarını engelleyerek küçük guruplar halinde duvarların sınırlarına sıkıştırıp daha kolay eritmektir.
Rojava’da Utanç Duvarı
Yüz yıldır Kürtleri bölmek için değişik duvarlar örüldü bugün de örülmeye devam etmektedir. Kah zorunlu iskan yasaları ile yerinden yurdundan koparılarak bilmedikleri bir başka coğrafyada yaşamaya mahkum edilmeleri, kah Suriye ‘de” Arap kemeri “ diye adlandırılan kendi coğrafyasında, iletişim ve dayanışmalarını engellemek için aralarına Arap nüfus yerleştirerek duvar örülmesi. Dahası, duvarlara Dersim, Zilan, Halepçe gibi onlarca katliam eşlik etti. Bir halkı yok etmek için geliştirilen bu duvar ve imha politikalarının bir yenisi Rojava’da bugün yaşanmaktadır.
AKP’nin Suriye politikasının iflas etiği herkesin malumudur. Buna mukabil, AKP’nin bu politikayı inatla sürdürmesinin nedeni, ısrar sonucu yanlış politikadan kendi açısından doğru sonucu elde etme ihtimalidir. Rojava halkına katliam anlamına gelen duvar, insanlık nezdinde mahkum olmaktan kurtulamayacağı gibi, Kürt halkı tarafından er ya da geç sınırları ile birlikte yıkılmaya mahkum durumdadır.
Başbakan’nın 25 Ekim günü partisinin genişletilmiş il temsilcileri toplantısında “ barış süreci devam ediyor” yönünde ki, açıklaması her ne kadar sevindirici olsa da, gerçeklik duygusundan kopmuş bir politikacının açıklamalarının ötesinde bir anlam ifade etmez türdendi. Zira bugün için barışın ipi Rojava’da düğümlenmiş durumdadır. Rojava’da AKP’nin vekaleten sürdürdüğü savaş, akabinde örülen duvar ile kesilen insanı yardım nedeni ile halkın açlığa mahkum bırakılması, aynı zamanda barışa vurulan sert ve yıkıcı darbelerdir. Bunları görmeden barış konusunda iyimser sözler söylemek, ne yaptığından habersiz olmanın yanı sıra sorunun derinlikli boyutunu kavramamaktır. Kavranmamış bir sorun ve muhatabının beklentilerinden uzak tutum içinde olmak, barışı inşa etmekte işlev görmeyeceği aşikardır. Geriye Kürt dinamiğini barış yolunda bölmek, parçalamak onları güvercin kartal gibi benzetmeler ile aralarına kama koymak bu vesile ile kendine yol açmak kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder