28 Eylül 2015 Pazartesi

2 TEMMUZ ile SOLİNGEN KATLİAMININ KIYASLANMASI



Rıza Aydın
Türkiye’nin 1960’dan buyana politik hayatını belirleyen en etkili kişi hiç kuşkusuz Süleyman Demirel’dir. Demirel’in 12 Eylülün yasaklı yıllarından kendini yenileyerek çıktı imajını vererek yeniden yükselişe geçişinde kullandığı en temel söylemi “Fırat’ın kenarında bir kuzu kaybolursa onun hesabını veririm ( devlet verir)” diye formüle ettiği yaklaşımıydı
Demirel’in “Fırat kenarında kaybolan kuzunun hesabını veririz” diye formüle edip toplumun desteğini aldığı bu temel yaklaşımı Avrupa’da yerleşmiş bulunan devlet adamı imajına uygundur. Bu imajın kendisine sağladığı güvenin desteğe dönüşmesi sonucu Demirel Cumhur Başkanlığına yükselebilmiştir.




Ancak, ne acıdır ki Demirel’in özüyle sözü birbirine uymamış, bu yaklaşımını iktidar yıllarında unutmuş, bunun tam tersini yapmıştır. Bunun en açık görüldüğü yer 2 Temmuz katliamı sonrası sergilediği tutumu ile yönettiği devletin pratiğidir. Bu tutumu inceledikten sonra Avrupa’da bu anlayışın nasıl uyguladığına kısaca bakalım.
Pir Sultanı Anma Etkinlikleri sorunsuz bir şekilde Banaz’da 3 yıldır yapılmakta iken bu etkinliklerin bir kısmının da Sivas’ta yapılmasını Pir Sultan Derneğinin yöneticilerine öneren devletin o ildeki en büyük mülki amiri olan validir. Pir Sultanı anma etkinliklerinin ilk iki günü Valinin önerisiyle Sivas’a alınmış, Kültür Bakanlığının desteğiyle Sivas’ta -şenlikler- yapılmaya başlanmıştır. Bu etkinliklerin düzenlenmesinin, programlanmasının her noktasında devlet kurumlarının haberi vardır. Madımak otelini tutulması, parasının ödenmesi, misafirlerin o otele yerleştirilmesi yine devletin bütün birimlerinin bilgisi dâhilinde yapılmıştır. Devletin bilgisi dâhilinde olan diğer bir şeyse, gericilerin Pir Sultan Anmalarına saldıracağını, şehirde etkinliklere karşı bir isyan hazırlığının olduğunu 2 Temmuzdan günler önce MİT Sivas Emniyet Müdürlüğüne bildiriyor. Bunlar olup bittikten sonra, 2 Temmuz katliamından sağ kurtulanlar, bağrı yanmış Pir Sultan çevresi geriye doğru değerlendirme yaparken dizine vurup, keşke şunları şunları yapmasaydık diye bir sürü keşke sıralaması yapıyordu ama herkes birleştiği yer “Keşke Devlete Güvenmeseydik” yakınmasıydı. Keşke Devlete güvenmeseydik, keşke devleti yönetenlere inanmasaydık ne o Sivas’a gelirdik nede yanardık. Bu yüzden Devleti, bizi güvendirip Sivas’a getiren Devleti yönetenleri, Camilerden çıkan insanların canlarımızı yakmasına seyirci kalanlarısuçluyorum. Şunu unutmamak, gözden ırak tutmamak gerekir ki: Türkiye Devleti çok güçlü bir devlettir, istediği zaman Şırnak dağlarına havadan tanklar indirebilmekte, unutmayalım ki, isterse birkaç saate Kıbrıs’a asker çıkartabiliyor. Sivas’ın Ankara ya da Kayseri Hava üstüne uzaklığı ne kadardı ki? Bu konudaki akıl yürütmelerimi “ACISI DAİM OLSUN” başlıklı yazımda uzun uzadıya yaptığımdan, burada tekrar etmeyeceğim.
Bu yangında sadece devlet, O gün devleti yöneten politikacılar suçlu değildir; unutmayalım ki, bu yangını yakan insanlar her hangi bir yerden gelmemişler, Cuma ibadeti için camilere toplanan insanlar camilerden çıkıp O katliamı yapmışlardır; bundan dolayı, camilerde cami yöneticilerinin, örneğin müftülüğün, diyanet görevlilerinin de bunda bir sorumluluğu aranmalıdır. Bu yaklaşımla konuya bakınca 2 Temmuzların bir daha yaşanmaması isteğini, başta devletle Diyanetin, sonrada tüm toplumun istemesi, Madımak’ın müze olması talebini bizlerle birlikte haykırmaları gerekir. Muasır Medeniyetlerdeki devletlerin, devlet adamlarının sorumlu davranışı böyledir böyle olmalıdır. Eğer Türkiye Muasır Medeniyet seviyesine ulaşacaksa, bunun sonucu olarak Avrupa birliğine girecekse, 2 Temmuzun hesabını vermeli, bunun gerekli adımlarını atmalıdır. Yoksa düşünen hiç kimsenin bu devlete güveni kalmaz. Tek kurtuluş çaresi olarak Avrupa Birliğine girmeyi dört gözle bekler, Avrupa Birliğine girmeyi savsaklayanları cezalandırmaya devam eder.
Şimdi Türkiye’deki politikacıların bilip de uygulamadığı, bu devlet anlayışının nasıl işlediğini görmek için Solingen katliamı sonrası Alman devlet adamlarının, Alman Devletini yönetenlerin davranışına bakalım.
Solingen katliamını “Almanya Almanlarındır” mantığıyla hareket edip başka halktan yaşayan insanları burada sığıntı gibi gören Alman Milliyetçisi bir gurubun geceleyin Türklerin oturduğu bir evi yakmaları sonucu olmuştur. Bu milliyetçi gurubun eyleminden, Alman Devletinin, Alman Hükümetinin, Alman Dini kurumlarının hiçbir haberi, hiçbir sorumluluğu olmadığı halde Alman Devletini yönetenler bundan kendilerini sorumlu tutmuşlar başta katledilen aileden özür dileyip onlara tazminat ödemişlerdir. Kendi toplumlarını bu tür katliamlardan korumak için Solingen’deki o evi ibret-i alem için müze haline getirmişler, her yıl katliamın yıl dönümünde orda resmi devlet erkanının katıldığı anma törenleri düzenlemektedirler. Ayrıca mağdur olan ailenin tüm fertlerine tazminat ödeyip o ailenin yaşadığı Türkiye’deki köylerine dahi yardımlarda bulunmuşlardır. Vatandaşından sorumlu devlet anlayışı böyle uygulanıyor oralarda.
Başbağlar katliamı yapılış şekliyle öz olarak Solingen katliamına çok çok benzer. Başbağlar katliamını da terörist bir gurup, devletten, dini kurumlardan, toplumdan habersiz olarak gidip geceleyin bu vahşeti yapmıştır. Solingen katliamı ile Başbağlar katliamından sonra devletlerin tutumunda farklılıklar olabilir ama. Yalnız bu iki katliamla 2 Temmuz katliamı bir birlerinden tamamen farklıdır; yukarda kısaca anlattığım gibi 2 Temmuz katliamında devletin sorumluluğu vardır, dini kurumların sorumluluğu vardır, görüp de önleyemeyen bütün toplumun sorumluluğu vardır. Aklının endazesi olmayan bazı ağızlar bunları aynı şeymişler gibi göstermeye, hatta 2 Temmuz katliamını Başbağlar katliamıyla kıyaslamaya çalışanlar var. Hatta hatta biz Başbağlar’ı unutalım sizde 2 Temmuzu unutun diyen ağızlar var. Sanki Başbağlar katliamını Aleviler yapmışlar gibi, sanki bu katliamı görüp, bilip de Alevi kurumları önlemeye çalışmamışlar gibi, sanki bu katliamda Alevi kurumlarının bir sorumluluğu varmış gibi; Bunları birbirleriyle kıyaslamak, böyle düşünmek bir düşünce özrünün ürünü değilse tek sözcükle ayıptır, ayıp. Gerek Solingen katliamından, gerekse de Başbağlar katliamından devletlerin, dini kurumların haberi olsaydı bu katliamları önlerlerdi, bundan kimin şüphesi olabilir ama 2 Temmuz böyle mi? Hakk aşkına, herkes Elini göğsüne koyup bunu düşünmeli, içten içe bir muhasebe yapmalıdır.
13 Temmuz 06

Hiç yorum yok: