30 Eylül 2015 Çarşamba

Erdoğan’ın Suriye Fiyaskosu



Ferhan Umruk
İşe Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız diye başlamıştı.
Doğrusu, o günler bir aşırı özgüven patlaması içerisinde kifayetsiz muhterisin ruh hali sarmalamıştı onu.
erdo osma
Tarih Eylül 2012 yani bundan 3 yıl evvel En kısa zamanda Şam’a gideceğiz. Emevi Camisi’nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.’ diye afra tafra yapmaktaydı.
Suriye’de başlayan iç savaşın hızla tarafı haline gelen Erdoğan için, Beşar Esad’ın devrilmesi esas amaç olarak ilan edildi.



Bu politika başlarda ABD’nin başını çektiği emperyalist bloğun yönelimiyle örtüştüğü için Suriye’nin çok mezhepli, çok etnisiteli sosyolojisinin yaratacağı kaosun kanlı sonuçlarının görülmesini engelledi.

Esad’ı devirip Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılmayı diline dolayan Erdoğan Putin’le görüşmeye gittiği Moskova’dan dönüşte yaptığı açıklamada artık ‘Geçiş sürecinde Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir’ diyerek, hırsının Moskova duvarına çarparak çöktüğünü itiraf etmiş oldu.
Kuşkusuz, bu ihtiraslı politika düşünce düzeyinde kalıp, düşünce düzeyinde yanlışlığı ortaya çıksaydı yalnızca bir tartışma konusu olarak ele alınır, sözün sınırlarında kalırdı.
Ancak, Suriye’de yaratılan iç savaşın binlerce can kaybına ve göçmen facialarına yol açması Türkiye’yi savaşın tarafı yapan Erdoğan’ın ve elbette bu savaşı kışkırtan ABD öncülüğündeki emperyalist bloğun suç hanesine yazılmış bulunuyor.
ABD’nin enerji kaynaklarıyla zengin Ortadoğu’da hegemonyasını sürdürmek için her türlü fırsatı değerlendirerek, her türlü araçla müdahil olması elbette şaşırtıcı değildir.
Peki, Türkiye’yi iç savaşın tarafı haline dönüştüren Erdoğan’ın amacı neydi?
Herşeyden önce dış politikanın iç politikanın devamı olduğunu belirterek onun amacını tanımlayabilmenin mümkün olduğunu görmek gerekiyor.
Birincisi Erdoğan Türkiyede mezhepçi politikayı esas eksen alarak iktidarını sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor. Bu topraklarda yaşayan Alevi halkın karşısında sünni mezhepe bağlı olan çoğunluğu konsolide ederek siyasi desteği arkasına alma taktiği hiç değişmedi, değişmiyor da.
Türkiye’de yaşayan Alevilerin demokratik taleplerinin hiçbirini kabul etmediği gibi, her seçim döneminde Alevi vatandaşları rencide edecek sözler sarfederek, sünni mezhep çoğunluğunun desteğini almaya çalışıyor. Kısacası politikasını mezhepçilik üzerine inşa ediyor.
İkinci olarak bu coğrafyada yaşayan Kürt halkının eşit yurttaşlar olarak varlıklarını meşrulaştrma taleplerini de reddederek ya çözüm süreci adıyla süründürerek ya da şimdi olduğu gibi militarist çözüme yönelerek ortalığın kan gölüne dönmesine sebep oluyor.
İşte bu iki eksen Erdoğan’ın Türk-İslam sentezi damarından gelen zihin dünyasını besliyor. Bu zihin dünyası da Alevi halkını da, Kürt halkını da dışlayarak milliyetçi ve mezhepçi politikayı hem içte hem dışta esas eksen haline getiriyor.
AKP demiyoruz çünkü iktidarın politikasını belirleyen Erdoğan’dır. Saraydaki Erdoğan’ın dış politikasını iç politikasındaki bu iki eksen belirliyor. Mezhepçi politik eksen Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve Katar’la sürdürülen ittifakla Sünnilik üzerinden temelleniyor. Alevi ve laik Suriye toplumuna dayanan Esad’ın devrilmesi dış politikanın temeli oluyor.
Erdoğan’ın dış politikasının ikinci ekseni olan Milliyetçi-Türkçü yönelim bölgede Kürt halkının mevzi kazanmasını engellemek üzerine inşa ediliyor. Rojava’da kurulan kantonların IŞİD tarafından yıkılması desteklenirken el altından IŞİD’e yapılan destekler belgeleniyor. IŞİD’in Kobani’ye saldırısı ‘düştü, düşecek’ beklentisiyle selamlanıyor.
Erdoğan’ın Suriye politikası iflas etti, ne Kobani düştü ne de Esad’ı yıkıp Şam’da Emeviye Camii’nde namaz kılabildi. Esad’ı artık kabulleniyor, Rojava’da IŞİD vahşetine karşı bölgede temel güç oldu.
Erdoğan’ın mezhepçi, Türkçü-Milliyetçi politikaları hem Türkiye halklarını, hem de bölge halklarını kanlı kaoslara sürüklüyor.
Bu bakımdan da hem Türkiye halkları, hem de bölge halkları için Erdoğan’ın iktidardan düşürülmesi kilit öneme sahiptir. Türkiye farklı kimliklerin anayasal vatandaşlık temelinde demokratik bir yapıya kavuşması halinde içeride ve dışarıda maceracı politikaları terkederek kanlı kaosun bileşeni olmaktan kurtulabilir.
Erdoğan’ın Türkiye’yi sürüklediği kaosu engellemenin tek seçeneği, onun izlediği çoğunluk kimliğine dayalı politikasına karşı, farklı kimliklerin demokratik taleplerini içeren ama kimlikler üzerinden şekillenmeyen eşitlik ve demokrasi programına sahip örgütlü güçtür.

Hiç yorum yok: