30 Eylül 2015 Çarşamba

HERŞEYDEN EVVEL BİRBİRİMİZİ ANLAMALIYIZ.



Rıza Aydın
Sevgili Dost
Her şeyden önce birbirimizi anlamalıyız. Seninle bu konu üzerine bir tartışma yapmanın mümkün olduğunu, senin beni anlayacağını düşündüğüm için bunları yazıyorum.
Öncelikle söyleyeyim bu konuda bilimsel bir tartışma yapalım önerinizi olumlu buluyorum. Bilimsel bir tartışma ZAHİRİ GERÇEKLER ÜZERİNE olur, yani elle tutulur, gözle görülür, ölçülüp tartılır şeyler üzerine yapılır. Çünkü bilim somuttur.
Bu yüzden ben, bu tartışmaya girdiğim o ilkyazımı yazarken, kısaca dedim ki, siz İSLAM DEYİNCE NEYİ ANLIYORSUNUZ: Şiiliği mi, Sünniliği mi? Siz bizim yolumuz Kur’an’a bağlıdır, biz Kur’an’ın esaslarına, söylediklerine uyarak bir Alevilik yapıyoruz diyor musunuz? Eğer böyle diyorsanız, söyler misiniz siz hangi Kur’an mealini (yani çevirisini) esas alıyorsunuz, biz sizinle ona göre konuşalım dedim.




Gerçi Kur’an çevirilerinin hepsi öz olarak aynı, ama yinede siz hangisini esas alın derseniz, ben onu esas alıp ondan alıntılar yazayım, boşuna sizi yormayayım dedim; böyle yaparsak birbirimizi daha kolay anlarız. Benim “Kur’an’dan” kastim (bu sözle anlatmak istediğim) Alevilerin “telli Kur’an” dediği değil, Osman’ın Halifeliği döneminde kitap haline getirilen, – bu yüzden Osman Mushaf’ı ya da Mushaf-ı Osman da denilen- kitaptır. Öncelikle bunlarda anlaşalım.
Ayrıca siz, günümüz ile bu güne kadar uygulanan İslam’lardan hangisini kendinize uygun görüyorsunuz, örneğin İran’daki Şiiliği mi? Emeviler dönemindeki uygulanan Sünniliği mi? Abbasiler döneminde uygulananı mı? Halifeler döneminde uygulananı mı? Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan İslam uygulamasını mı, hangisini, kendinize uygun görüyorsunuz bunları bir söyleyin? Yani sizce Osman’ın Halifeliği döneminde kitap haline getirilen Kur’an a uygun İslam nasıldır, bu yaşanılan tarihsel dönemlerin hangisinde bu hayata geçirildi, kendinizi hangisine yakın hissediyorsunuz? Bunları bizlerde bilelim.
Benim elimde 5 (beş) – 6 (altı) tane Kur’an çevirisi var; bu sayı her geçen günde artıyor. Zaman zaman bunları bir birleriyle karşılaştırarak okuyup değerlendiriyorum. Anlamında takıldığım bir ayet olursa, diğer bütün çevirilere de bakıyorum. Benim anladığım Alevilik, somut olarak söylersem bu Kur’a çevirilerine uymuyor. Burada (yani Osman’ın Halifeliği döneminde hazırlanan Kur’an’da) kendi anladığım Aleviliği bulamıyorum. Kur’an da öyle ayetler var ki bunlarla Alevilik ne yaşatılabilinir, ne de bunlara bağlı kalınarak bir Alevilik yapılabilinir. Benim anladığım Alevilik her şeyden evvel “Ben insanın değerini bölemem doğu batı gavur Müslim bir bana” diye bilmek için, yetmiş iki millete, Musevi’ye İsevi’ye dost olup1 kadın ile erkeği bir değerde2 görebilmektir, her işte her konuda rızalığı temel alıp gönülleri fed etmeye çabalarken kimseye zor uygulamamaktır3; Osman döneminde kitap haline getirilen Kur’an’da ben bunları göremedim. Sizce hangi çeviride bunlar var ise ya da hangi çeviride var olan Kur’an sizi bağlıyorsa, size uyuyorsa, siz onu uyguluyorsanız, bize bir söyleyin. Bizde ona göre sizi değerlendirelim. Olur mu?
Eğer söylediğiniz gibi, somut konuşacaksak, öncelikle siz (sizler) “Hak Muhammet Ali” gibi soyut sözleri bir yana bırakıp, hangi Kur’an çevirisine göre seni (sizi) anlayacağımızı, bu anlayışın hangi yerde ne zaman ki uygulanışının sana (size) yakın bulunduğunu söylemelisin ki bende seni (sizi) ona göre anlayayım, ona göre yorumlayım. Bilmem düşüncemi anlata bildim mi? Bence sorun somut olarak söylersem, Mushaf-ı Osman denilen Kur’an’a uyup, ona uygun bir Alevi yolu olup olamayacağı sorunundan geliyor.
Ben, babamda dâhil, Alevi canlarla bu konuda muhabbetler ederken, “Muhammed’ın on kadından fazla eşi, bu eşlerinin dışında şu kadar cariyesi olduğu halde, kendisi 53 yaşındayken yoldaşının (talibinin) -artık ne sayarsanız sayın- 6 yaşındaki kızına nişan yapıp, o kız 9 yaşına geldiğinde, o kızla evlenmiş4; o zaman kendileri şu yaştaymış, bu size uyar mı, bunu bugün bir dede yapsa ona cem yaptırır mısınız” dediğimde, yok canım bizim peygamberimiz batinen öyle bir şey yapmaz derlerdi. Kur’an’dan okuyup şu ayete ne dersiniz diye sorduğumda da, buna benzer cevaplar verirlerdi. Sorun bu işte. O zahiren öyledir ama batinen öyle değildir deyip işin içinden çıkarlardı. İşte bu yüzden bu tartışma yapılamıyor. Örneğin ben bu günlerde Arif Tekin’in Yurt Yayınlarından çıkan “Hz. Muhammed’in Ölümü” adlı kitabını okuyorum; bu kitabı herkese önereceğim, bilmenin kimseye bir zararı yok. Onu sizin de bir okumanızı istiyorum, orada anlatılanlar senin- sizin Aleviliğinize uyuyor mu bir düşün?
Alevinin Ali’si de var, Muhammed’i de. Ama Alevinin ne Alisi ne de Muhammed’i zahiren bilinen, anlatılan Aliye de, Muhammed’e de hiç mi hiç benzemiyor. Alevi Telli Kur’anı eşliğinde “Okuyan Muhammed yazan Ali’dir” diyor. Bu zahiri olan gerçekliğe uymuyor. Alevi eline “Telli Kur’an’ını” almış oradan okuyor ama onun söylediği somut yaşanılan gerçeklikle yakından uzaktan alakası olmayan bir Ali Muhammed anlatıyor, telli kuranın çizdiği kendi kendine farklı bir dünya kuruyor. Bu yüzden Alevilerin kendi kendilerini nitelendirmelere bakarak bir sonuca varamayız. Marx böyle bir konuyu işlerken şöyle bir tespitte bulunur: Nasıl “Bir kimse hakkında onun kendi için beslediği fikirlere bakılarak hüküm verilemezse, tıpkı bunun gibi, böyle bir sarsıntı devri hakkında da onun kendi bilincine bakarak hüküm verilemez.” 5 Karl Marks Ekonomi politiğin eleştirilmesine katkı”nın önsözü
Alevi, Ali’si için: “Yaratmıştır on sekiz bin âlemi Irızkını veren Ali değil mi? ” diyor.
Alevi Ali’si için “Şahı Merdan cuşa geldi sırrın aşikâr eyledi / Yağmuru yağdıran benem diye şol Ömer’e söyledi / … / Hem sakidir hem bakidir nuru rahmanım Ali” diyor. Bunlar somut yaşayan zahiri gerçekliğe uymuyor.
Alevinin Muhammed’i bir kadınla evlenmiş, o kadınından başkasına uçkur çözmemiş. Alevinin Muhammedi “Rızasız lokma yememiş,” Hayber de Yahudilerin malını mülkünü kılıç zoruyla almakla bunu nasıl açıklayacağız dedin mi yok babam bizim peygamberimiz batinen öyle şeyler yapmadı, yapmaz da diyorlar. O zaman bu tartışma bilimsel tarzda olamıyor, bilimsel bir tartışma yapılamıyor.
Bence sorun kavramların, adların içine yerleştirdiğimiz muhtevadan kaynaklanıyor. Burada aynı sandığımız, aynı gibi görülen adların içindeki muhtevalar aynı değil. Bu yolun tasavvuf anlayışı onlara bunu sağlıyor6. Bunu öncelikle anlamamız gerek. Yazının sonunda Nesiminin bu muhteva farkını anlatan bir nefesini koyacağım.
Kısaca bunlardan dolayı bilimsel bir tartışma yapılamıyor. Bunun için ben diyorum ki gelin birbirimizi bunun için yormayalım.
Bundan dolayı bence, bu tartışmayı bir yana bırakıp, yani Aleviliğin neyin içinde neyin dışında olduğu kısır tartışmasını bir yana bırakıp, herkesin bildiği, herkesin anladığı Aleviliği kendi bildiği kadarıyla anlatmasıdır. Okuyan dinleyen bunu yargılar.
Ben bundan sonra bu konuda şöyle diyeceğim örneğin. Benim bildiğim, inceleyince daha iyi gördüğüm Alevilik, Osman’ın Halifeliği döneminde kitap haline getirilen Kur’an-ı kerim diye anılan kitaba bağlı kalınarak, oradaki hükümlere harfiyen uyarak yapılamaz. Bundan dolayı, Osman’ın halifeliği döneminde kitap haline getirilen Kur’an-ı kerim denilen kitabı hayata geçirip, onu uyguladıklarını iddia eden Şii Şeriat’ı da, Sünni Şeriat’ı da Anadolu’daki Aleviliğe asla uymaz. Osman’ın Halifeliği döneminde kitap haline getirilip bugün elimizde bulunan bu kitabı, ileriki bir zamanda ayet ayet inceleyip, neresinin neden Aleviliğe uymayacağını tek tek göstermeyi düşünüyorum. O zaman daha somut konuşuruz. O zamana kadar bu muhabbeti balla keselim mi?


NESİMİ’DEN BİR NEFES
Yaptığımız Kâbe’dir
Yıktığımız kilise
Şu bizim seyranımız
Bir seyrana benzemez
Süleymanlar içinde
Ali bir Süleymandır
Süleymanlar bildiler
Süleymana benzemez.
Abdestimiz katlanmak
Namazımız sabretmek
Biz bir oruç tutarız
Ramazana benzemez
Kitabımızda kıl var
Dağlar kadar görünür
Biz bir Kur’an okuruz
Bir Kur’an’a benzemez.
Kul Nesimi sen seni
Mâna bilir söylersin
Biz bir deniz geçeriz
Bir ummana benzemez.
1Mâide Suresi, 51. Ayet şöyle der: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin; onlar yalnız birbirlerinin dostudurlar. İçinizden herkim onlara yakınlık ederse, muhakkak onlardan sayılır.Allah ise, zulmedenleri doğru yola çıkarmaz.” Elmalılı Hamdi çevirisi. Yunus Emre: “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmayan / Halka müderris ise de hakikatte asidir.” Yine Maide 33’te şöyle diyor: “Ancak, Allah’a ve peygamberine savaş açmaya kalkışan ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; öldürülmelerinden veya asılmalarından veya elleriyle ayaklarının çapraz kesilmesinden yada bulundukları yerden sürülmelerinden başka bir şey olama.” Tahrim suresi 9. Ayette ise şöyle diyor: “Ey Peygamber! İnanmayanlarla ve münafıklarla cihat et ve onlara karşı zorda bulun. Onların varacakları yer cehenemdir.”
2Bakara 223: “Kadınlar sizin tarlalarınızdır. O halde tarlalarınıza dilediğiniz şekilde varın.” Y. N. Öztürk çevirisi. Bu ayetin geliş nedeni ile ne anlattığı hakkında Arif Tekin’in “Hz. Muhammed’in ölümü” adlı kitabında bilinmeyen yönleriyle Halife Ömer adlı bölüm içinde bu bahse bakınız sayfa 196. Arif Tekin ayeti şöyle dilimize aktarmış: “Kadınlar sizin tarlalarınızdır. Dolayısıyla tarlanıza istediğiniz yerden girebilirsiniz”
Nisa 34: “ Allah’ın birini diğerinden üstün yaratmasından dolayı erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler.” Elmalılı Hamdi Yazır çevirisi.
3Tevbe suresi 5. Ayet şöyle emrediyor: “O haram olan aylar çıktı mı, artık diğer müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe ederler ve namaz kılıp zekâtı verirlerse, yollarını açın. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” 29. Ayete şöyle:”…Allah’ın ve peygamberinin haram ettiğini haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle, küçük düşürülüp kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” Mushaf-ı Osman diye de anılan bu Kur’an ölüye bile merhamet etmiyor bakın şöyle diyor Tevbe Suresi 84. Ayetinde: “İçlerinden ölen birinin asla namazını kılma ve kabrinin üzerinde durma! Çünkü onlar Allah’ı ve peygamberini tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.”
4Bu şekilde, yani yaşı başına ermiş bir zatın çocuk yaşta bir kızla evlenmesi o çağlarda yapılırmış halifeliği sırasında halife Ömer’de yaşı altmışı geçtiği halde İmam Ali ile Fatma’nın on yaşındaki kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmiş. Bu konu için Arif Tekin’in “Hz. Muhammed’in Ölümü” adlı kitabının 254. Sayfasındaki “60 Yaşındaki Halife Ömer Hz. Fatma’nın Kızıyla Evleniyor” başlıklı bölümü ile Nabia Abbott’un “AYŞE” adlı kitabının 99. Sayfasına bakınız.
5Nasıl “Bir kimse hakkında onun kendi için beslediği fikirlere bakılarak hüküm verilemezse, tıpkı bunun gibi, böyle bir sarsıntı devri hakkında da onun kendi bilincine bakarak hüküm verilemez.” Karl Marks Ekonomi politiğin eleştirilmesine katkı”nın önsözü. May yayınları 2.baskı 1974, Çeviren Orhan Suda
6Şeyh Bedrettin VARİDAT adlı ünlü eserinde şöyle bir açıklama yapıyor. Öğretici olsun diye parçayı biraz uzun almak istiyorum:
Tanrı, rahmet eylesin, dedi ki: Tasavvuf tam oldu mu iki yüzlülük olur. Gerçek, sofi hiçbir adamın görmediği şeyi görür, hiçbir insanın işitmediğini işitir, hiçbir kimsenin sezmediğini şeyi sezer. Onları, halkın anlayabileceği biçimde anlatır. Ama kaynağı gizli tutar. Ayan ederse, onu öldürürler. Gizlemese ne yapacak? Tanrı rahmet eylesin, Sariyy-is Sakati’nin dedikleri gibi, “Tasavvuf, üç anlamlı bir isimdir. Sofinin bilgi ışığı, onun haramdan kaçınma ışığını söndürmez. O, kitabın açık anlamına ters düşen gizli bilgisiyle konuşmaz. Bilgisini keramet biçiminde, Tanrı’nın üstündeki perdeyi aralayacakmış gibi bir amaçla ve halkı kandırabilmek için kullanmaz. Gerçeği araştıranların bulduklarına inanmaları ve inançlarına uygun hareket etmeleri gerekir. Böyle olunca, gizlenme kalmaz. İki zıt şeyi birleştirmesine şaşılır, ama şaşılmaması gerekir. Çünkü yerine göre, ikisi de doğrudur. Tanrı rahmet eylesin, dedi ki, “Sekiz yüz sekiz yılında (1405), bir Cuma günü, iki yeşil giysili kişi gördüm. Birisi, elinde Hazret-i İsa’nın cesedini tutuyordu. Sonraki, onun öldüğünü, bedeninin de başka bedenlere benzediğini herkese duyuruyordu.”
…“Çünkü bunlar, olur olmaz kimselerin bu konuda anlattıklarından incedir.” Vecihi Timuroğlu yayını sayfa, 107-109. Son sözü tekrarlayalım mı: Bunlar, olur olmaz kimselerin bu konuda anlattıklarından incedir.

Hiç yorum yok: