30 Eylül 2015 Çarşamba

Paranoyak mıydık?



Ferhan Umruk
Psikolojide bireyin rahatsızlıklarından birinin tanısı paranoyaklıktır. Kişi herşeyden kuşku duyar ve insanların ona her an zarar vereceğini düşünür.
Fakat çok bilinen bir söz de vardır. “Paranoyak olsan bile bu durum senin polis tarafından takip edilmediğin anlamına gelmez”
bahçeli
Bu psikolojik rahatsızlığın semptomları veri alınıp, hakim zihniyetin, mahallenin aymazlığını arkasına alıp hareket eden tarafından gerçekten zarara uğrayanın bunu açıkça ifade etmesi, kolaylıkla paranoyaklık suçlamasına dönüşebilir.
Zaten uyumsuzsundur. Mahallenin yerleşik kanaatlerini, ahlakını ve tabii ki çıkarlarını zedelemektesindir. O halde düzeltilmelisin, ikna olmuyorsa zor yoluyla.
Ancak hatırlatmak gerekir ki, gerçekler devrimcidir ve gerçeği ifade eden de zülfü yare dokunacağından mahalle ve mahalleye teslim olanlar tarafından uyumsuz ilan edilecektir.

Bir devrimci, mahallenin yerleşik kanatleriyle,böyle gelmiş böyle gider zihniyetinin sonucu kabullenilmiş ezilmişlikleriyle, mutsuzluklarıyla uyumlu olamaz, değiştirmeye çalışır.



Bu anlamda devrimci uyumsuzdur.
Bireyin dünyasından siyasi dünyaya doğruda benzer yaftalarla karşılaşılabilir.
Şu yaşadığımız günler kanlı bir sürecin içine sürüklendiğimizi yüzümüze çarpmaktadır. Yine Türk ve Kürt gençleri yaşamlarını yitiriyorlar. Ekranlar cenaze merasimleriyle kaplanıyor.
Peki, çatışmasızlık sürecini sonlandırıp, bu coğrafyanın kana bulanmasına sürükleyen kim?
Onun, AKP ve fiili lideri Tayyip Erdoğan olduğu aşikar bir hakikat.
AKP 2002 yılında iktidar olup, Avrupa Birliği ipine sarılarak askeri vesayet rejimini sona erdirme hamlesini ilan ettiğinde yalnızca kendi seçmeninden değil, liberallerden hatta sosyalistlerin bir bölümünden destek aldı.
Doğrusu Kürt siyasi hareketi de AKP’nin bu söyleminden etkileniyordu. Özgür Gündem gazetesi yazarı Veysi Sarısözen bir AKP-HDP koalisyonundan da söz ediyordu yakın zamanlarda.
Herşey adeta bir rüya gibiydi. Şimdi ana akım medyadan tasfiye edilen liberal köşe yazarları Türkiye’nin AB demokrasisi seviyesine ulaşacağını müjdelemekteydi. Buna içten bir biçimde inanmaktaydılar da.
İşte AKP’nin çiçeği burnunda iktidar olduğu pembe tabloların baskın olduğu 2005 yılında kaleme aldığım makalede şunları söylemekteydimTürkiye’nin üst sınıflarının laik veya islamcı veya değişik siyasi renkleri bu topraklar da yaşayan dinsel veya ulusal farklı kimliklere karşı bütünsel bir ittifakı sürdürmektedirler. Türkiye’nin muktedirlerinin ortak gelenekleri itibarıyla paradigmalarını Türk-Sünni kimliğini tüm topluma giydirmek üzere kurdukları gerçeğini tespit etmeden durumu anlayabilmek mümkün değildir.”*
İşte herşey yolunda güzel güzel ilerlerken süreci kuşkuyla izleyen benim gibiler o zamanlar baskın kanaat tarafından paranoyaklık karalamasına maruz kalmaktaydık.
Bizim gibiler paranoyak mıydık?
Halbuki AKP’nin de bir üst sınıf temsilcisi olduğu sınıfsal tespitinden hareket eden bu analiz, onun da nihayetinde cumhuriyet paradigmasının takipçisi olmak zorunda olduğunu işaret etmekteydi.
Marksist sınıf analizi yönteminin aydınlar zemininde itibar kaybettiği atmosferde onların bir kulağından girip öteki kulağından çıkmaktaydı bu uyarılar.
Yanıldılar. Şimdi de sistem tarafından tasfiye edildiler. Artık iktidarın onlara ihtiyacı kalmamıştı.
Bugün bundan 10 yıl evvel işaret ettiğim üst sınıfların bütünsel ittifakının resmi berrak bir biçimde zuhur etmiş bulunuyor.
AKP savaşı başlatıyor. Erdoğan barış isteyen aydınları geçmişte 28 şubatçıların diliyle ihanetle suçlayarak karalıyor. Bakan Taner Yıldız savaşarak şehit olmak istediğini ilan ediyor.
MHP iç savaş çağrısı yapıp, sıkı yönetim istiyor.
CHP’nin neler söylediğini yayın organı Halk TV’den izleyip, şovenizmden geri kalmamak çabasını görmek mümkün.
Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’nin Yalova örgütünün yaşlı başlı üyelerinin savaşmak için asker olmak istediklerini beyan ettikleri gösteri traji-komik resmi gözler önüne seriyor.
Manzara böyle, artık yanılma imkanı da tükenmiş durumda, bu bakımdan tüm ezilenlerin mücadelesinin başarıya ulaşmasının tek yolu olan kendi gücüne güvenmek ilkesi bir kez daha kendini dayatıyor.
* Sosyalizmin Milliyetçilikle İmtihanı sy 173 Versus Yayınları

Hiç yorum yok: