16 Aralık 2016 Cuma

AKP HÜKÜMETİNİN İRFAN EVLERİ


Rıza Aydın
Devlet yönetmek bir sanattır. Ezilen sınıfın önderleri, devleti yönetenlerin mantığının nasıl çalıştığını anlamaları için, devlet yönetme sanatı üzerinde yazılan eserleri incelemeleri gerekir.
“ Ezilenlerin Pedagojisi” adlı kitabında, devleti yönetenlerin politikaları inceleyen, Paulo Freire şöyle diyor: “Ezen azınlık bir çoğunluğa boyun eğdirdiği ve egemen olduğundan, iktidarda kalmak için çoğunluğu bölmek ve bölünmüş halde tutmak zorundadır. Azınlık kendine halkın birliğini hoşgörme lüksünü tanıyamaz; çünkü bu, hiç kuşku yok ki hegemonyasına ciddi bir tehdit demek olurdu. Dolayısıyla, ezenler, ezilenlerde biraz olsun birleşme ihtiyacı uyandırabilecek her tür eylemi tüm araçlarla (şiddet dâhil) önlerler. Birlik, örgütlenme ve mücadele gibi kavramlar derhal tehlikeli olarak damgalanır.


…”1
Çok eskilerden beri uygulanageldiği bilinen, bu politikanın asıl mimarı ise bir anlamda bu politikayla özleşmiş olan ünlü İtalyan devlet adamı Machiavvelli2 dir. Machiavvelli, “Prens” adlı kitabında, devleti yöneteceklere öğütler verirken, şöyle tembihler ediyor: “Atalarımız, özelliklede onların akıllı olanları, ağız birliğiyle, Pistolia’yı parti kavgaları ile Pisa’yı kalelerle tutmak gerektiğini söylerlerdi. Bazı kentleri kolaylıkla elde tutabilmek için halk içinde bölücülüğü körüklerlerdi. İtalya’nın az çok denge içinde olduğu bir dönemde, bu yöntem iyi olabilirdi.”3
Bence Venetler, kendi egemenlikleri altındaki kentlerde Wolfe ve Ghibellino topluluklarını bundan ötürü kışkırtıyorlardı. İşi kan dökmeye kadar götürmelerine izin vermezlerdi, ama aralarındaki düşmanlığı körüklerlerdi. Kendi aralarındaki bu bölünme yüzünden halkın Venetler’e karşı ayaklanmayı aklına getirmeyeceğini düşünürlerdi…
Bu yöntem hükümdarın zayıflığını gösterir. Güçlü bir devlet içinde bu tür ayrılıkçılığa izin verilemez. Barış dönemlerinde halkın kolay yönetilmesini sağlayan bu yöntem, savaş zamanlarında tehlikesini derhal gösterir”.4
Yani devleti yönetenler, halkın çiçek, böcek yüzünden dahi olsa birlik oluşturmasını istemezler, birleşen halkın ilerde kendilerinden başka haklar da isteyeceğinden korkarlar. Bunun içinde devleti yönetenler, halk içinde gelişen, halkın birleşmesine yönelik olan eğilimlerini engellemeye çalışırlar. Bu günlerde AKP hükümetinin, Alevilerin demokratik dernekler şeklinde örgütlenip, Cem evleri etrafında birleşmesi karşısında, bunu parçalamak için ileri sürdüğü “irfan evleri” adı ile geliştirilen politika da, özünde Alevilerin cem evleri etrafında birleşmesini engelleme projesidir. Bunun daha iyi anlaşılması için süreci kısaca anlatmamız gerekir.
Bir zamanlar Alevilerin, Alevi adıyla dernek kurmaları yasak olduğu için, Aleviler de kendileri ile özdeşleşmiş olan Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal gibi önderlerinin adıyla dernekler kurdular. Avrupa birliği sürecinin de etkisiyle, belirgin bir hukuk mücadelesi verilerek, Alevi adıyla dernek kurma hakkı alınınca, “Hacı Bektaş Veli Dernekleri” adını değiştirip, Alevi Kültür Derneği oldu. Bu derneklerin Türkiye’nin bütün illerinde ilçelerinde şubeleri açıldı. Sonra bu dernekler birleşerek Alevi Bektaşi Federasyonunu(ABF’yi) oluşturdular. Sonra bu dernekler, Avrupa’da oluşan cem evlerini de kendilerine örnek alarak, Cem evleri kurmaya başladılar. Cem evleri Alevilerin birlikteliklerinin somut ifadesi haline geldi.
Birleşen Alevi dernekleri hükümetlerden, “Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesi”, “Cem evlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmesi”, “Zorunlu din derslerinin kaldırılması”, “nüfus cüzdanlarından din hanesinin çıkarılıp herkese eşit yurttaş muamelesi yapılması”, Madımak otelinin müze olması gibi sosyal haklar istemeye başladı, Roboski katliamı gibi Kürt katliamları karşısında Alevi inisiyatifi altında tavır koydu. Bu sosyal hak talepleri, Alevilerin birliğinin nişanesi olarak Cem evlerinin Alevilerin ibadet yeri olarak kabul edilmesi isteğinde birleşiyordu. İşte bunun üzerine hükümet, Alevi örgütlülüğünün gücünü kırıp, onları zayıflatmak için adımlar atmaya, toplumun sosyal dokularıyla bu anlamda oynamaya başladı.
Bu gelişmelerden sonra önce Alevi kitleyi, etnik temelde bölmek için girişimler başladı; bence “Türk Aleviliği”, “Kürt Aleviliği” tezlerinin savunulup, bu temelde örgütlemek için derneklerin kurulması, Alevilerin birliğinin parçalanmasına yönelik atılan adımlardı. Şimdi hükümet yeni bir atağa geçip, “İrfan evleri” adı altında, Anadolu coğrafyasında hiç olmayan, adı benzeri görülmemiş bir olguyu yaratmaya başlıyor. Hükümetin “İrfan evleri” adı altında yapmaya çalıştığı nedir bununla ne murat ediliyor, onu iyi anlamamız gerekiyor.
Nedir bu “irfan evleri”, hükümet “irfan evleri” diye ne yapmak istiyor şimdi bunu aydınlatmaya çalışalım.
Cem evleri, Demokratik Alevi örgütlemesinin ürünüydü. Demokratik Alevi örgütleri demokratik kuruluşlar olduğu için, hem var oluşları hem de yaşamaları halkın buralara vereceği desteğe dayanıyordu, buraların yönetimi de buralarda iki ya da üç yılda bir yapılan genel kurullarda belirleniyordu. Tabandaki üyeler gidişatından memnun kalmadığı yönetim kurullarını, başkanlarını değiştiriyordu. Bundan dolayı da, Demokratik Alevi örgütlülüğü AKP’nin güdümüne sokulamıyordu. Şimdi AKP, Alevilerin tarihsel süreç içinde yarattığı, bu demokratik Alevi örgütlülüğü ile bunun bir üst boyutu olan Cem evlerini toplumun gözünde düşürüp, bunların yerine kendisinin kurduğu “irfan evleri” adlı kurumları geçirmek istiyor. AKP hükümetinin Alevilere biçtiği bu kefeni, Aleviler giyecek mi bunu hep beraber göreceğiz.
Nasıl oluşacak bu irfan evleri: Aleviliğin ideolojik öncülüğünü, anlatımını ne kadar “Hak aşığı” denilen Alevi ozanları yapmış ise de, Alevi yolunun hizmet erleri dedeler olmuştur. Şimdi AKP hükümeti, kendisi ile işbirliği yapan kimi dede ocaklarının kontrolünde “irfan evleri” adı altında kurumlar açıp, hem buraları hem de burada hizmet edecek dedeleri Diyanet İşleri Başkanlığı ya da buna benzer bir devlet kurumuna bağlayarak, böylece de Alevileri Hükümetin denetimine almak istiyor. Murat edilen “irfan evleri”, hükümetin vereceği paralarla ayakta kalıp, hükümetin kontrolüne giren, kimi dede ocaklarının adını taşıyan, devlet kurumları olacaklar. Buralarda tabandan gelen bir kontrol olmayacağı için, halkın buralara bir etkisi de olmayacak, böylece de buraları AKP zihniyeti yönetebilecek. İrfan evleri adıyla kurulan bu yerler, Demokratik Alevi Örgütleri etkisiz hale getirilene kadar, hükümetin vereceği serumla yaşayan hastalıklı yapılar olarak varlığını sürdürecekler, sonra Demokratik Alevi örgütlüğü zayıflayınca bunların da işlevi bitti denip kapatılacak, “irfan evleri” denilen olgunun özü, esası böyle olacak.
Şimdi genel olarak Aleviler, özel olarak da Demokratik Alevi örgütlülüğü bu gelişme karşısında neler yapacağını düşünüp kendilerine yeni bir yol çizmelidirler.
Devletin vereceği paraya, maaşa tenezzül eden insan çok bulunur ama Alevi halkın buralara tenezzül etmeyeceği kesindir. Niye derseniz. Aleviler cem birleyecekleri zaman, cemde dedelik postuna (dedelik makamına) oturup dedelik yapacak kişi önce cemde bir araya gelmiş olan kitleden “bu cemi benim yürütmeme rızalığınız var mı?” diye sorup onların rızalığını alır. Devletin memuru olan, işbirlikçi hiçbir dedenin Alevi toplumundan rızalık alması mümkün değildir; bu var olan bütün saygınlıklarını da yerle yeksen eder. Ama her zaman olduğu gibi, bu süreçte, Demokratik Alevi örgütlülüğünün, provokasyonlara dikkat edip, toplumun gözünden düşecek yanlışlar yapmamaya dikkat etmelidirler. Bunun içinde Demokratik Alevi Kurumları, kumaşı biçmeden önce yedi defa ölçen usta bir terzi gibi, her adımlarını önce kendi içlerinde, sonra da demokratik kamuoyu içinde tartışıp olgunlaştırarak yapmalıdırlar. Bu dönemde sekterliğe, ben yaptım olduculuğa, bazı siyasi oluşumların peşine takılmamaya özenle dikkat etmelidirler; bireylerin günü birlik politik hesapları Aleviler arasındaki ahengi bozuyor, buna da dikkat edilmeli. Alevi hareketi toplumda, meşru temelde kendi mecrasında akarcasına yol alan bir vicdan ırmağı gibidir, bizim için yasallıktan önce meşruluk önemlidir, bu meşru zeminden kayarsak bizi ezerler. Hem Alevilik hem de cem evleri bugün yasal değilse de toplumun gönlünde, toplumun vicdanında meşrudur, bu zeminden asla ayrılmamalıdır.
1 Paulo FREİR. Ezilenlerin Pedagojisi. Sayfa.118-119. Ayrıntı yay. 2.baskı
2 Machıavellı 3 Mayıs 1469 da doğuyor 1530 da ölüyor. 1498’ de Floransa kent devletinin “ikici sekreterliğine” seçiliyor, 14 yıl -1512 yılına kadar- aralıksız bu görevini sürdürüyor. İkinci sekreterlik meclisten (senatodan) sonraki en yetkili kurumdur.
3 Machiavelli, Hükümdar (İl Principe) XX. Bölümünden aldım, Sosyal yayınları, İstanbul 1992, sayfa 99, 100. Bu bölüm çok önemli olduğu için, Paragrafın tümünü buraya almak istiyorum: “Atalarımız, özelliklede onların akıllı olanları, ağız birliğiyle, Pistolia’yı parti kavgaları ile Pisa’yı kalelerle tutmak gerektiğini söylerlerdi. Bazı kentleri kolaylıkla elde tutabilmek için halk içinde bölücülüğü körüklerlerdi. İtalya’nın az çok denge içinde olduğu bir dönemde, bu yöntem iyi olabilirdi. Fakat, bugün bunun iyi olacağını sanmıyorum. Bölünmelerin en ufak bir yarar getireceğine inanmıyorum. Tam tersine, bölünmüş kentler düşman karşısında yok olacaktır. Çünkü zayıf taraf düşmanla birleşecek, diğer tarafta tek başına dayanamayacaktır.” Machiavelli’in bu uyarısı ışığında 1402’deki Ankara savaşına bakmak gerek. Konu bu bağlamda düşünülürse ileriki tarihleri de açıklar.
4 Machiavelli, Hükümdar (İl Principe) XX. Bölümünden aldım, Sosyal yayınları, İstanbul 1992, sayfa 99, 100. -Beşinci baskıda sayfalar değişmiş ama 20. Blümde aynı anlatım var, sayfa 220, 221, 222.

Hiç yorum yok: