16 Aralık 2016 Cuma

GÖÇE HAZIR OLMAK YA DA OLMAMAK


İbrahim Özkurt
Kapitalist emperyalizmi, geçmişin örgütlenme pratiklerinden dersler çıkararak, somut duruma uygun gerçekçi örgütlenmeleri üreterek, günlük hayat devrimleri (Öz yönetimler)  dâhil, devrimci bir tarzlarda sonlandıramazsak, korkarım gezegenimizin mevcut canlı yaşamı alt üst olacak.
göç
Kapitalist-emperyalist sistem, doğası gereği krizlere gebedir. Her kriz sonrası sistem kendisini yeniden tahkim etmeyi günümüze değin başardı. Yani Marx’ın iddia ettiği gibi kapitalist sistem yeni teknoloji üretim kapasitesini yitirmedi.


SAVAŞ-SAVAŞ-SAVAŞ!
 1. savaş feodal sistemin tasfiyesi ve yeni duruma göre dünyanın paylaşılması üzerine yaşatıldı. 2. savaşı ise paylaşımın devamı ve Sovyetler Birliği’ni sisteme dâhil etmek üzerine gerçekleşti. Sovyetleri yenemeyen sistem, kendisini yeniden tahkim ederek ve sosyal devlet politikası izleyerek yoluna devam etti. 
 Daha sonraları yaşadığı kronik krizleri büyük savaşlar yaşamadan, bölgesel savaşlar üreterek atlatmayı başardı. Zira sistem büyük bir savaşı göze alamazdı. Çünkü 2. Bir kutup olan (özellikle Çin’in de dâhil olmasıyla) sosyalist sistem oluşmuştu. Ve emperyalist aşamaya yeni geçen kapitalist-emperyalist sistem gelişme halindeydi.
VE BÜYÜK PÜRÜZ ORTADAN KALKTI 
Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte, özellikle kapitalist sistemin merkez ülkelerinde yoğunlaşan küresel sermaye, çevre ülkelere, top yekûn emek dünyasına ve doğaya karşı aç kurtlar gibi saldırıya geçti. Günümüze gelindiğinde nerde ucuz emek varsa ve nerede enerji kaynağı ve ihtiyaçları maden vb. varsa kural tanımaksızın saldırmaktalar. 
Söz konusu saldırılar öylesine hızlı yapılıyor ki, sistem karşıtı güçler, sosyalist sistemin çöküşünün yarattığı travmayı aşmaya fırsat bile bulamadan gezegeni tarumar etmeyi şimdiden başardılar.  Ve sistem tam bir Mafyavari anlayışa büründürüldü.
Gidişatın göründüğünden daha vahim olduğunu düşünenlerdenim. Öyle sanıyorum ki önümüzdeki 30-40 yıl içinde gezegenimizde tahmin edemeyeceğimiz göçler yaşanacak. Önce güneyden kuzeye, sonra kıyılardan iç kesimlere, derken her yerden her yere..   
3. SAVAŞ 
 Ucuz emeğin ve doğal kaynakların talanı ve sistemin rekabeti Ortadoğu merkezli olmak üzere güney bölgelerinde 3. Paylaşım savaşını çoktan başlattı bile. Savaşın kapsam alanının her geçen zaman diliminde genişleyeceğini söylemek kâhinlik değil. Paris katliamı tüm ulus devletleri (özellikle batıyı) teyakkuz durumuna soktu bile.
BİRİNCİ GÖÇ
1960’lı yıllarla hızlanmaya başlayan çevreden merkeze emek göçü, 2000’li yıllardan bu yana daha da hızlandı. Çevrede yaşanan savaşlar,  işsizlik ve güvencesizlik göçü sürekli artırmakta olup kapitalist sistem buna bir çözüm bulamayacaktır. Tek çözüm savaşların durması. Ama buna sistem müsait değil. Çünkü sistem savaşmadan yaşatılamaz. Göçler nedeniyle merkez ülkelerde de baş gösteren işsizlik ve sistemin sosyal devlet politikalarından her geçen gün daha da uzaklaşması, yükselişe geçen milliyetçiliği yükseltmekte, ırkçılık boyutuna tırmanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle hükümetler Avrupa’nın büyük kentlerinin varoşlarını dolduran göç mağduru gençlere baskı üreterek, bu gençlerin IŞİD-EL KAİDE gibi sistemin ürettiği terör örgütlerine gidişi hızlandıracaktır. Diğer yandan da savaşın yaşandığı bölgelerden kaçınılmaz göç, merkeze ve daha ziyade merkezin ilk çeperindeki bizim gibi ülkelere devam edecek. Ediyor da..
Bu göçler merkezlerde ve ilk çeperindeki ülkelerde milliyetçiliği ister istemez daha da körükleyecek.
Yaşanacak süreçte, merkezde ve çevrede yönetimler otoriterleşerek, tarihin kaydetmediği faşist rejimler yaşamamız kuvvetle muhtemel. Yaşanacak yeni süreçte ulus devlet yönetimleri iktidarlarını sürdürebilmek adına çevrelerindeki savaşa dâhil olmakla yüz yüze kalacaklar. Ve savaşlar merkeze doğru genişleyecek. Genişleyen savaş küçük çapta nükleer silahların bile devreye sokulmasını getirebilir. Sonrası neler olur tahmin bile etmek istemiyorum.
İKİNCİ GÖÇ
Bilimciler, küresel ısınmanın buzulların erimesine ve 30-40 yıl içinde okyanus seviyesinin 6-7 metre yükselmesine neden olacak diye uyarıyor. Bununla yetinmiyor, çölleşmenin başlayacağı uyarısı yapıyorlar. Bir yandan da fırtına vb. afetler… Bütün bunlar müthiş bir göç dalgası demektir. Balıkların ve diğer kara hayvanlarının göçü de eklenince korkunç bir kaos yaşanması kuvvetle muhtemel.
 Buyurun cenaze namazına!… Namaz safına katılacak bulabilir miyiz bilemiyorum?
ÖNERİ
Faşistlerin bir sözü var. “Titre kendine gel” diye. Sol’a diyorum ki, titremenize gerek yok. Ama lütfen kendinize gelin! Kaybedecek bir saniye bile yok. Anlamsız iktidar yarışını bırakın. Çünkü insanlığın, doğa ile birlikte top yekûn yok olmaması, solun yani bizim, hepimizin çabamızı gerektiriyor. “İktidar kirletir, mutlak iktidar mutlaka kirletir” Çevrenize hele bir bakın. Kirlenen her şeyde, her yerde sağlı sollu iktidarların parmak izlerini göreceksiniz. O halde iktidarları iktidarsızlaştıracak mekanizmaları üretmekten başka seçenek yok! Bunun da yolu yöntemi; Yaşamın her alanında doğrudan demokrasiyi yöntem olarak kurgulayacağımız örgütlülükleri yaratmak ve birilerinin yönetimi yerine, HALKIN KENDİ ÖZ YÖNETİMİNİ ( İktidarını ) kurmasına yönelik kurumsallaşmaların (örgütlülüklerin) yaratılmasından geçer.
Olmaz! mı diyorsunuz? O halde abdest almaya şimdiden başlayalım. Belki namaz kılacak zaman bulabiliriz.

Hiç yorum yok: