16 Aralık 2016 Cuma

Yiğit Dediğin Döne Döne Dövüşür ya da Saray AKP’si


Mahmut Balpetek
Son 30 yıldır Kürt meselesi p0litik yapıları, iktidara taşıyan ana etmen olması kadar, iktidarsızlaşmalarının da  nedeni  oldu. Kürt meselesi karşısında alınan pozisyon, parti ya da partileri iktidara taşıdığı gibi,  iktidardan düşmelerinin de belirgin nedeni oldu. Rutinleşen bu durum, AKP iktidarı için de bir istisna olmayacağa benziyordu.
erdoğ
Rojava’da  yaşanan gelişmeler karşısında aldığı pozisyona senkronize şekilde, içeride Kürtlere karşı ilan ettiği topyekun savaş akibetinin kendinden önceki iktidarla farklı olmayacağının emarelerini içkin kılmaktadır. İç ve dış siyasetin merkezine koyduğu Kürt düşmanlığı içeride ırkçı dalgayı arkasına almasına olanak sağlamakla birlikte, otoriterleşerek, toplumsal kutuplaşmayı zirveye taşımada işlev görüldü.


Dış dünyada ise yalnızlaşma, giderek “düşman” çoğaltmaya neden oluyor.
Rus uçağının düşürülmesi, Irak hükümetinin itirazına rağmen Başika’ya asker gönderilmesi, Ortadoğu ve Suriye’de güç ilişkilerinin yeniden dizaynını tetikleyen girişimler oldu.

Diploması yerine tercih edilen saldırgan siyaset, yalnızlaşma ve “düşman” edinme evresini hızlandırmada katalizör görevi gördü.Dolayısıyla Saray AKP  iktidarı dünyada itibar irtifası kaybederken, PYD/YPG  nezdinde ”Kürt özgürlük hareketleri” ise yükselişe geçmiş, güç ilişkilerini Kürtler ve onların bağlaşıkları lehlerine çevirmeyi başardılar.
Düşman komşular hanesine yenilerini ekleyen bu gelişmeler karşısında ABD, AB ve NATO  üyesi ülkeler Türkiye’nin yanında olmadıklarını diplomatik bir dille açıklayarak, olası bir üçüncü dünya savaşına kapıyı kapatmış oldular. Böylelikle, NATO’ya güvenerek bölgede sürdürülen saldırgan politika ellerinde patlamış ve NATO’nun Avrupalı üyelerini Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği fikrine taşındı. Ancak sürdürülen gerilim politikası nedeni ile Türkiye ile Rusya arasında olası bir savaş riski ortadan kalkmış değildir.
Saray AKP’si her ne kadar Suriye masasından düşmüş olsa da, gerek AB’nin göçmen politikası, gerekse de sahada yıllardır desteklediği cihatçı  güçler nedeni ile söz söyleme ve çeşitli manevralar yapabilme yeteneğini korumaktadır. Bu yeteneğe olanak tanıyan diğer bir etmenler ise, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve  ABD’nin ılımlı İslam politikasıdır.
      Tek Kutuplu dünya modelinde kara göründü 
Sosyalist sistemin çöküşü ile birlikte dünya,  ABD liderliğinde tek kutuplu şekilde dizayn edildi. Uzun süre Yeltsin liderliğinde  hasta adam olarak yaşamını sürdürmeye çalışan Rusya, Putin iktidarı ile birlikte kendini yeniden inşa etmeyi başardı.Gürcistan ve Ukrayna ‘da batının operasyonlarına karşı geliştirdiği karşı hamleler ile  tek kutuplu dünya düzenine çomak sokmuş ve bundan kendi lehine sonuçlar elde etmeyi başarmış. Suriye’de izlediği diplomasi isteği sonuç vermeyince, sahaya inerek, masada yerini alması tek kutuplu dünyanın sonuna mı geldik? sorusunu akılara getirdi.
Saray AKP’si, bugünkü Rusya’yı Yeltsin’in hasta dönemi ile eş değer tutarak büyük bir bataklığa girme adımı attı. Bundan geri dönmek yerine bu yolda ilerlemeyi tercih etti. Etmeye de  devam ediyor. Rusya’nın Suriye ile olan  tarihsel bağlarını ve çıkarlarını ya hiç bilmeyen,ya da doğru okumayan AKP,   ülkeyi adım adım uçuruma yuvarlamayı sürdürmektedir.Tek kutuplu dünya inşacılarının  bile kabul etmek zorunda kaldıkları, Rusya ve Çin merkezli yeni güç odağını, Türkiye görmedi ya da görmezden geldi. İster görmemiş olsun isterse de görmezden gelmiş olsun, her iki durumda da onu böyle davranmaya iten neden Kürt düşmanlığından başkası değildi.
      Yalan Tarih :İç Düşmanlar
Hemen her ülkede insanlar sadece kendi tarihlerini yanlış bilmiyorlar. Genellikle kendilerininki ile birlikte diğer herkesin tarihini yanlış biliyorlar. Örneğin, tarihçilerin bize anlattığı gibi ne  Büyük Katerina Rus’tu ne de  Kleopatra güzel bir kadındı. Büyük Katerina Alman, Kleopatra  ise güzel değil zeki bir kadındı.
Kandırıldığımız açık: Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olarak barbarlar hikayesine kandık. Oysa olaya başka bir tarih gözü ile bakıldığında barbar kabilelerin çoğu Hristiyan oldular. Romalı elit tabakayla evlendiler ve imparatorluğu düşmanlarına karşı korumak için orduya katılarak savaştılar. Yani, Roma’yı yıkanlar barbarlardır,  tarih yazımının aksine barbarlar Roma’yı korumak için savaştılar.
Bu yalana dayalı tarih yazımı bizim için de geçerlidir. Ermenilerin, Ruslarla işbirliği yaparak, Türkleri arkadan vurması efsanesinde olduğu gibi. Müslüman Türk ırkı yaratmak için, Ermenilere karşı gerçekleşen soykırımı gizlemek için yazılmış yalan tarihin en dramatik ve çarpıcı olanıdır.
26 Şubat tarihinde Başbakan Davutoğlu’nun Bingöl’de, Kürtleri tehdit etmek için, 1915 Ermenilerini işaret etmesi, yalnızca Kürtleri tehdit kabilinde değil, onunla birlikte, Ermeni katliamını kabullenen ve onaylayan nitelikteydi.Bir başka ifade ile, dün Dersim için özür dileyenler şimdi, tarihteki katliamları onaylamakta ve yeni katliamlar yapmaktan çekinmeyeceklerini ilan etmktedirler.
Müslüman/Türklerin, Ermeniler için yazdıkları tarihin büyük bir yalandan ibaret olduğu ortaya çıkarken, şimdi de Sunni/Müslüman  Türkler Kürtler ve Aleviler için benzer bir tarih yazımına başlamaya namzet görünmektedir.
Kürtlerin Rusya ile Alevilerin Esat rejimi ile işbirliği içinde vatana ihanet içinde olduklarının yalanı üzerine inşa edilmek istenen  yazım ile bu halklara dönük saldırılar meşrulaştırılmak istenmektedir. Bu bağlamda muktedirlerin  “Dış Güçler, Rus Uşakları, Esat hayranları bizi arkamızdan vuruyorlar” retoriğini dünden farklı olarak daha sık tekrarlayacaklardır. Ancak egemenlerin niyetinden bağımsız olarak, vakaların tarih olabilmeleri için belirli bir zaman dilimini geride bırakması gerektiği kadar, yaşanan mücadelede kimin zaferle çıkacağı ve ötekinin tarihini yazacağı ile de doğrudan ilintilidir.
    Türkiye’nin Değiştirilen İdari Yapısı ve Muhtarlar Senatosu
Türkiye’de  bugün muhtarlık,  devletin ajana duyulan ihtiyacını karşılamak üzere bina edilmiş bir müessesedir. Güç ilişkilerine bağlı olarak devletin hilafına  dönüşmesini bir taraf tutarsak, muhtarlık mekanizmasının tarihi ispiyonculuk tarihidir. Seçimle gelmiş olması kendisine biçilen bu görevden azade olmasında kifayetsiz kalmaktadır. Baş muhtar başkanlığında periyodik olarak toplanmasının sırrı ihbarcı karakterinde yatmaktadır.
Kaçak Sarayın inşasının ardından dış ve iç politikaya dair ne varsa muhtarlar senatosunda baş muhtar tarafından buyrulmaktadır. Suriye, ABD ve Rusya ilişkilerini içine alan dış politika burada ifşa ediliyor.Ekonomiden ekolojiye uzanan iç politika burada biçimleniyor. İç ve dış düşmanlar payına düşen hakaretleri burada almaktadırlar. Baş muhtar; Obama’dan Putin’e kadar uzanan liderler yelpazesini bu senatoda muhtarlara şikayet etmektedir.Yani Parlamento işlevsizleşirken, muhtarlar senatosu aynı hızla işlev kazanmaktadır.Dolayısı ile toplum, ekonomik, politik gelişmeler ve iktidarın gelişmeler karşısında almakta ve alacağı  pozisyonu anlamak için, TBMM yerine, muhtarlar senatosunu takip etmek durumunda kalmaktadır.
     Her Yerde Düşman Var Siyaseti !
Kürt düşmanlığını eksen alan politik duruşunun gerektirdiği hamleler Saray Türkiye’sini yalnızlaştırmış. Devamında pozisyonundaki ısrarı ve yaptığı atraksiyonlarla eski dostları dahil herkesi düşmanlaştırmıştır. Kalan tek dostu Suudi Kralı da, Suriye siyasetinde değiştirdiği makas neticesinde, kadim partnerini de karşı saflara kaptırmış  oldu.Başta komşuları olmak üzere, cümle cihanı düşmanı ilan eden siyasetini içerde de sürdürmeyi tercih eden saray AKP’si, Kürtler,Aleviler,çevreciler,Kadınlar,tüm emekçilere karşı yürüttüğü düşman siyaseti ile dış düşmanı zincirine, iç düşmanla retoriğini eklemiş oldu.
Dünya bizim düşmanımız siyasetini üzerinden ”Türkün Türk’ten başka dostu yok” algısını akredite ederek, ırkçı dalgayı yükseltmektedir. Bu yaklaşımdan muradı batmamak için yaratacağı ırkçı dalga üzerinden sörf etmektir. Bir tür yönetmek üzere kriz yaratmak anlamına gelen bu siyasal hat, içinde kendini kriz anaforuna  kaptırmayı da barındırmaktadır. Tıpkı, Cizre’de, Sur’da yarattığı krizi yönetememesi nedeni ile iktidarını orduya teslim etmesi gibi.
Son söz yerine, bugün AKP Kürt karşıtlığı üzerine kurduğu iç ve dış politika nedeni ile yalnızlaşmasına, düşmanlaşma eklenmiştir. Bu sonuç karşısında Saray AKP’sine düşen tek görev, her yiğit gibi etrafını saran düşmanların arasında döne döne dövüşmektir.

Hiç yorum yok: