16 Aralık 2016 Cuma

Darbe İçinde Darbe veYaklaşan Felakete Karşı…


Ferhan Umruk
Gerçekler devrimcidir sözünü hatırlatarak 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı sonuçları bu pencereden değerlendirmenin gerekli olduğunun altını çizelim.
  • 15 Temmuz darbe girişimi siyasal islamcı iki gerici odağın kanlı bir biçimde hesaplaşması olarak tezahür etmiştir. Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetine karşı Fethullah Gülen liderliğindeki cemaat örgütlenmesinin iktidar mücadelesi silahların çekilmesi sonucunu yaratmıştır.

  • Bu iki siyasal islamcı gerici odağın kanlı iktidar savaşında, diğer sistem partileri de, sistem dışı siyasi güçler de edilgin birer aktör haline dönüşmüşlerdir. Evet CHP, MHP, HDP darbeye karşı çıkmışlardır ama, sonuçta CHP ve MHP Erdoğan’ın darbe girişiminin bastırılmasından sonra OHAL’le birlikte aldığı bütün kararların sınırı içinde hareket ediyor, veya HDP’nin olduğu gibi edebiliyor.

  • Bu iki gerici siyasi odağın iktidar mücadelesinin kişisel ihtiras kavgasından ibaret olduğunu sanmak son derece yanıltıcıdır. Bu kavga, Ortadoğu coğrafyasındaki siyasal gelişmelerle doğrudan bağlantılı olup uluslararası faktörün rol aldığı bir süreci işaret etmektedir. ‘Arap Baharıyla’ birlikte Ortadoğu’da siyasi çatışmalar giderek dini ve etnik boyut kazandı. Erdoğan-AKP iktidarının ‘Yeni Osmanlıcılık’ teziyle bölgede Sünni bir eksen yaratarak hegemonik güç olma hayallerinin ABD dış politikasıyla Suriye, Mısır ve Libya’da olduğu gibi çelişkiye düşmesi ABD ve müttefiklerinin Erdoğan-AKP iktidarıyla gerilimini son derece artırmış, Erdoğan gözden düşmüş veya çıkarılmıştır.
  • Erdoğan-AKP iktidarının bölgede kendi boyunu aşan muhteris hamleleri karşısında, soğuk savaş sırasında Komünizmle Mücadele Derneklerinde yetişen ve yılların örgütlenmesiyle devletin bütün kurumlarına ve orduya sızmış olan Fethullah Gülen hareketinin artık sırasının geldiğini 15 Temmuzda görmüş olduk. ABD’de üslenen bu cemaatin ABD dış politikasının bir aracı olduğu herkesin bildiği bir sırdır. Kuşkusuz Fethullah Gülen hareketinin yoluna taş döşeyenin ABD’den ibaret olduğunu söylemek yeterli değildir. İç politikada da sistem dışı sol hareketlerin önünü kesmek için bütün iktidar olan partiler de cehenneme giden yola taş döşemekte birbirleriyle yarışmışlardır. Bu yarışta ipi en önde göğüsleyenin de Erdoğan-AKP iktidarı dönemi olduğu kendi itiraflarıyla aşikardır.
  • Darbe girişiminin akim kalmasıyla birlikte Türkiye’de siyasi sistem çözülme sürecine girmiş bulunuyor. Bu çözülme sürecinin hangi istikamete doğru yol alacağı bütün siyasi aktörlerin izleyecekleri politikaların yaratacağı sonuçlarla şekillenecek. Darbe girişimiyle birlikte yaygınlaşan ‘Birlik ve beraberlik’ nutuklarının gerçeklikle örtüştüğünü sanmak naifliğin hayal dünyasına savrulmaya yol açacak. Aynı yakın geçmişe kadar AKP’nin demokrasiyi inşa edeceğine inanıp destekleyenlerin uğradığı hayal kırıklığı gibi.
  • Erdoğan’ın yaşanan bu süreci otoriterleşmeyi derinleştirecek Başkanlık rejimine OHAL kararnameleriyle basamak yapmak istediği Genelkurmayı ve MİT’i Cumhurbaşkanlığı’na bağlamak istemesiyle apaçık ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Başkanlık rejimi hedefi bu koşullarda bir süre ertelense de ilk fırsatta yine ortaya konacak.
  • Erdoğan partisinin iktidarı sürdürmesinin toplumu kimlik aidiyetleri üzerinden kutuplaştırarak mümkün olduğunu görüyor. Bu doğrultuda Türk-Kürt çatışmasını körüklüyor, Alevi inanca sahip olanları dışlıyor, kentli laik kesim üzerinde dinci baskıyı artırıyor. Bu yaptıklarıyla da seçimlerde iktidar olması için yeterli oy desteğini sunan Sünni-Türk seçmenini konsolide ediyor. İktidarı kaybetmenin kendisi için ağır bedelleri olacağını bilen Erdoğan’ın bu yöntemi terk edip uzlaşmacı bir yöne evrileceği beklentisine kapılmak iyimserlikten ibaret. Şimdi yalnızlaşan Erdoğan’ın AKP binasına Bayrak ve Atatürk posterleri asmış olması, ergenekondan yargılanan subayları önemli mevkilere ataması taktik manevraya olan ihtiyacından kaynaklanıyor.
  • Türkiye siyasetinin temel belirleyici faktörünün yakın geçmişten beri kimlik aidiyetleri olduğu gerçeği her seçim sonuçlarında su yüzüne çıkıyor. Türkiye etnik ve dini yarılmanın derinleştiği bir süreci yaşıyor. Sünni-Türk’ün kentli laik ve Aleviyle yarılması ve etnik olarak Türk-Kürt yarılması sırasıyla AKP, CHP ve HDP’de cisimleşiyor.
  • Şimdi çeşitli kalemlerce Türkiye’de varolan sosyo-politik kimlik yarılmalarının bir iç savaşın yolunu açtığı dile getiriliyor. Aslında Kürt şehirlerinin bombalarla uğratıldığı yıkım zaten bunun bölgede vuku bulduğunu gözler önüne serdi. Ama işaret edilenin bununla sınırlı olmadığı laik-dinci çatışmasının da kapısının aralandığı olduğu açık Önümüzdeki geleceğin kanlı bir kaosa dönüşmesini engelleyecek olanın iktidarın baskılarına ve şiddetine maruz kalanların mücadelelerini birleştirmeleri olduğu da bir gerçeklik. Erdoğan-AKP iktidarı çokça dile getirilen Türkiye’nin Suriyelileştirilmesi tehlikesini adım adım gerçekleştiriyor. Bu da kuşkusuz, baskıya maruz kalanların yaşam alanlarını savunmasını doğuracak.

Hiç yorum yok: