16 Aralık 2016 Cuma

Tarhan Erdem’in Erdoğan’ı İktidardan Düşürme Formülleri Üzerine


Ferhan Umruk
Tarhan Erdem 10 Mart tarihli Radikal internet sitesindeki ‘Erdoğan’ı İktidardan Düşürmek’ başlıklı yazısına bu konu tartışılmalıdır diye başlıyor.
Daha sonra geçen yıl yapılan araştırmalara göre halkın yüzde 60 ile 70’inin Türkiye’nin ‘ciddi bir siyasal kriz’ içinde bulunduğunu düşündüğünü belirtiyor.
formül
”Soru bana sorulsaydı ‘Evet Türkiye Cumhuriyeti hızla yıkıma doğru koşmaktadır olacaktı” Yine bu tespitine dayanak olarak “Sokakta selamlaştıklarım durdurup soruyorlar:Nereye gidiyoruz”
Tarhan Erdem’in Türkiye’nin hızla yıkıma doğru koştuğu tespiti doğrudur. Siyasi rejimin tabiatında zaten varolan otoriter öz daha da derinleşmekte, toplumsal fay hatlarının gerilimi artarak kırılganlık şiddetlenmektedir.
Herhalde TSK’nın 1938’de Dersim’de bizzat yürüttüğü tenkil harekatından sonra, şimdi Kürt şehirleri Sur ve Cizre tank ve top atışları  bir cezalandırma harekatına dönüşüyor.




Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin aldığı kararla TSK’nın doğrudan iç savaşın unsuru haline dönüşmesi rejimin niteliksel bir dönüşüm içinde olduğuna işaret etmektedir. Şehirlerin tankla topla harabe halinde, bundan  önce de TSK kırda PKK silahlı güçleriyle çatışmalara girmekteydi. Ancak bu defa bombalanan şehirlerde sadece direnişciler değil kadın çocuk siviller de hedef haline geldi ve öldüler.
Yaşanan ve yaşanmakta olan bu durum dahi başlı başına Türkiye’nin ciddi bir siyasi krizin içine sürüklendiğini tespit etmeye yeterlidir.
Derinleşen siyasi krizin görünen boyutu kanlı çatışmalara dönüşmüş olan Kürt meselesidir. Ancak bu görünen boyut çok ciddidir fakat bir bakıma da buz dağının görünen kısmıdır. Türkiye toplumu yalnızca Kürt meselesinde olduğu gibi, etnik veya ulusal hangi kavramla ifade edersek edelim bölünmüş değildir. Dini olarak da mezhep yarılmasını bağrında taşımaktadır. Alevi Sünni yarılması tarihten gelen çatışma potansiyelini sürdürmektedir. Öte yandan Türkiye’nin cumhuriyet ideolojisiyle donanmış kentli laik sosyolojisinin bugün iktidarda olan ve hatırlanacağı gibi liberaller ve sol-liberaller tarafından övgüyle çevre olarak adlandırılan ‘Anadolu Kaplanları’ vahşi burjuvazisinin yarattığı dinci-muhafazakar yaşam tarzıyla da derin bir yarılması mevcuttur. Siyaset zeminini belirleyen bu kimlik faktörleri olurken, sosyal mücadele daha açık ifadeyle sınıf mücadelesi bu mücadelelerin ardında gizil bir güç haline dönüşmüş durumda.
Tarih bugün Türkiye’nin yaşadığı kimlik yarılmalarından doğan siyasal krizi yaratmış bulunuyor. O tarih şu: Birinci Dünya Savaşı ile birlikte imparatorlukların çöktüğünü gördük. Çok etnili, çok din ve mezhepli Rus Çarlığı, Habsburg İmparatorluğu gibi Osmanlı İmparatorluğu da tarihin sayfalarına gömüldü. Çok etnili ve çok din ve mezhepli Osmanlı enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti kurucularının Fransa örneğini izleyerek tek etnik ve dini kimliğe dayalı ulus devlet inşası dinde Sünnileşme etnisitede Türkleşme temelinde belirlendi. Asimilasyonu zor yoluyla da uygulayan Cumhuriyet kurucuları çöken imparatorluğun yerine modernleşmeyi etnik ve dini homojen ulus-devlet inşasında gördüler. Bugün izlenen bu yolun kurucuların amacı hilafına olduğu ve kendi ayaklarına kurşun sıkmış oldukları açıkça ortaya çıkmış bulunuyor. Modernleştirilmek istenen taşra burjuvazisi, eşrafı siyasi iktidarı eline geçirmiş ‘Tek ulus, tek devlet, tek bayrak’ şiarını olduğu gibi, dillendirmediği ama hedeflediği ‘tek din, tek mezhep’ doğrultusunda vahşice ilerliyor ama beklendiği gibi modernleşmiyor, muhafazakar dinci bir rejime yöneliyor.
Tarhan Erdem yazısında ciddi bir siyasal kriz ve yıkımdan bahsetmekle birlikte krizin sebepleri hakkında bir yorumda bulunmuyor. Sebepler hakkında bir yorumda bulumamakla beraber hal çaresi olarak siyasi krizin ve yıkıma doğru sürüklenişin önlenmesi için Erdoğan’ın iktidardan düşürülmesi gerektiği konusunda adeta yakarıyor.
Bu konuda da dayandığı geçen yıl yapılan bir araştırmada yüzde 60-70 oranında halkın ciddi bir siyasal kriz olduğunda hemfikir olması. Doğrusu bu verinin Tarhan Erdem tarafından iyimserliğine naif bir katkı sağladığı kanaatindeyim. Çünkü en son 1 Kasım 2015’te yapılan seçimlerde AKP’nin neredeyse yüzde 50’ye yakın oy aldığına ve 7 Haziran seçimlerinden beri yüzde 13 oyu olan MHP’nin her kritik anda AKP’nin yedek lastiği gibi hareket ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla bugün Erdoğan iktidarından bütünüyle kurtulmak isteyenlerin yine iyimser bir oranla yüzde 40 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Ama başka bir şey daha var, seçimlerde kullanılan oylar sadece partilerin ne kadar oy aldığını göstermiyor. Seçim sonuçları haritalarında renkler coğrafi bölünmeyi de gözler önüne seriyor. Kıyılar kırmızı, iç ve karadeniz turuncu, 7 Haziran’dan beri Fırat’ın doğusu mavi renkte artık.
Şimdi Tarhan Erdem’in Erdoğan’ı iktidardan düşürmek için önerdiği 3 formüle gelelim. “1/Ak Parti grubu gerekeni yapar. 2/CHP demokratik bir parti haline dönüşür. 3/Yeni çağdaş bir parti kurulur.”
Tarhan Erdem de şu anda görüldüğü kadarıyla CHP’de de beklenti haline gelen Gül, Arınç, Çelik tarafından AKP veErdoğan’a yönelik eleştirilerden kalkınarak AKP’de bir bölünmeyi formülün birinci sırasına koymuş bulunuyor. Doğrusu 1946’da çok partili siyasi hayata geçildiğinden itibaren özellikle iktidar partilerinde bölünmeler olmuş veya milletvekili transferleriyle iktidarı kaybettikleri görülmüştür. Buradan bakıldığında , her ne kadar çıkan muhalif sesler partiden adeta tasfiye edilmiş durumda olsalarda AKP’de bir bölünme yaşanması ihtimal olabilir. Ancak bölünme ihtimalini zayıflatan sebepleri yabana atmamak gerekiyor. Bu sebeplerin önde geleni Türkiye siyasetini belileyen başat faktörün kimlik faktörü haline dönüşmüş olmasıdır. Sünni-muhafazakar Türk seçmeni AKP-Erdoğan arkasında konsolide olmuş durumdadır ve bu iktidarını kaybedecek herhangi bir riskten uzak duracaktır. Sadece kimlik politikası da değil İktidar olmak, AKP’nin başta muktedirlerine olmak üzere seçmen tabanına devlet kaynaklarını, doğayı yağmalayarak rant kazandırmaktadır. Dolayısıyla bundan vazgeçmek istemeyeceklerdir.
Tarhan Erdem’in önerdiği ikinci ve üçüncü formül aslında birlikte ele alınması gereken formüldür. CHP’nin demokratikleşmesi veya yeni bir çağdaş parti esas olarak şimdi CHP’ye oy veren yüzde 25’lik tabanı motor gücü yapmayı hedefliyor. Kuşkusuz Erdem’in demokratikleşmeden kastettiğinin öncelikle CHP için veya yeni çağdaş parti için Kürt meselesi olduğunu anlıyoruz. Bu doğru bir yaklaşımdır.
CHP ve CHP’yi destekleyen adını da koyalım laik-ulusalcı kitlenin, kimlik politikalarının belirleyici olduğu şimdiki zamanda ne yapılırsa yapılsın yüzde 25’lik desteğin ötesine ulaşmasının mümkün olma ihtimali yok gibi. Aslında CHP’ye oy veren sosyoloji de bunun farkında ‘Nereye gidiyoruz’ diyerek umutsuzluğa sürükleniyor. Tarhan Erdem’de bu yazısında aslında ciddi bir toplumsal gücü olan bu kitlenin sesini dile getiriyor.
Demokratikleşen CHP veya onun yerini alacak yeni çağdaş bir demokratik partiyle tahayyül edilenin Kürt siyasi hareketiyle HDP ile ittifak-birlik oluşturması ve matematik olarak yüzde 25 artı yüzde 13’ün sağlayacağı yüzde 38’lik birikimin motor gücü olarak geometrik artışa imkan sağlayabileceğidir.
Günümüzün siyasi koşullarında böylesi bir ittifakın oluşması bugün Erdoğan rejimi tarafından dışlanan ezilmekte olan laik yaşam tarzını benimseyenler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, emekçiler bütün ayrımcılığa uğrayan toplumsal kesimler için elbette olumludur.
Böyle bir seçeneğin yaratılması yapılacak bir seçimde parlamentoda çoğunluk sağlayarak Erdoğan’ın iktidardan düşmesini sağlayabilir mi? Olabilir veya olmayabilir, önemli olan şu aşamada bu değildir. Şu anda Türkiye’nin batısında yoğunlaşan yaşam tarzını tehdit altında görüp umutsuzluğa kapılan kentli-laik kitlenin, Ortadoğu’da şeriatçı IŞİD, El Kaideci El-Nusra’ya karşı savaşan Laik bir güç olan Kürt halkıyla birlikte bir savunma hattı oluşturarak gericiliğin saldırısını püskürtebileceklerini , yaşam alanlarını koruyabileceklerini kavramalarıdır.
CHP ve CHP’yi destekleyen kentli-laik kitlenin karar anı gelmiş bulunmaktadır. Onlar, Kürt halkının anadil hakkı, özerklik gibi temel demokratik taleplerini dile getiren ve ortak vatanı benimseyen HDP’ye kulakları tıkayıp, böylece bölünme paranoyasıyla devam ederek, Erdoğan rejiminin hukuku iğdiş ederek Türk usulü başkanlık rejiminin Türk usulü faşizme dönüşmesinin , şeriatın referans olacağı kadını ezen bir rejimin yolunu açacak, ya da gericiliğin saldırısına karşı HDP ile birlikte yaşam alanlarını savunarak umutsuzluğu umuda dönüştüreceklerdir.
Unutulmamalıdır ki, dış politika iç politikanın devamıdır. Erdoğan Suriye’ye askeri müdahale politikasını dinci-mezhepçi bir temele oturtarak şekillendirdi. Hedefinin şeriatçı Suudi kralalarıyla Sünni bir eksen olarak temellendirdi. Suriye’de mezhep çatışmasını kışkırtarak bu hedefe ulaşmak istedi, istemeye devam ediyor. İçeride de adım adım bu politikayı izliyor.
Tarhan Erdem’in yazısının linki: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/tarhan-erdem/erdogani-iktidardan-dusurmek-1526124/?utm_source=facebook.com&utm_medium=post&utm_term=post&utm_content=erdogani-iktidardan-dusurmek-1526124/&utm_campaign=yazarlar

Hiç yorum yok: